Alın size AKP’nin “sağlıkta devrim”i: Yenidoğan çetesi

AKP’nin sağlık anlayışı toplum sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetleri odaklı değildir. Hastalıkları önlemek yerine tedaviye odaklı, bilimsel anlayışın terk edildiği, paranın egemenliği altında kurulan bu sistemin sonuçları ortadadır.

Geçen yıldan beri üzerinde bir soruşturma yürütüldüğü söylenen ve savcılık iddianamesinin ortaya çıkması ile kamuoyunun gündemine gelen “yenidoğan bebek çetesi” olayı tüm ülkede vicdanları, akılları, insani tüm duyguları yaralayan bir tabloyu yaratmış durumda.

Meselenin insani, vicdani ve ahlâki boyutları üzerine söylenecek söz neredeyse yok. Ülkemizdeki kapitalist sistemin yaratmış olduğu bu tür pisliklere kayıtsız kalmayacağız. Tersine bunların nedenlerini yani eşitsizlikleri, sömürüyü ve paranın egemenliğini ortadan kaldırmak için daha fazla mücadele edeceğiz.

Hasta olsun ya da olmasın yenidoğan bebeklerin belli özel hastanelere yönlendirilerek yoğun bakım hizmetleri üzerinden SGK’den yüksek ücretlerde ödemeler alınmasına dayalı bu çeteleşme AKP iktidarının ve ülkemizdeki kurulu düzenin sağlık alanında ortaya çıkmış olan bir yansımasıdır.

Sorumluluğu var ya da yok onu bilemeyiz ama kimi ararsanız bu pisliğe bulaşmış durumda. Eski bir AKP’li sağlık bakanı, AKP’li, MHP’li ve CHP’li siyasetçiler, MHP’li Celal Adan’ın dünürü, sağlık alanıyla ilgisi dahi olmayan tüccarlar… Bunların ortak özellikleri ise hepsinin özel hastane sahibi, daha doğru bir ifadeyle patronu olmaları.

İşte alın size AKP’nin sağlık sistemi!

Özellikle AKP iktidarı döneminde “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında ülkemizde atılan adımların ne anlama geldiğini bu ülkenin ilericileri, yurtseverleri ve kamucu sağlık hizmetinden yana olanlar bıkmadan, usanmadan söylediler. Sağlıkta ticarileşmenin ve piyasalaşmanın insan sağlığını nasıl zarar verdiğini ve hatta ölümlere neden olduğunu canlı bir şekilde izlemekteyiz.

Kendisi 12 Eylül’ün has bir çocuğu olan AKP iktidarı, neo-liberal ekonomi politikalarının büyük bir uygulayıcısı olarak 22 yıllık iktidarı boyunca büyük bir yağma ve talan düzeni kurdu. “Özel güzeldir” diyenlerin devamcıları “Babalar gibi satarız” dediler, kendilerini “ülkeyi pazarlamakla mükellef” gördüler.

Gelinen noktadaki acı tablo şunu bir kere daha dünya aleme göstermiştir: Özel güzel değildir!

AKP’nin kamu kurumlarını yerli yabancı sermayeye peşkeşinin bir diğer boyutunda yer alan kamu hizmetlerinin piyasanın ve paranın egemenliğine terk edilmesi olgusunu sosyal devlet anlayışının bir kenara atılmasından, ülkemizde uygulanan IMF politikalarından, tarımın tasfiyesinden, sosyal güvenlik sisteminin tamamen sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılmasından bağımsız düşünmek imkansız.

İşte bu yüzden bugün yenidoğan çetesi ile birlikte ayyuka çıkan tablo tam da bunların bileşkesinde yer almaktadır. Dolayısıyla bugüne kadar sağlıkta dönüşüm adı altında sağlığı ve eğitimi kimler piyasaya açtıysa, kimler bunlara yandaşlık ettiyse, kimler bu işin kaymağını yediyse onlar da sorumludur.

