Neşe Deniz Babacan
Türkiye tarihindeki en önemli toplumsal ve kitlesel ayaklanma olarak değerlendirilebilecek Haziran direnişi, sosyalist hareket açısından önemli bir ders olmuştur. Direnişin öncesinde, sırasında ve hemen sonrasında Türkiye solunun bu derste ne kadar başarılı olduğu ayrı bir değerlendirmenin konusudur. Bununla birlikte sosyalist ve devrimci örgütlerin öncülük ettiği BHH ise direnişin fikirlerinin ve mücadele hattının geleceğe taşınması açısından önemli bir zemin olarak kurgulanmıştı. Ancak bu hedeflere ulaşılamadı ve kuruluşundan sonra yaklaşık iki yıl içerisinde BHH’nin varlığı sona erdi.
GEZİ’DEN BHH’YE DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ
Haziran direnişi genel anlamda bağımsız ancak bir o kadar da örgütsüz bir halk hareketi olarak Türkiye’de düzen güçleri açısından da sarsıcı bir karaktere sahipti. AKP iktidarının piyasacı, gerici ve özgürlükleri kısıtlayıcı politikalarına karşı oluşan bu toplumsal çıkış, AKP iktidarının baskı ve zor politikalarını devreye sokarak bu durumu aşmaya çalışması ve direnişin sönümlenmesi için var gücünü kullanması ile karşılandı.
Diğer taraftan ise, düzen muhalefeti açısından yedeklenecek bir olgu olarak görülen direnişin adım adım sistem içine çekilmesi için adımlar atılmıştır. Bunun birinci perdesi daha direniş sürdüğü zamanlarda liberallerin başını çektiği “flamasız Gezi” söylemi ile açılmıştı. Devamında, park forumları üzerinden devam ettirilmeye çalışılan bu çizgi, geri çekilen direnişin içinin boşaltılarak apolitik bir noktaya indirgenmesi ve pasifize edilmesinden başka bir anlama gelmemiştir.
Bunların ötesinde Haziran direnişinin sistem içine tamamen çekilmesi için atılan adım 2014 yerel seçimlerinde CHP tarafından ortaya atılan “tatava yapma bas geç” çizgisi olmuştur. Dolayısıyla AKP ya da o dönemin moda tabiriyle “Saray”a karşı mücadele denilen olgu CHP’nin seçim siyasetinde soğurulmaya çalışılmıştı. Düzen muhalefetinin sağa kayışının ayak seslerinin duyulduğu bu ortamda CHP’nin 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İslâmcı bir figür olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu göstermesi ise işin tuzu biberi olmuştu.
Bu kadar büyük bir toplumsal ayaklanmanın üzerinden henüz bir yıl geçmişken düzen muhalefetinin böylesi bir ekseni tarif etmesi, eğer kader olarak görülmeyecekse bu durum sermaye sınıfının ve sistem partilerinin Haziran direnişinin temsil ettiği değerlerden ve çıkardığı gürültüden duydukları memnuniyetsizlikle açıklanmak zorundadır.
Diğer taraftan, direnişe belli bir mesafe ile yaklaşan Kürt siyasi hareketinin gündeminde “çözüm süreci” olduğunu ve attıkları tüm politik adımları buna göre şekillendirdiklerini unutmamak gerekmektedir.
Dolayısıyla ölçeğinden ve toplumsal etkisinden bağımsız olarak Türkiye solu bir bütün olarak Haziran direnişinin geleceğe taşınması ile bir görevle karşı karşıya kalmıştır.
BHH GEÇ KALMIŞ BİR ADIM MIYDI?
Son olarak bahsettiğimiz noktadan hareketle Türkiye’de solun bu anlamda geç kaldığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. Aslında Gezi ile birlikte ortaya çıkan direnme çizgisinin hiç beklemeden daha örgütlü bir siyasal zemine çekilmesi mümkün iken, AKP’nin 2014 yerel seçimlerinde büyük bir yenilgi yaşayacağına dair olan yanlış beklenti solun bir kanadını CHP’ciliğe doğru yöneltirken; “çözüm süreci” üzerinden Kürt siyasi hareketinin “demokratik kazanımlar” elde edeceğine dair olan yanlış beklenti ise HDP’ciliğe doğru ittirmiştir.
