Türkiye’nin önemli sorunlarının başında Kürt sorunu ve bu sorun etrafında şekillenen siyasal tartışmalar ise doğrudan ya da dolaylı olarak politik gündemin önemli başlıkları haline geliyor. Doğaldır ki hem Kürt sorununa hem de Kürt siyasetine yönelik yaklaşım konusunda sorunun girift yapısı nedeniyle çoğu zaman kafa karışıklığı yaşanıyor.
Kürt sorunu bugün salt bir kimlik, kültür ya da demokratik mesele olarak Türkiye’nin iç sorunu olmanın ötesine geçmiş, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler bağlamında emperyalist ve bölgesel devletlerin de işin içinde olduğu daha büyük bir çerçevenin içine yerleşmiştir.
Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki fiili durum, sadece Irak ve Suriye’yi değil aynı zamanda Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiren bir durum. Türk askerinin bu bölgelerdeki varlığı ve askeri operasyonları ile aynı şekilde ABD’nin askeri varlığı ya da Barzani ve YPG eliyle sürdürdüğü vekalet siyaseti, meseleyi bir iç sorun olmaktan çıkarmış bölgesel bir sorun haline getirmiştir. İsrail’in yeni saldırganlık siyaseti ayrıca bu tabloya eklenmeli. Ortadoğu’da kimlerin hangi saflarda bulunduğu herkes için yeterince açık olsa gerek. Bu saflaşmanın Türkiye’deki yansıması ise bu eksenlerle belirleniyor.
Ülke siyasetinde saflar, bu “karşıt” eksenler üzerinden kuruluyor; AKP-MHP tarafından temsil edilen sermaye devleti ile Kürt siyasi hareketi ve ABD emperyalizmi arasına sıkışan siyasal bir tablo karşımıza çıkıyor. Belki de bu tabloda en fazla altının çizilmesi gereken olgu ABD emperyalizmi. Ama gerek AKP-MHP gerekse Kürt siyaseti, ABD’yi bu sürecin “üstüne çıkartarak” siyasetin koordinatlarını çizmeye çalışıyor.
Kürt siyasetini eleştirmek; örneğin Kürt siyasi hareketi, hatta daha yüksek dozda bu siyasetin destekçileri tarafından, doğrudan Kürt düşmanlığı ile eşdeğer tutulabiliyor.
Diğer taraftan “Kürt emekçilerinin demokratik-ulusal hakları” ile “devletin Suriye siyaseti konusunda” tutum ve görüş bildirildiğinde ise bu kez tersinden “Kürt siyaseti destekçiliği” ile itham edilen milliyetçi/faşist bir saldırganlık karşımıza çıkabiliyor.
Genel olarak siyaseti ve özelde Kürt sorununu, “Türk liberalleri ve Kürt ulusalcıları” ile “Türk milliyetçileri ve ulusalcılarının” ideolojik gözlüğü ile okumak mümkün değildir. Siyasetin koordinatlarını tam da bu noktada uluslararası emperyalist-kapitalist sistemin yönelimleriyle değerlendirmek ve bunun hem nesnelliği olarak hem de belirlediği sınıf mücadelesi zemininde ele almak gerekir.
Fakat bugün siyaset denen olgu; sınıf perspektifinden değil de yukarıda ifade etmeye çalıştığımız “milliyetçi, ulusalcı, liberal” gözlüklerin arkasından bakılan bir “ayar” vermeye dönüşmüş durumda.
Öncelikle Kürt sorununu yok saymak mümkün olmadığı gibi Kürt siyasi hareketinin gericiliği öven ve sermayeden medet uman siyasetini eleştirmemek de mümkün değildir. Ne faşist ve gerici sermaye devletinin baskı, yasaklama ve savaş siyasetine sessiz kalınabilir ne de emperyalizmin bölge planları Kürt sorunu bağlamında görmezden gelinebilir.
Ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorunu ile Kürt siyasetinin bir ve aynı şey olmadığı özellikle belirtilmelidir. Kürt sorunu üzerinden kendisini tanımlayan Kürt siyaseti, konu Kürt sorunu olunca kendisini “mutlak ve tek doğru” olarak görüyor. Ancak söz konusu emekçilerin ve özelde Kürt emekçilerin çıkarıysa, işte burada sınıfsal bir bakışı merkeze koymak gerekiyor: Doğruluk ve meşruiyet, emekçi sınıfların çıkarlarıyla ya da emperyalizme, gericiliğe ve sermaye sınıfına karşı duruş ve bu duruşun gerektirdiği politik-programatik çizgi üzerinden tanımlanabilir.
Kürt siyaseti taraftarlarının Kürt siyasetine her eleştiriyi, Kürtlere, Kürt halkına, Kürt yurttaşlara bir hakaret olarak gören ve tersinden “Kürt emekçilerine yönelik her türlü haksızlığa karşı çıkışı” ise Kürt siyasetine yanaşmak olarak bakan vb. bütün yaklaşımlar problemlidir ve elimizin tersiyle itilmek durumundadır.
