Kürt sorunu: "Amerikan barışı"ndan "Amerikan savaşı"na mı?

Kimse kimseyi kandırmamalıdır. Ne Kürtler ne Türkler ne de Araplar için emperyalizm stratejik ortaktır. Tersine emperyalizmin halkları birbirine düşmanlaştırıp bölgesel egemenliğini sürdürmek dışında bir hesabı yoktur. 

Türkiye’de siyaset çok uzun zamandır büyük bir kıskaç altında. Bu kıskaç kırılamadığından, özelde Türkiye solu açısından ama genelde siyaset açısından yürütülen tartışmalar ilerletici bir yan taşımıyor. Yaşanan sıkışma, Türk ve Kürt milliyetçiliğini körükleyip sınıfları da kesen halklar arasında kutuplaşma ve düşmanlık yaratırken, bundan da en fazla gericilik, emperyalizm ve düzen besleniyor; AKP ile PKK arasında kalanlar ise emekçiler oluyor.

Kürt sorununun bugünkü boyutu, yaklaşık 40 yıldır devam ediyor. Bu sürecin neredeyse yarısında ise AKP’nin iktidarı var. Elbette, burada kastedilen, Kürt sorununun ana nedeni olarak “tek başına” AKP’nin gösterilmesi değil. Tarihsel ve toplumsal nedenleri bulunan Kürt sorununun son 40 yıllık sürecine bakıldığında bu süreç asla hafife alınamaz. Hem yaşanan sorunun şiddeti, toplumsal çapı ve siyasal etkisi hem de neredeyse yarım yüzyılı bulacak bir tarihe sahip olması nedeniyle.

Yazının sonunda söyleyeceğimizi başta söyleyebiliriz: Kürt sorunu ne düzen tarafından ne emperyalizm tarafından ne de Kürt siyaseti tarafından çözülebilir. 40 yıldır çözülemeyen ve siyaseti kıskaç altına alan, ülkeyi şiddet, savaş ve terör sarmalına sokan ve emekçileri düşmanlaştırıp bölen bu tablonun taraflarının çözümün değil sorunun sorumluluğunu taşıyacakları açıktır.

Kuzey Irak’ta yaşanan ve 21 askerin öldüğü PKK saldırısı sonrasında bir kez daha savaş tamtamları çalmaya başladı. Öncesinde sınır ötesi operasyonlarla, PKK’ye yönelik askeri operasyonlar devam ederken, Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri operasyon hedefi ABD tarafından düşürülen İHA sonrası başlamadan durmuştu. Tekrardan savaş ve sınır ötesi operasyon bir kez daha seçimlerden hemen önce AKP tarafından gündemde.

Televizyonlar eline çubuk alıp harita başında savaş nutukları atanlardan geçilmiyor. ABD’nin Türkiye’nin düşmanı olduğu ve Ortadoğu’daki hesapları konuşuluyor. Buna İsrail düşmanlığı da eklenip, İsrail’in kuzeyden güvenliği için Irak ve Suriye’nin ABD tarafından bölünmek ve bir Kürt vesayet devletinin kurulmak istendiği şeklinde yorumlar sıralanıyor. “PKK ile değil ABD ile savaşılıyor” tezleri ile devam ediliyor.

Bütün bu yaşanılan sürece daha yukarıdan baktığımızda, yaşanan çatışma ve bombalamaların aynı zamanda arka tarafta yürütülen pazarlık ve diplomasinin araçları olarak devreye girdiği hissi yaratıyor. Örneğin İsrail karşısında Filistincilik, İsrailli sporculara yönelik soruşturma açılması, İsrail karşıtı açıklamalar ve hatta İngiltere ve ABD’nin Yemen operasyonuna bile edilen sözler, AKP’nin ve sermaye devletinin aslında yürütülen diplomasi ve pazarlıkta “el yükseltme” girişimlerinden başka bir şey değildir.

Daha yakın zamana kadar İngiltere ile mali ve askeri anlaşmalar yapan AKP iktidarından başkası değildir. Yine aynı şekilde NATO’nun genişlemesi konusunda tereddüt duymayan yine aynı AKP’dir. Yandaşlar tarafından “milli kahraman” haline dönüştüren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Bayraktar’ın Akdeniz’de ABD elçisiyle birlikte ABD’nin 6. Filosu’nun uçak gemisinde nasıl pozlar verdiğini de unutmuş değiliz.

Ancak emperyalizmin işbirlikçisi AKP ya da sermaye devleti açısından sorun ABD’nin ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi’nin emelleri, hesapları ve çıkarları ile Türkiye’nin hesap ve kitaplarının uyuşmaması!

