Bireysel zorbalık

İleri kapitalist ülkelerde yöneticilere göre akran zorbalığını kontrol etmek zormuş. Neden çözüm bulunamıyormuş acaba? Çünkü akran zorbalığı da bireysel zorbalık da ancak toplumsal yapının değişmesiyle sona erdirilebilir.

Tülin Tankut

“Akran zorbalığı kreşlere kadar indi” diye yakınıyor Çocuk Gelişim Uzmanı Emine Ergün. (23.8.2024 Cumhuriyet TV) Verdiği örnek gerçekten düşündürücü. Hani bizim kuşakta bile ilkokul yıllarında gözlüklü çocukla “dört göz”, kilolu olanla “şişko patates” falan diye alay edilirdi de – tabii ki çok yanlış- böylesini hiç duymamıştık. Ergün diyor ki, “zorbalığın arttığı bir toplumda, 3-6 yaş grubundan 4 yaşındaki bir kız çocuğu arkadaşını “Senin saçın sarı değil, sen prenses olamazsın” diye aşağılayabiliyor. (Irkçılık Yapay Zekâ yazılımlarını kadar girmiş. Güzellik Yarışmaları’nda yapay zekanın seçtiği güzellerin büyük çoğunluğu beyaz “ırk”tan!)

Ergün, akran zorbalığında arkadaş çevresi, medya, sosyal medya ve TV dizilerinin etkisinin büyük olduğunu vurguluyor. Ergün’e göre, çocukta güç figürü, özgüvenli olma algısı, akranları üzerinde güç gösterisi yapma eğilimini tetikliyor. Aileler de bu davranışları olumluyorlar. Ebeveyn denetimiyse çok önemli. Çocuk, yetişkin zorbalığına tanık olunca yetişkini taklit ediyor.

Öte yandan çocuğun 3 yaşına kadar ekranlardan uzak tutulması gerekiyor. Sosyal medya, içerik üretimi, animasyonun zararlarının vahim boyutlara vardığını bir başka uzmandan öğreniyoruz. Emekli yarbay, Psikoloji Profesörü Dave Grossman (1) video oyunlarını uzun süre oynayan çocuklara dikkat çekiyor. Zarar görebilir kaygısıyla çocuğumuzu sokağa bırakmayız da onun tablet ve telefonla uzun saatler geçirmesinin de aynı derecede zararlı olacağını akıl edemeyiz. Grossman daha da ileri gidiyor, içinde suç işleme, öldürme, işkence, dahası cinsel şiddeti barındıran video oyunlarının, “bir katiller kuşağı”yetişmesine bile yol açabileceğini iddia ediyor.

Akran zorbalığına daha yakından bakarsak; araştırmalara göre, öğrencilik yılları bu sorunun en yaygın görüldüğü dönemlerdir; günümüzde küresel bir sorun olarak artarak sürmektedir. En sık rastlanan türü sözlü olanıdır; onu fiziksel zorbalık izlemektedir. Zorbalık yapanlar, tüm ülkelerde erkek çocuklar arasında yaygındır. Sorunun okul düzenini bozucu etkileri araştırılmaktadır.  Zorbalığın, zorbanın ve kurbanın yanı sıra olayı izleyen çocuklar üzerinde de ciddi sonuçları olmaktadır. Bu çocukların yetişkinlikte ruh sağlığı açısından risk altında bulunmaları olasıdır. Sorunu önleme programları ülkelere göre farklı şekillerde yapılmaktadır. (Personel eğitimi, ücretsiz telefon destek hatlarıyla hizmet verme v.b.)

