Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen yaşamını yitirdi
Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen yaşamını yitirdi. Sirmen 84 yaşındaydı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı ve Cumhuriyet Vakfı üyesi gazeteci Ali Sirmen 84 yaşında yaşamını yitirdi.
Gazeteci kimliğinin yanı sıra hukukçu ve oyuncusu kimliği ile de tanınan Sirmen, bir süredir İstanbul’da bir hastanede tedavi görüyordu.
Sirmen’in cenaze programı henüz paylaşılmadı.
ALİ SİRMEN KİMDİR?
Ali Sirmen, 10 Kasım 1939 tarihinde İstanbul’da doğdu. Sirmen, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Köşe yazarlığına 1966 yılında Akşam Gazetesinde başladı. Yeni Ortam ve Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1972 yılında kurulan Barış Derneği’nin kuruluşunda yer aldı. SkyTürk kanalında Siyah-Beyaz isimli programını, Cem TV’de Süheyl Batum ile Ayıptır Söylemesi isimli tartışma programını sundu.
2015 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’ne layık görüldü.
SİRMEN’İN SON YAZISI: LAİKLİK NEDİR?
İlerici, Cumhuriyetçi ve aydınlanmacı kimliği ile bilinen Sirmen Cumhuriyet gazetesinde 6 Mart 2024 tarihinde yayımlanan son köşe yazısı “Laiklik nedir?” başlığını taşıyordu. Ali Sirmen’in ilgili yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Laiklik nedir?
Mümtaz Soysal o enfes yazılarından birini şöyle bitiriyordu yıllar önce:
“Türkiye daha bu konuyu uzun süre hararetle tartışacaktır. Laiklik Türk demokrasisinin en kritik sorunudur.”
Haklıydı. Hele siyasal İslamın boy gösterdiği ülkelerde laiklik karşıtları alanı kolayca terk edecek görünmüyordu. Aslında tartışma yalnızca İslam toplumlarına ait değil. Demokrasi söz konusu olduğu zaman toplumun ortak yaşamından elini çekmesi gereken din buna bir türlü gönül rahatlığıyla yanaşmıyordu. Oysa demokrasi büyük ölçüde din ve vicdan özgürlüğü olan laiklik olmadan olamazdı. Laiklik demokrasinin olmazsa olmazıydı. Türkiye laiklik ilkesinin anayasasına kayıtlı olduğu üç ülkeden biridir. Mümtaz Soysal’ın da öngördüğü gibi uzun yıllarda tartışmanın odağı oldu. Ve olmayı da sürdürecek, şu anda da her şeyle tartışma konusu olan Cumhuriyetin en sıcak çatışma alanı.
***
Sanayi Devrimi’ni yakalayamamış olan Türkiye’nin ıskaladığı Rönesans, Reform ve Aydınlanmanın yaşanmadan gündeme girmiş olması egemen din faktörünün Cumhuriyete toplumsal yaşamın tümünü kontrol etmek itirazıyla karşı çıkması kaçınılmazdı. Bu durum hayatın tümünü denetlemek savında olan siyasal İslama özgü değildir ve hiçbir yerde din sivil hayat üzerindeki egemenliğinden vazgeçmeyi itiraz etmeden kabullenmemiştir. Kilise ile sivil toplumun yüzyıllar süren mücadelesinde kimi toplumlarda kilise dirençli çıkmış ve sivil otorite üzerindeki kontrolünden kolayca vazgeçmemiştir.
Burada yeri gelmişken bir aldatmacaya değinmek gerekir. Aralarında çok katı bir ast-üst ilişkisi olan dinsel kuruluşlar sivil toplum değillerdir. Nitekim Fransa’da sivil okuldan bahsederken laik okullar kastedilmektedir. O bakımdan laik olmayan eğitimden söz ederken tarikat ve cemaatleri “sivil olarak” nitelemek mümkün değildir.
Laiklik mevcut değilse bir yerde demokrasi de yok demektir. Demokrasinin özü, düşünce ve inanç özgürlüğü olduğuna göre laik düzen dinin temellerini ne yadsır ne de doğrulamaya çalışır. Dolayısıyla ladini (din karşıtı değil din dışı, dinle ilgilenmeyen, dinle her ikisinin de kendilerine ait sorumluluk alanlarıyla uğraşmak güdümünde olan) de değildir. O dinin varlığıyla ilgilenmez. Yalnızca kendi yetki alanına giren sivil yaşamın müdahalesine karşıdır. Yani laik düzen din ve vicdan özgürlüğünün savunuculuğunu herkes adına üstlenir. Eğer ibadet özgürlüğü sınırlanıyorsa orada laiklerin ciddi itirazlarıyla karşılaşması lazımdır. Yani “bir zamanların seçme saçma sorularından biri olan önce laiklik mi yoksa demokrasi mi” sorusunun bir anlamı yoktur. Eğer laiklik yoksa ve herhangi birisi tarafından yok ediliyorsa devletin derhal duruma el koyarak müdahalenin menedilmesini sağlamak görevidir laik düzenlerde. O açıdan bir zamanlar kimi sosyal demokratların, daha doğrusu demokratik sosyalistlerin şu ifadeleri akla geliyor: “Biz de laiklikten yanayız ama din ve vicdan özgürlüğüne saygılı laiklikten!” Sanki din ve vicdan özgürlüğüne saygısız bir laiklik olabilirmiş gibi… Din ve vicdan özgürlüğüne saygılı olmayan uygulamalar zaten laiklik değildir.
***
Laik düzende devletin dini inançların her birine eşit mesafede bulunması ve bunlar arasında birinin veya birilerinin diğerlerinin özgürlüğüne karışmasına izin vermemesi, yansızlık (nötarite) yalnızca buna saygı göstermek, inançların tehdit altında olması karşısında hareketsiz kalıp duruma müdahale etmemek, laik düzenin gereğini yerine getirmemek halinde laiklikten söz edilemez.
Bu durumda önde gelen isimleriyle laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu bizzat kendi kararıyla sabit bulunmuş olan AKP’ye karşı yaptırım olarak Hazine yardımının azaltılması gibi ihlal fiilinin ağırlığı ile orantılı olmayan ve herhangi bir caydırıcı yanı da bulunmayan kararlar verilen ülkelerde laikliğin gerçekten korunduğu söylenemez.