BBC, Suriye için öngürülen seneryoları açıkladı

İngiliz kamu yayıncısı BBC, Beşar Esad döneminin sonlandığı ve HTŞ öncülüğündeki cihatçıların yönetimi ele geçirdiği Suriye'de muhtemel 3 senaryoyu derledi: "Birleşmiş bir Suriye", "HTŞ'nin otoriter ve tek taraflı iktidarı" ve "Topyekun iç savaş".

BBC, Suriye için öngürülen seneryoları açıkladı

İngiliz kamu yayıncısı BBC, Beşar Esad’ın devrildiği ve cihatçıların yönetimi ele geçirdiği Suriye’de muhtemel senaryoları derledi.

Suriye’de Beşar Esad döneminin sonlanması ve Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) öncülüğündeki cihatçıların yönetimi ele geçirmesinin ardından gelişmeler sürüyor.

Esad’ın devrilmesinin ardından ‘geçici hükümet’ kurulurken, Suriye sahasında da çatışmalar devam ediyor.

İngiliz BBC, Suriye’de muhtemel senaryoları derledi. Luis Barrucho, yazısında “ülkenin geleceği adına üç muhtemel senaryoya” işaret etti.

Barrucho, 3 senaryoyu şöyle sıraladı:

1- BİRLEŞMİŞ BİR SURİYE

Suriye’deki en iyi senaryo, HTŞ’nin ülke yönetimini, sivil siyasi kuruluşların katılımına açması olur.

Suriye, komşu ülkelerde görüldüğü gibi başka çatışmalara yol olabilecek intikam döngüsünden çıkıp bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına girebilir.

Colani şu ana dek Suriye’deki çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı açıklamaları yaptı.

Ancak Suriye’deki sayısız grubun farklı gündemleri de var.

İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips “Şu anda bilinmezliğini ortasındayız. HTŞ, barışçıl bir geçiş sürecine yönelik açıklamalar yapıyor ama durum aşırı kaotik” diyor.

Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımamış aşiretlerin, Şam’daki yeni yönetimi dinlemesi düşük bir ihtimal. Doğuda, IŞİD’ın kalıntıları tehdit oluşturmaya devam ediyor ve bu da ABD’nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir.

ABD’nin desteklediği Kürtlerin liderliğindeki gruplar da ülkenin kuzeydoğusunda bazı kesimleri elinde tutuyor. Bu örgütler aynı zamanda, Suriye’nin kuzeyinde yıllardır Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşıyor.

Ayrıca, 2011’dek iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş çok sayıda muhalif grup ve siyasi blok da var.

Tüm bu grupların Suriye’ye geri dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları hala net değil.

İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim ihtimalinin belirsiz olduğu görüşünde: “En iyi senaryoda, özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır ve böylece daha geniş kapsamlı bir yönetim ortaya çıkabilir. Bunu zaman gösterecek.”

Daher, diğer bazı uzmanlarla birlikte bu senaryoyu pek muhtemel görmüyor ve Colani’nin kamuoyuna yönelik ilk açıklamasında yer alan bir çelişkiye dikkat çekiyor: “Colani ilk olarak eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini ilan eti. Daha sonra HTŞ otoritesi altındaki İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi.”

Ancak Daher, HTŞ’nin “iktidari elinde toplama isteğine” karşın, tek başına tüm bir ülkeyi yönetmekte zorlanacağı görüşünde: “Bence yapamayacaklar. Daha şimdiden otoritelerini fazla genişlettiler. Bunu idare etmek zor. İlk olarak sadece İdlib’i yönetiyorlardı. Şimdi Halep, Hama, Humus ve başkent Şam. Dolayısıyla bir iktidar paylaşımına gerek duyulacak.”

2- HTŞ’NİN OTORİTER VE TEK TARAFLI İKTİDARI

HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi iktidarı otoriter yöntemlerle elinde toplayabileceği kaygıları var.

Colani, iktidarını İdlib’de kurdu. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye’deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib’de çoğu ülkenin diğer bölgelerinde yerlerinden edilmiş dört milyon dolayında kişi yaşıyor.

Ulusal Kurtuluş Hükümeti İdlib’deki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey de yönetime katılıyordu. Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceleyerek, etkin bir şekilde yönetebileceğini göstermeye çalışıyor. Ancak karşıtları, HTŞ’nin İdlib’i yönetirken rakip militan grupları ve muhalefeti sindirdiğini söylüyor.

27 Kasım’daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib’de protesto gösterileri yapılmış, HTŞ baskıcı yöntemler kullanmakla suçlanmıştı.

Daher “İdlib’deki tüm muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücü elinde toplamasına karşın, HTŞ iktidarını asıl olarak baskıyla konsolide etti. Yönetimi sırasında yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması da söz konusu oldu” diyor.

HTŞ, bu eleştirilere, insan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı güvenlik gücünü dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini ele alan bir büro kurarak yanıt verdi. Ancak karşıtları, bu reformların tamamen göz boyama olduğunu savunuyor.

HTŞ, Suriye’de ilerleme ve Esad rejiminin devrilmesi için İdlib’de gücü elinde toplamasının gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Daher HTŞ’nin şu anda daha önce görülmemiş bir durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor.

“Örgütün iktidarını Şam’a kadar genişletecek, tüm bu bölgeleri yönetecek askeri ve insani kaynağa sahip olmadığını bilmek biraz umut veriyor” diyor.

3- TOPYEKUN İÇ SAVAŞ

En kötü senaryo ise, Suriye’nin, “Arap Baharı” süreci sonunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa durumuna sürüklenmesi.

Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, yerlerine gelecek bir yapı olmadan devrilmişti ve dış müdahaleler iki ülkede de korkunç sonuçlara yol açtı.

Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurdu.

Bu senaryoda, Suriye’deki çeşitli silahlı örgütler arasındaki rekabet yaygın bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye’yi değil, tüm bir bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.

BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, HTŞ’nin geçiş dönemi başbakanı Beşir’in ilk konuşmasının birçok kişiyi kaygılandırdığını ve yeni hükümetin izleyeceği yol hakkında olası ipuçları verdiğini söylüyor:

“Yeni başbakanın arkasında, biri ‘devrim bayrağı’ ve diğeri Taliban’ınkine benzer iki bayrakla konuşması birçok kişiyi şoke etti. Hükümetin Taliban modelini izleyebileceğine ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurabileceklerine işaret ediyor.

“Bu da ülkedeki azınlıkların ve sivil grupların geleceği hakkında yeni soru işaretleri yaratıyor.”