2014’ten 2024’e bir muhasebe: Düzen muhalefetinin gölgesinde Türkiye solu

2014’ten 2024’e bir muhasebe: Düzen muhalefetinin gölgesinde Türkiye solu

18-04-2024 10:49

2014 seçimlerinde “AKP’nin ceset olduğu tespitini yapan” ama yanlışlanan TKP çizgisi dahil olmak üzere, 2023 seçimlerinde “Kılıçdaroğlu’na yatırım” yapmayı tercih eden tüm çevreler “Kılıçdaroğlu yenilince yenik sayılmışlar” ve bu yenilgilerini Kılıçdaroğlu eleştirisi yaparak ya da işi “devrimci radikalizme” vardırarak aşmaya çalışmışlardır.

Neşe Deniz Babacan

Yerel seçimlerin öncesi ve sonrası ile birlikte Türkiye solu bağlamında ele alınması önem taşıyor. Her dönem farklı şekillerde gündeme gelen ancak bir türlü ders çıkartıl(a)mayan, CHP ve Kürt siyasi hareketi arasında solun yalpalamaları bu değerlendirmenin en önemli noktasını oluşturuyor.
Bu yalpalamanın nedenlerini ya da argümanlarını ortaya koymak gerekirse şunları en başta yazmak doğru olacaktır.

1-) Türkiye sol, sosyalist hareketi CHP ve DEM Parti dışında kendi bağımsız hattını genel olarak ya da bir odak oluşturma anlamında kuramamıştır.

2-) Özellikle son 40 yıldır “yeni sol”un sosyalist sol üzerindeki bozucu etkisi varlığını devam ettirmektedir.

3-) Bunun en pratik sonucu ise aşamacılığın solun devrim stratejisinde baskın ton olarak yerleşmesidir. Geçmişteki MDD tartışmalarının bile var olmadığı bu dönemde, AKP’ye karşı mücadelenin “yeni tarzda” ve “yeni bir demokrasi” mücadelesi şeklinde güncellenmesi de bu sonucun bir devamıdır.

4-) Türkiye’de çeşitli özneler sınıf mücadelesi ile kitleselleşmeyi yanlış zeminde birbiriyle çakıştırma uğraşı içerisindedir. Dolayısıyla sınıf partisi ile kitle partisi arasındaki ayrım silikleşmektedir. Liberal çevreler tarafından kitle partileri, sınıf partilerini silikleştirmek ya da sınıfsal mücadeleyi ikame etmek yerine kutsanmaktadır.

5-) Türkiye solunda atılan bazı adımlar düzen muhalefetine yedeklenmenin argümanı olarak ortaya konulmaktadır. Bunları özetlemek gerekirse:
a-) CHP’yi sola çekmek.
b-) CHP’nin solu ile DEM Parti’nin solunu birleştirmek.
c-) Doğudaki Kürtler ile batıdaki cumhuriyetçi kitleyi buluşturmak.
d-) Düzen muhalefetinin bıraktığı boşluklara yerleşmek. Yerleşirken yaşanan benzeşme. (En temel örneği “Bir oy Kılıçdaroğlu’na…” yaklaşımı ile uç vermiştir.)

6-) Solun düzen muhalefetine yedeklenmesi denilen olgu özü itibariyle düzenin restorasyon çizgisine yedeklenmek gibi bir anlama sahiptir. Dolayısıyla bu noktada gündeme gelen “Saray ve AKP odaklı” siyaset tarzı düzen karşıtlığının geriye çekildiği, sınıfsal mücadelenin bulanıklaştığı bir çizgi olarak ortaya çıkmaktadır.

7-) Bu bahsettiğimiz çizginin CHP ve DEM Parti üzerinden, yani düzen muhalefetinin iki kanadı tarafından temsil edilmesi, buna teşne olan solu da buraya endeksli hale getirmektedir.