Dolayısıyla bugünden bakıldığında BHH’nin 2014 yılı Eylül-Ekim aylarındaki kuruluş süreci bir geç kalınmışlık olarak nitelenebilir. Oysaki devrimci siyasetin hayata geçirilmesi, kitlelerle buluşması ve toplumsal örgütlenmeyi büyütmesi açısından sosyalist solun geniş bir cephe örgütlenmesi daha 2013 yılında gündeme getirilebilir ve sosyalist solun bağımsız hattının şekillendiği bir odak ortaya çıkartılabilirdi. (Başka bir yazının konusu olmakla birlikte dönemin TKP’si tarafından gündeme getirilen Sol Cephe, bu ihtiyacı karşılayabilecek bir örnek olmakla birlikte TKP’de yaşanan bölünme süreci bu örneğin de sönümlenmesine yol açmıştır. Bu tartışmayı daha da ilerletmek gerekirse o dönem Türkiye’de solun dikkate değer ve öncü bir örgütlenmesini hayata geçiren TKP’nin sosyalist solun ileri çıkışında ve bağımsız hattın tesisinde çok daha belirleyici bir pozisyonda olması beklenirdi. Ancak bu da başarılamamıştır.)
BAĞIMSIZ HATTAN NE ANLAMAK GEREKTİĞİNE DAİR BİRKAÇ NOT
BHH değerlendirmesini yaparken sosyalist bağımsız hattan ne anlaşılması gerektiğine dair birkaç noktanın belirginleştirilmesine fayda bulunuyor. Bunları sıralamak gerekirse şöyle ifade edebiliriz.
1-) Amaç “asgari mukavemet çizgisi”ni oluşturmak değil düzen karşıtı güçlerin toplumsal mevzilerini ileriye taşıyacak türde birleşik bir mücadeleye öncülük etmektir.
2-) Haziran direnişi bir parametre olarak ele alınacaksa sosyalist siyasetin bağımsız çizgide ısrar etmesi ve bunun örgütlü bir mücadele tahvil edilmesi zorunluluk olarak görülmelidir.
3-) Sosyalist solun üzerinde gölge oluşturan düzen muhalefetinin dışında bir odağın şekillenmesi için çaba gösterilmelidir. Haziran direnişi zaten düzen muhalefetinin sınırlarını ve hesaplarını aşan bir şiddette ortaya çıkmıştır.
4-) Bu bağlamda özellikle anti-emperyalist mücadelenin ve laiklik kavgasının yükseltilmesi esas görülmelidir. Türkiye solunun bu iki başlıkta “ulusalcı” ya da “Kemalist” yakıştırmasına uğrama kaygısı bu tür çıkışları kötürümleştiren bir yönelim taşımaktadır.
5-) Sosyalist bağımsız bir odak en temelinde emekçilerin kurtuluşu ve kitlelerin düzen karşıtı bir mücadeleye katılımı açısından değer taşır. Bu açıdan sermaye ve sömürü karşıtı bir duruş, emeğin çıkarları için verilecek mücadele kurulan cephenin bir emek ya da emekçi cephesi olması anlamına gelir. Böylesi bir örgütlenme sınıf siyasetinin yükseltilmesi ya da daha doğru bir ifade ile siyasetin sınıfsal karakterinin çok daha belirgin hale gelmesini sağlayacaktır.
6-) Türkiye’de seçimlerin toplumsal ve siyasal mücadele alanında önemli bir düzlem karakteri taşıdığı açıktır. Sosyalist bir cepheleşmenin ya da odağın seçimlerde kendisini var etmesi tüm bileşenlerin önünü açma potansiyeli taşır. Bunun da ötesinde sosyalist solun seçimlerde birlikte vereceği görüntü bağımsız hattın ete kemiğe bürünmesi ve bu anlamda mevzilerin geleceğe taşınması açılarından da kritik bir öneme sahiptir.