2000’li yılların başlarında sosyal güvenlik sisteminin dönüşümü adı altında atılan adımlar işçi sınıfının haklarının ortadan kaldırılması ile paralel bir şekilde hayata geçti. SGK işçi sınıfının cebine takılan yeni bir hortumun adresi oldu.

AKP iktidarı döneminde sağlığa bütçeden ayrılan pay gözle görülür bir şekilde artmamasına rağmen, sağlık harcamalarında yaşanan devasa artış paraların nereye aktığını açıklıyor olsa gerek. Her soydan ve boydan tüccarın ve sermayedarın sağlık sektörüne el atması ile birlikte SGK özel sağlık sektörünü besleyen ve tabiri caizse fonlayan bir kuruma dönüştü.

Hatta olay öyle bir noktaya geldi ki, özel hastane patronları ülkenin sağlık bakanlığına kadar yükseldi.

Pandemi döneminde kârlılık oranı düşen özel hastanelere kıyak yapıldı. “Halkın sağlığına devlet el atıyor. Özel hastanelerde yoğun bakım ücretsiz” denilerek özel hastanelere yoğun bakımlarda yapılan işlemler ve yatan hastalar için yüksek mali garantiler sunuldu.

Oysaki, buralara aktarılan paralar kamu harcamaları için değerlendirilse ülkemiz dünya üzerinde yoğun bakım hizmetleri şampiyonu olabilirdi.

Kamu özel ortaklığı adı altında, yap işlet devret modeli ile sermayedarlara mali garantili hastane inşaatları verildi. Şehir hastaneleri adı altında ortaya atılan AKP’nin “sağlıkta devrim”i halkın sağlık hakkının manipüle edilmesinden başka bir şey değildir. Tüm kapitalist ülkelerde olduğu gibi AKP iktidarında da ülkemiz sağlık alanında halka eşeğini kaybettirip sonra buldurmak üzerine kurulmuştur.

Sağlık alanında yaşanan özelleştirme dalgasının sonucu, kamunun ya da daha genel bir ifadeyle toplumun sağlığının eşit, parasız ve devlet tarafından ayrım gözetilmesinin terk edilmesi olmuştur.

AKP’nin sağlık anlayışı toplum sağlığı ve koruyucu sağlık hizmetleri odaklı değildir. Hastalıkları önlemek yerine tedaviye odaklı, bilimsel anlayışın terk edildiği, paranın egemenliği altında kurulan bu sistemin sonuçları ortadadır. Ancak ne yazık ki yıllardır söylediğimiz bu gerçeklerin görülmesi için bu tür insanlık dışı örneklerin çıkması gerekmiyordu.

Sonuç ise ortadadır. Acı olanı açık bir şekilde söylemek gerekmektedir. Son yaşanan olay, sermaye düzeninin bebeklerin göz göre göre öldürülmesine neden olan bir sisteme sahip olduğunu ve bu sistemin içerisinde bir dizi insanın çürümenin sınırlarını ne kadar zorlayabileceğini ortaya koymaktadır. AKP iktidarı bugüne kadar sağlıkta dönüşüm ve sağlıkta devrim diyerek savunduğu bu sistemle istediği kadar övünebilir.

Ancak nafile, gerçekler ortada. Sistemin pislikleri artık ne kadar gizleseler de her tarafından tel tel dökülüyor. Ve neredeyse “arş-ı alâ” seviyesine çıkarttıkları sermaye devleti nedense vatandaşını koruyamaz hale gelmiş.

Ülkenin her tarafında mafyatik yapılanmaların, devletin ve toplumun içine çöreklenen çetelerin, tarikatlara cirit attığı biliniyor. Güncel olarak ortaya çıkan ve emekçilerin yeni doğan çocuklarının yaşamlarını tehdit eden bu son örnek işte tam da bu düzeni neden değiştirmek istediğimizi bizlere bir kere daha gösteriyor.

Ya çete düzeni ya sosyalizm!