ABD ile hesapları uyuşan ise çok açık ki bugün Kürt siyasi hareketidir. Uzunca süredir Kürt siyasi hareketinin doğrudan ABD emperyalizmiyle ve AB emperyalizmiyle girdiği ilişkiler, bugün solun asla tasvip ve kabul edebileceği bir ilişki biçimi değildir. Meseleyi ulusal çıkar adına yürütülen basit bir pragmatizm olarak göremeyiz. Kürt siyasetinin kendi çıkarları, aynı zamanda doğrudan emperyalizmin bölgesel hesapları ve çıkarlarına da hizmet ettiği için bu konuyu birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu açıdan Kürt siyaseti ile ABD arasında stratejik bir müttefiklik kurulmuş mudur; bunun tartışılması gerekir. Ancak ABD için kendi çıkarlarına uygun “taktiksel” bir ittifak kurulduğu açıktır.

Bununla birlikte uzun yıllardır anlatılan ABD ile Türkiye’nin stratejik müttefikliği meselesinin ise büyük bir hamaset ve yalandan başka bir şey olmadığı ayrıca bir kez daha vurgulanmalıdır.

Hem Kürt siyaseti hem de AKP açısından ABD ile kurulan ilişkiler, “küçük ortaklar” tarafından müttefiklik olarak lanse edilse de özünde emperyalizmin emellerine ve çıkarlarına ortak olmak ve kullanılma dışında bir anlama gelmeyecektir. ABD’nin taktiksel ittifakı, AKP ve sermaye devleti tarafından stratejik müttefiklik diye anlatıldı, Kürt siyaseti açısından ise yararlanma/pragmatizm olarak anlatılmaktadır.

Kimse kimseyi kandırmamalıdır. Ne Kürtler ne Türkler ne de Araplar için emperyalizm stratejik ortaktır. Tersine emperyalizmin halkları birbirine düşmanlaştırıp bölgesel egemenliğini sürdürmek dışında bir hesabı yoktur.

Emperyalizm hesaplarını çoktan yapmıştı. Büyük Ortadoğu Projesi olarak planı 2010 yılında devreye sokmuştu. Irak’ın ve Suriye’nin parçalanması, İran’ın kuşatılması, Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğinin güçlendirilmesi. Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlığına ise AKP Genel Başkanı Erdoğan seçilmişti.

Çözüm Süreci, Oslo Görüşmeleri, Dolmabahçe Mutabakatı ve Habur Açılımı gibi farklı isimlerle Kürt siyaseti ile AKP arasında yürütülen pazarlık ve görüşmelerin tam da bu döneme denk gelmesi tesadüf değildi. BOP olarak bildiğimiz bu süreçte bir Amerikan Barışı siyaseti gündeme getirilmişti: Yeni Osmanlıcılık ile Ilımlı (uyumlu) İslamcılık tam da bu dönem geliştirildi. “One Minute Şov” sergilendi, Lübnan’da, Mısır’da, Filistin’de İhvancılara Erdoğan posterleri açtırılırken, Suriye’ye tabur tabur cihatçı terör militanları sokuluyordu.

Olmadı. Ulusal bağımsızlığını mandacılığa karşı kazanmış Suriye halkı direndi, Irak halkı direnmeye devam ederken, İran oyunu görmüştü. ABD emperyalizmi, Büyük Ortadoğu Projesi’nin B planına geçerken, Kürt siyaseti ABD emperyalizminin yeni “ortağı” haline geliyordu.

Gelinen nokta ise savaşın yeni bir durumu olarak görülmeli.

Bugün Irak ve Suriye’nin kuzeyinde aslında ABD ile savaşıldığına dair görüşler ve tezler boy boy ortaya atılıyor. Ancak İncirlik ve Kürecik üssüne dokunmayan, F-35 pazarlığı unutturulup F-16 modernizasyonu için ABD’den icazet bekleyen ve mali olarak emperyalist finans kurumlarına el açan bir AKP iktidarının “eksen” değiştirmesini bekleyen var mı?

Yerel seçimlerden önce yine milli beka meselesine sarılan bir AKP-MHP siyaseti karşımızda. Diğer yandan ise “AKP ile de masaya otururum” diyen ve sırtını ABD’ye yaslamış Kürt siyaseti gerçeği var.

Amerikan Barış’ından Amerikan Savaşı’na mı geçiliyor, bunu birlikte göreceğiz.

Savaş tamtamlarından sonra barış görüşmeleri mi gelecek diye akla başka bir soru düşebilir. Bir ihtimal olarak Öcalan bu tabloda devreye girerse kimse şaşırmalıdır. Malûm yeni Anayasa da gündemde.

Göreceğiz…