7-) Bu bağlamda sosyalist bir odağın seçim politikası düzeni topyekün karşısına almalı, düzen muhalefetinin kanatları altında bir duruş reddedilmeli, bağımsız çıkışlar örgütlenmelidir.
BHH NEDEN “OLAMADI”?
Yukarıda ifade ettiğimiz tüm faktörlerin bileşkesinde ve yapılan değerlendirmelerin ışığında BHH projesinin neden başarıya ulaşamadığını ya da günümüze neden devrimci bir dinamik bırakmadığını açıklayabiliriz.
19 Ekim 2014 tarihinde kuruluşunu ilan eden BHH’nin kuruluş deklarasyonuna bakıldığında genel anlamda AKP iktidarına dönük itirazların ve Haziran direnişinde ortaya çıkan tepkinin kapsanması eğilimini görmekteyiz. Ancak süreç içerisinde bu başlıkların birkaçı dışında sistematik adım atılamamış olması BHH’nin kimlik kazanmasına da engel olmuştur.
Türkiye genelinde belli bir yaygınlık kazansa da, bunun kalıcı bir örgütlenmeye döndürülme perspektifinin bulunmayışı BHH’deki ikinci eksik nokta olarak nitelenebilir.
2013 Haziran direnişindeki görkemli halk ayaklanmasından 2015 genel seçimlerine gidilen evrede her ne kadar BHH kendini Gezi kitlesinin sahibi, öncüsü ya da örgütçüsü olarak lanse etse de siyasal tespitler alanında kısa bir zaman diliminde yüz seksen derecelik bir dönüş yaşanmıştır. BHH’nin siyasal ekseni bir anda “İslâmcı faşizme karşı birleşik cephe” mantığına bürünmüştür. Oysaki BHH’ye o dönemde kalıcı karakter ve örgütlenme kazandırabilecek iki başlık anti-emperyalist mücadelenin ve laiklik mücadelesinin yükseltilmesi olabilirdi. 2014-2015 döneminde bu başlıklarda atılan adımların cılız kaldığı tespit edilmelidir.
BHH’yi kötürümleştiren ve bitişe doğru götüren temel tartışma ise 2015 seçimlerinde özelde HDP, genel anlamda ise düzen muhalefetinin desteklenmesi bağlamında yaşanmıştır.
2015 Haziran seçimlerinde “faşizme karşı mücadele” adı altında BHH’nin doğrudan HDP’yi desteklemesi, ittifak yapması ve hatta milletvekili pazarlıklarına girilmesi gerektiğini savunan anlayışın gündeme getirilmesi ile birlikte, toplumsal alanda güçlü ve bağımsız bir kimliği henüz örememiş olan BHH seçim endeksli bir tartışmaya girmiştir. Sonrasında bunu savunan çevreler BHH’den ayrılarak doğrudan HDP’yi destekleyen bir faaliyete girişmiş, BHH’nin seçim politikası ise ortalamacı bir çizgide kalmıştır.
Buradaki sorun, seçim tartışmalarına gelinmeden önce kimliğini inşa edemeyen ve Haziran direnişi gibi büyük bir olayın temsilciliğine savunan bir örgütlenmenin böylesi parçalı bir görüntü vermesidir. BHH’nin seçim sürecindeki duruşu kuruluş misyonu çelişkili bir noktaya evrilmiştir.
Bir diğer sıkıntılı nokta ise BHH’nin kuruluş misyonunun 2015 yılındaki seçimler döneminde “asgari mukavemet çizgisi”nin dahi gerisine düşmesi olarak değerlendirilebilir. Bu durumun aşılamaması BHH’nin içindeki bazı çevrelerin düzen muhalefetine eklemlenme isteklerini daha fazla canlandırmıştır. Bunların bileşkesinden ise BHH’yi oluşturan ya da kuruluşuna öncülük eden sol, sosyalist partilerin arasındaki rekabet ilişkisinin güçlenmesi sonucu çıkmıştır. Bunun uzantısında ortaya çıkan tablo ise 2016 yılına gelindiğinde BHH’nin sona ermiş olan siyasi varlığının artık örgütsel anlamda da bitmesidir. Haziran direnişini Türkiye devrimine taşıma misyonu ile kurulan BHH bağımsız sosyalist bir odak vasfını kazanamamış ve geri çekilmiştir.