İlginçtir, eğitimde örnek alınacak ülke olarak gösterilen Finlandiya gibi bir ülkede bile akran zorbalığı artış göstermiş, sorunu önlemek amacıyla programlar düzenlenmiştir. Ancak bu programlar daha çok zorbalık kurbanına destek ve yardım üzerine odaklanmakta, zorbalık yapan hakkındaki araştırmalar ikinci planda kalmaktadır.  İyi de bu çocuklara okul yıllarında ilgi gösterilmezse yetişkinlikte sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri zor olmayacak mıdır? Akran zorbalığı “eğitsel” bir sorun değil midir? İleri kapitalist ülkelerde yapılan araştırma sonuçları çocuklukta, çocuğun kendi kişiliğini inşa etmesine izin verilmediğinden ebeveynini taklit ettiğini, oysa onun yetişkinden farklı olduğunu, kişiliğini oluşturan örneğin zevklerinin yetişkininkine benzemediğini gösteriyor. Çocuk merak eder, öğrenmek ister, arayış içindeyse, canı sıkılıyorsa bu iyi bir şeydir, yaratıcılığa kapı aralar; yaratıcılığı aile, çevre, okul tarafından engellenmemelidir. Peki, mükemmel aile var mı? Uzmanlar, “biz böyle gördük, çocuklarımıza da bunu uygularız” görüşüne karşı çıkıyorlar. Ebeveynler çocuk kendilerine tabi olsun istiyorlar. Çocuk küçükken suçluluk duygusuna kapılıyor; oysa kendisine yanlış davranıldığını fark ettiğinde bunu yüksek sesle dile getirebilmelidir. İyi bir ebeveyn olmak içinse çocuğa evde saygı gösterilmelidir. Bu, dizginleri çocuğa teslim etmek değildir. Sözgelimi, çocuk “arkadaşım video oyunları izliyor, ben de izleyeceğim” diye tutturduğunda anne ya da baba, “Sana uygun olmadığı için ben izin vermiyorum” demelidir.  Ancak, uzman görüşleri çocuk yetiştirme gibi çok boyutlu bir olguyu açıklamaya yeterli midir? Eğitim sistemi ne olacak? Mutlak, değişmez olduğuna inanılan ve önyargıları da içeren teolojik görüş, günümüzde bilim ve teknolojideki ilerlemelere karşın dinsel doğmalar aşırı sağcı, dinci yönetimler yüzünden olduğu gibi korunuyor. Ama bu konuya geçmeden önce, şiddet sarmalı dünyanın her yerinde büyürken her yaştaki bireysel zorbalığın nasıl küresel bir sorun haline geldiğine anomi (2) kavramından başlayarak bir göz atalım.

Anomi, bireyin toplumla bağlarının kopması sonunda ortaya çıkan kuralsızlık durumudur.  Araştırmalara göre, ahlâki bozulma ve yasaların uygulanmasındaki gevşeklik, yetersizlik, birey- toplum ilişkisini zayıflatmaktadır. Anomi toplumsal şiddeti, cinayetleri, intihar eğilimini artırıcı bir rol oynar; belirtileri, kişinin kendini boşlukta hissetmesi, kimseye güvenmemesi şeklinde ortaya çıkar. Günümüzdeki   yaygın bir olguysa, orta ve üst gelir grubundan bir kişinin, tüketim davranışlarını görünür kılarak zenginliğini, saygınlığını çevreye kanıtlama arzusudur.  Gösterişçi tüketimin kışkırtıcılığı karşısında iradeyi terbiye etmekse kolay değildir. İradenin zayıflaması, doğru olmadığını bile bile bizi yanlış yollara sürükler. Kukla gibi, kötü dürtülere teslim oluruz.  Gidişata ayak uydurmak şöyle dursun, yoksulluk çekmekte olan kesimlerse, bugüne kadar vahiy dinlerin telkinleriyle yatıştırılırken artık içinde bulundukları duruma isyan etmektedirler.” İçinde yaşadığı topluma aidiyet duygusunu kaybeden insan” duyarsızlaşır, yozlaşır. Bugün küresel düzeyde yaşanan sorun budur ve bu bizi insanın neoliberal politikalarla koşullanmışlığı bağlamında düşünmeye zorlamalıdır. Kültürel üretim ve tüketimin denetlenmesinde kitlelerin rolü var mıdır? Toplumun siyasal sistemi etkileme gücü ne düzeydedir?