8 -) Özellikle Haziran direnişinden sonra ortaya çıkan bu durum, direnişin adım adım düzen muhalefetine, sandık siyasetine ve bunun sonuçlarına bağlanması gibi bir sonucu beraberinde getirmiştir.

GEZİ’DEN BUGÜNE CHP VE HDP ARASINDAN BAKAN SOL

Bir önceki bölümde yaptığımız son tespitten hareketle 2013 Haziran direnişi sonrasında solun toplumsal mücadeleyi adım adım yükseltme şansını nasıl teptiğini, önce CHP’ye sonra HDP’ye, daha sonra yeniden CHP’ye nasıl yedeklendiğinin öyküsünü kısaca yazmak gerekmektedir.
Özellikle 2014 seçimler döneminde, 2013 Haziran direnişinde ortaya çıkan tepki “tatava yapma bas geç” denilerek sandık siyasetine gömülmek istenmiş ve düzen muhalefeti bunda belli oranlarda başarılı olmuştur.

Bu dönemde Türkiye solunda uç veren iki eğilim birbirini besleyen karakter taşımakta idi. Bunlardan birincisi, Gezi direnişinde ortaya çıkan tepkinin gerçek sonucu sandıkta alabileceği ve bunun için CHP’ye endeksli bir çizginin şekillenmesi, “AKP faşizminin” sandıkta geriletilebileceğine odaklanmıştı. İkincisi ise birincisini besleyecek şekilde “AKP’nin artık bir siyasi ceset olduğu, kokmaya başladığı” üzerine kurulu ve özü itibariyle birinciyi besleyen bir yaklaşım idi. Birinci çizgi kendisini liberal ve reformizme teşne olan solda ifade ederken, ikinci eğilimin geleneksel solda ve özelde dönemin TKP’sinde ortaya çıkması ise önemli bir olgu olarak ele alınmalıdır.
Devamında ise 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dönemin CHP’si Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstererek sağa doğru büyük açılımını başlatmış bulunmaktaydı.

Haziran direnişi sonrasındaki dönemde toplumdaki memnuniyetsizliğin ya da düzen karşıtı olmaya aday tepkinin soğurulması işlevi HDP siyaseti aracılığıyla hayata geçirilmiştir. Bu sefer denklem yine “AKP faşizmine karşı” mücadele şeklinde tarif edilerek, temel görev HDP’nin yüzde 10 barajını geçirtilmesi ekseninde kurgulanmıştır.

2015 ve sonrasındaki dönemde liberaller ve Kürt siyasi hareketinin AKP ile ihtilaflı pozisyona geçmesi, düzen güçlerinin restorasyon siyaseti açısından yeni bir anlam ifade etmiş ve yukarıda bahsettiğimiz siyasi proje solun önüne servis edilmiştir. Solun bir bölümü de buna teşne olarak HDP’ci çizgiye eklemlenmiş ve bağımsız bir sosyalist hattın kurgulanmasının önü bir kere daha kesilmiştir.
Oysaki, sürecin bütününe bakıldığında, İkinci Cumhuriyet’in CHP’si ile İkinci Cumhuriyet’e entegrasyonun adı olan HDP düzen muhalefetinin bugün şekillenen kanatlarının ön adımları olarak siyasal alanda yer kaplamaya başlamışlardır.
Bugün gelinen noktadaki tüm olguların ve solun kişiliksizleşip CHP ile HDP arasında kalan halinin yakın dönem köklerini anlamaya çalıştığımızda, yukarıda ifade ettiğimiz başlıkların köşe taşları olarak ifade etmek gerekmektedir.

GÜNCEL DURUM: YEREL SEÇİMLERDE BAĞIMSIZ HATTINI KURAMAYAN SOL

Bugüne gelirsek, 2023 seçim dönemeci ile başlayan ve son yerel seçimlerde de kendini gösteren CHP ile DEM Parti arasındaki salınım hali, Türkiye’de reformist solun artık amentüsü olmuştur.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Bir oy Kılıçdaroğlu’na…” diyerek başlayan karşımıza çıkan solculuk hali; ürkek olmanın ötesinde topluma kendisini anlatamayan, anlatmaya da çalışmayan, samimi ve devrimci bir tutum yerine popülist bir siyaset hattını tercih eden bir şekildedir.