Amerikan emperyalizmiyle iş birliği içinde, emperyalizmin Ortadoğu’yu işgaline ve “emperyalizmden bağımsızlığını kazanarak kurulan Suriye”nin parçalanmasına hizmet etmek örneğin Ortadoğu haklarının çıkarına değildir. Ya da Filistin ve Suriye Araplarının ulusal haklarının yok sayılarak Kürt halkının kurtuluşu tartışmalıdır. Kürt emekçilerinin özgürlük mücadelesini gericiliğin ekmeğine yağ sürerek yürütmek nasıl başarılabilir? TÜSİAD ile masaya oturarak, onlardan medet umarak Kürt emekçilerine demokrasi geleceğini zannetmek büyük bir yanılsamadır. Patronlardan gelse gelse ucuz işgücü açılımı dışında başka bir şey gelmez. Bugün Kürt siyasetinin çizgisi belliyken, Kürt sorunu üzerinden kendisini “tek ve mutlak doğruymuş gibi gösteren bir yaklaşımla” sosyalist siyaset arasında büyük bir açı bulunmaktadır. Bu anlamıyla Kürt sorunu ayrı, Kürt siyaseti ayrı!
Benzer şekilde “ABD emperyalizminin oyunlarını bozmak” gibi bir kavram setiyle ABD emperyalizminin ve NATO’nun taşeronluğunun yürütülmesi ile Suriye’nin parçalanması için cihatçı çetelere hamilik siyasetine hayır demenin, teröre destekle ve ABD’nin yanında yer almakla uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Bu yalnızca ucuz bir yaftadır.
ABD emperyalizmiyle iş birliğini ulusal haklar pragmatizmi ile örten Kürt siyaseti ile NATO’cu devlet karakterini ve dış siyasetini ‘Türkiye’nin milli güvenliği’ söylemi ile örten AKP-MHP blokunun temsil ettiği kapitalist devlet siyaseti arasında sıkışan bir siyasete ülke emekçileri mahkûm değildir. Bugün AKP’nin ajandasında bulunan ve Kürt siyasetinin gözünü diktiği şey Amerikan barışından başka bir şey değildir. AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejimine entegrasyon sürecidir. Bunun iç siyasetteki karşılığı ise Amerikancılıkta ve Şeyh Sait’i sahiplenmede ortaklık oluyor. Yoksa Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın yanına gittiği mafya lideri Çakıcı’nın ziyaret ettiği Bahçeli’yi Kürt sorununda gerçek çözümün adresi sanmak büyük bir saflık olacaktır.
Kürt sorunu, bir yanıyla kapitalizmin çözemeyeceği sınıfsal bir sorun. Kürt emekçileri başta olmak üzere büyük çoğunluğu Türkiye proletaryasının bir parçası olan Kürt yurttaşların ulusal ve demokratik hakları bir düzen sorunu olarak yerini koruyor. Emekçilerin çıkarlarını merkeze koyan anti-kapitalist, anti-emperyalist ve gericilik karşıtı mücadele perspektifi ile Kürt emekçilerinin kurtuluş mücadelesine ve Kürt sorununa bakış sosyalistlerin temel nirengi noktalarıdır.
Zamanında söylenen bir sözü hatırlatarak bitirelim: “Proleterler Kürtleşmiştir” demişti Demirtaş. Hayır, Kürtler proleterleşmiştir! Sığınmacıları ile şimdilik yazı dışa bırakalım…
Türk ve Kürt işçilerin kardeşliği ve ortak çıkarları bizim temel meşruiyet çizgimizdir!
Türkiye’nin bütün proleterleri, birleşiniz!
Birleşiniz ki emperyalizmi bölgeden atalım. Türk, Kürt, Fars, Arap ve Yahudi emekçilerin kardeşliği ve bölgesel barış ancak ve ancak emperyalizme karşı mücadeleyle mümkündür!
CHP'li Bulut, piyasalarda krize neden olan "sahte dolar" konusunu Meclis gündemine taşıdı. Bulut, Mehmet Şimşek'e;…
İsrail-Lübnan ateşkes anlaşmasının ardından İsrail ordusu Lübnan'ın güneyine saldırdı. Saldırı sonucu 2 kişi yaralandı.
Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye slogan atan teğmenlerin Yüksek Disiplin Kurulu…
"Yenidoğan Çetesi"nin yöneticilerinin ve üyelerinin yargılandığı davanın ilk duruşmasına 9. gününde devam ediliyor. Bakırköy Adliyesi'nde…
ABD'de Başkan Joe Biden yönetiminin Ukrayna'dan asker sayısının artırılması için seferberlik yaşını 18'e indirerek daha…
İBB Başkanı İmamoğlu, MEB'in kreş hamlesinin ardından başlayan tartışmalarla ilgili yeni açıklamalarda bulundu. Bakan Tekin'in…