Neoliberalizmin tasarımlı bir biçimde, hiç aksatmadan sürdürdüğü emekçi halkları, işçi sınıfını “rehbersiz bırakma” politikaları bugüne kadar başarılı olmuştur. Yetiştirdiği medya ünlüsü yandaş uzmanları da küresel medyada ve her ülkenin ulusal ve yerel medyasında besmele çeker gibi, her vesileyle Sovyetler Birliği’nin çöktüğünü, sosyalizmin başarısız olduğunu yinelemişlerdir. Ancak Neoliberalizmin de bir raf ömrü vardır. Artık Pandora’nın kutusu açılmıştır; boş kutuda “umut”un kırıntısını ara ki bulasın!  (Dünya genelinde emekçi halkların çektiklerini bir de burada yinelemek gereksizdir.)  Hamas ve Netanyahu hükümetleri gibi dini inançlarını siyasi alana taşımaya kalkışanların hali pür melâli ortadadır. Emperyalizmin güdümündeki Netanyahu hükümetinin sivil halklara, Nazi dönemini aratmayan mezalimini dünya seyrediyor. Peki, İkinci Paylaşım Savaşı sırasında Alman halkı Nazizme nasıl boyun eğdi? Düşünme melekelerini yitirip sorgulamadan Nazi’lere itaat etmeyi nasıl onaylayabildi? Ekonomik kriz yüzünden aileler çocuklarını gönül rahatlığıyla Hitler’in gençlik kamplarına nasıl gönderebildi? (Çocuk kampta bakılıyor, eğitim görüyor, masrafını devlet karşılıyor ya, beyni yıkanmış ne gam!) Günümüzde bazı yorumcular stadyumlarda, dev müzik konserlerinde, insanların esrime haliyle kitlesel hareket içinde adeta yek vücut olduğuna dikkat çekiyorlar. Öte yandan İsrail için “sağcı, dinci, otoriter bir devrime doğru ilerliyor saptaması (Nilgün Cerrahoğlu, Cumhuriyet gazetesi) insanlığın geleceği açısından önem taşıyor.  İstikrarlı bir geleceği hayal edebilir miyiz?

Ancak, yerleşik düzene muhalefet eden özgürlük yanlısı insanların sayısı da dünya genelinde çığ gibi büyümektedir. İleri kapitalist ülkelerde yöneticilere göre akran zorbalığını kontrol etmek zormuş. Neden çözüm bulunamıyormuş acaba? Çünkü akran zorbalığı da bireysel zorbalık da ancak toplumsal yapının değişmesiyle sona erdirilebilir. Genç kuşaklara, yaşamlarına yön vermede yardımcı olacak “ahlaki ve siyasi ilkeleri “ise yalnızca neoliberal politikaların acımasız sömürü düzenine savaş açmış olan örgütlü sol sunabilir.  (ABD Başkan Adayı Trump’ı, rakibi Kamala Harris’in sözleri bile korkuttu. Neymiş, komünistler gibi konuşuyormuş!)  Dünyada sol, kitlesel gücünü giderek büyütüyor. Elâlemin gözden kaçmıyor bu. (Sürecek)

DİPNOT:

1.)David Grossman: 1954 yılında Kudüs’te, emekçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Grossman, İsrailli bir yazardır. Çok yönlü bu yazar çoğu ödüllü hemen her dalda kitaplar yazmıştır. “Assasination Generation” adlı kitabında video oyunlarının çocuklar üzerindeki etkisini kıyasıya eleştirmiştir. Kaynaklarda yazarın “dobra ve solcu bir aktivist “olduğundan, İsrail’in kültürel elitinin sol temsilcisi olarak tanındığından söz ediliyor; ayrıca ülkesinin Filistin politikalarına, Netayahu hükümetine karşı çıkışları da biliniyor.

2.)  TDK sözlüğü: Anomi, toplumsal normların zayıflaması veya yok olması sonucu   bireylerin rehbersiz kalması ve sosyal uyumun bozulması durumudur.