BHH İZ BIRAKTI MI?
Yukarıda bahsettiğimiz başlıklardan ve BHH düzleminde yaşanan olgulardan çıkarılacak dersler BHH’nin gelecek kuşaklara bırakacağı en önemli iz olacaktır.
1-) Devrimci siyasette ortalamacılığa yer verilmemeli.
2-) Türkiye sosyalist hareketi kendi bağımsız kimliğini ve hattını oluşturabildiği oranda düzen cephesindeki tartışmaların kenar süsü olmaktan kendini kurtarabilir.
3-) Düzen siyasetindeki bir dizi olgu ya da çelişki sosyalist harekete toplumsal alanda tersi yönde bir basınç olarak geri dönebiliyor. (“CHP’yi desteklemezseniz AKP’nin ekmeğine yağ sürersiniz” veya “HDP’yi desteklemezseniz faşizme karşı mücadele edilemez” vb… başlıklardan bahsetmekteyiz.) Bu basıncı göğüslemenin ya da daha doğru bir ifadeyle bunları aşabilmenin ve dönüştürmenin yolu da kendi bağımsız hattını bulunduğun zeminden hareketle güçlendirmekten ve örgütlü bir güce dönüştürmekten geçmektedir.
4-) BHH sonrası dönemde Türkiye solunda popülist eğilimlerin güçlendiğini ve sosyalist solun gerçek mücadele hattının yerini reformist siyasetin kaplamaya başladığını gördük. BHH zemininde de ortaya çıkan ve düzen muhalefetine yedeklenmek olarak ifade edebileceğimiz yaklaşımların daha sonrasında milletvekili pazarlıklarından tutun, “muhalefet yapmak” adına ilkesiz ittifaklara kadar nasıl uzandığını da birebir yaşadık. Tüm bunlara bakıldığında sosyalist hareketin bir bütün olarak mevzilerini ilerlettiği ve tahkim ettiği bir zeminin kazanılamadığı hatta tersinden var olan mevzilerinden daha da geriye düştüğü görülecektir.
5-) Türkiye sosyalist hareketi dünya üzerindeki sol mücadele deneylerini ve gelişmeleri dikkatle takip etmeli ancak artık buralardan kopyala yapıştır yapılmasına son verilmelidir. BHH’nin, Yunanistan’daki Syriza, İspanya’daki Podemos benzeri örneklere öykünerek oraya buraya çekiştirilmek istenmesi de hareketin körelmesine ve sonunda sönümlenmesine yol açmıştır.
Toparlamak gerekirse, Birleşik Haziran Hareketi, Haziran direnişinin geleceğe taşınması ve toplumsal örgütlenme açısından tarihsel bir kazanım olabilirdi. Ancak bir tarafta radikal demokrasi öykünücülerinin, bir tarafta reformist siyaset arayışçılarının, başka bir tarafta düzen muhalefetine yedeklenmek için BHH’yi bir zemin olarak kullanmak isteyenlerin çekiştirmeleri arasında BHH heba olmuştur. BHH zemininde bulunan ve sosyalist hareketin bağımsız odağının şekillenmesi gerektiğini savunanların görüşü ise BHH’nin o çizgiye gelmesini sağlayamamıştır.
Bundan sonrası için yapılması gereken şey bu çizginin sosyalist solda baskın olması için çalışmak, doğrularından vazgeçmemek ve sosyalizmin bağımsız hattının şekillenmesinde ısrar etmektir. Bunun yolu sosyalist siyaseti yükseltmekten geçiyor. Bugün Türkiye solunda belki yeniden gündeme gelecek olan ittifak siyasetine biraz da bu pencereden bakarak yaklaşmak gerekiyor. Bu anlamıyla BHH sürecinden çıkartılacak dersler bulunuyor. Bu ülkenin sosyalistlerinin ve komünistlerinin emekçi sınıfların karşısına çıkarak büyük bir örgütlenme dönemini başlatması en yakıcı görev olarak karşımızda duruyor.
Bu haber en son değiştirildi 9 Eylül 2024 14:38 14:38
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…