Hatta bununla birlikte 2023 seçimlerinde Yeşil Sol Parti çatısı ya da ittifakı ile seçimlere giren sol yine parlamentarizmi kendisine önemli bir aşama olarak koymuş ve kitleselleşme adına sınıf siyasetinin terki ve popülizmin kutsanması gibi sonuçlar yeniden karşımıza çıkmıştır.
Bu anlamıyla 2014 seçimlerinde “AKP’nin ceset olduğu tespitini yapan” ama yanlışlanan TKP çizgisi dahil olmak üzere, 2023 seçimlerinde “Kılıçdaroğlu’na yatırım” yapmayı tercih eden tüm çevreler “Kılıçdaroğlu yenilince yenik sayılmışlar” ve bu yenilgilerini Kılıçdaroğlu eleştirisi yaparak ya da işi “devrimci radikalizme” vardırarak aşmaya çalışmışlardır.

Son tahlilde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığında cisimleşen düzen muhalefetinin restorasyon çizgisi sadece bir CHP projesi olarak değil, sağ ve sol liberaller, HDP (YSP), Millet İttifakı ve buna dışarıdan destek veren sol, sosyalist oluşumların bileşkesi olarak şekillenmiştir.
2024 seçimleri ise bu sürecin devamı ve renovasyonu olarak karşımıza çıkarken, solun düzen muhalefetinin kanatları arasındaki dansı ise yeni bir biçim kazanmıştır. Özel-İmamoğlu-Yavaş üçlüsünde cisimleşen CHP çizgisinin yanında, DEM Parti’nin çizgisine göre pozisyon belirlemeye çalışan Türkiye solu bir kere daha bunları aşabilecek bağımsız, güçlü ve devrimci bir çizgiyi inşa edememiştir.
Türkiye’de devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin bazı değerleri var. Bunların popülizme, reformizme ve oportünizme kurban edilmemesi gerekir. 2024 yerel seçimleri bunlara dair bir dizi örneği karşımıza çıkartmıştır.

2024 seçimlerinde de düzen muhalefetinin “AKP’ye karşı başarısına” odaklanan sol çevreler, solun kitabında yazan değerlerin üzerine basarak geçmekte, ilkesiz ittifaklara imza atmakta beis görmediler. TİP’in Gebze örneği üzerinden ortaya çıkan CHP ve DEM Parti ile yaptığı pazarlıklar, futbolcu transferi gibi yapılan siyasetçi transferleri, Gökhan Zan örneğinde olduğu gibi solu düzen siyasetinin mezesi haline getiren durumlar, “CHP’nin kazanması adına” faşist Mansur Yavaş’a yapılan açık ya da üstü örtülü oy çağrıları, TKP’den aday olan Maçoğlu’nun İBB seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’na oy çağrısı yapması gibi ilkesiz ittifaklar yazının başından itibaren ifade ettiklerimizin bu seçimlerde uç veren örneklerinden bazılarıdır.

Tüm bunlarla birlikte, yerel seçimlerde yakalanmak istenen “lokal başarı”ların ya da “olası başarı”ların abartılarak toplumsal siyasete tahvil edilmesi arayışı işte tam da Türkiye sosyalist solunun yaklaşık on yıllık geçmişi olan çıkışsızlığının en temel göstergesi olarak karşımızda yer almaktadır.

Bir daha bu örnekleri yaşamak istemiyorsak öncelikle düzen muhalefetinin gölgesinden, ilkesiz ittifaklardan çıkmak, sosyalist solun bağımsız hattını kurmaya yeltenmek gerekmektedir.