Devlet işi ciddiyeti gerektirir
"Kapitalist devlet yapısının sermaye yanlı olduğu malumumuzdur. Günümüz politikalarında ise ulusal devletlerin uluslar arası küresel sermayenin çıkarlarının ulusal yararlara yeğlediğini de biliyoruz. Ondan dolayıdır ki, yanlış tahminli havalimanları, karayolları ve köprüler yapılmakta ve torunlarımıza dek sarkan ulusal yükümlülükler altına girmekteyiz/alınabilmekteyiz."
Orta Vadeli Program açıklandığında neden böyle bir başlık?
Çünkü temelleri bozulmuş bir ekonomide yüzeysel makyaj yapılırken dahi hedefler ve rakamlar arasında inanılmaz tutarsızlıkların olduğu bir hükümet belgesinin ciddiyetle ele alınacak bir yanı olmadığını üzülerek gördüğüm için.
Hükümet böylesi yüzeysel bir belgeyi özenle hazırlayıp, soru dahi alınmaya tenezzül edilmediği bir toplantıda usulen kamuoyuna açıklarken hicap duymaya gerek görmüyorsa, okurlara belgenin neresi tutarsız ya da yanlış diye anlatım yapmak, hükümet erbabının halka reva gördüğü muamelenin aynısını okurlara reva görmek değil midir? O nedenle, derin bir analize girmeden, basit ve şematik genel görüntüyü verdikten sonra, izninizle yapısal meseleler üzerinde durmak istiyorum.
Kapitalist devlet yapısının sermaye yanlı olduğu malumumuzdur. Günümüz politikalarında ise ulusal devletlerin uluslar arası küresel sermayenin çıkarlarının ulusal yararlara yeğlediğini de biliyoruz. Ondan dolayıdır ki, yanlış tahminli havalimanları, karayolları ve köprüler yapılmakta ve torunlarımıza dek sarkan ulusal yükümlülükler altına girmekteyiz/alınabilmekteyiz. Ulusal çıkara göre hesapsız-kitapsız, fakat uluslar arası sermayeye göre ise fevkalade hesaplı-kitaplı işler yapılıyor ve izlenen politikalar sonucunda ekonomi ciddi krize sürüklenirken çaresizce bulunan/gönderilen kurtarıcının programının ne denli ulusal olabileceği ve bu yönü ile ciddiye alınabileceğinin takdirini değerli okurlara bırakıyorum. Buna rağmen, bu yaklaşımla, OVP’nin tüm ciddiyetsizliğine karşı izlenen politikaları ulusal yarar açısından fevkalade ciddi olarak ele alıyorum.
Şimdi, önce çok kaba hatlarla OVP’nin genel görüntüsüne bir göz atalım. Büyüme tahminlerinde hedefler düşürülerek, 2024-2027 dönemleri ile ilgili tahminler olan yüzde 4,0 – 4,5 – 5,0 oranlarından daha mütevazı oranlar olarak, yüzde 3,5 – 4,0 – 4,5 ve 5 oranları sıralanmış. Bu durum, bir hükümet ekibi için halkın karşısına çıkmada cesaret isteyen bir manzaradır. Başka ne olabilirdi ki, eğitim dincileştirilerek çökertilirken, geleceğe güveni kalmamış başarılı gençlerimiz, mühendislerimiz, doktorlarımız beyin göçüne sahne oluştururken; sanayide teknoloji-yoğun alanlara yönelmek yerine, verimsiz sanayii desteklemek üzere ülke Iraklı, Suriyeli, Afganlı niteliksiz emekle doldurulurken ve tarım çökertilirken sonuç bundan farklı olabilir mi!
Büyümenin birinci sanayi dönemi ürünleri ile yapılırken dahi, girdi maliyeti cari açığa yük yıktığından, plansız yürüyüşün sonucu bugünün sanayi yapılanmasını sınırlamaktadır. 1961 Anayasası ile uygulamaya koyulan Planlama-Programlama-Bütçeleme sürecinde sanayileşmenin nihai ürün ve girdi ürünü ilişkisi planlaması yapılmış olduğu halde, dünya kapitalizminin yönlendirmesi doğrultusunda plan yerine pilav tercihine yönelen siyasilerimiz sayesinde bugünlerin dışa bağımlı sanayileşme sistemi ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Öyle ya, merkez ekonomilerin çevre ekonomileri denetleme yöntemi bir şekilde onları kendilerine bağımlı kılmaktır. Aynı süreç tarımda da işletilmiş olduğundan, günümüzde hemen hemen her ürünü ilgili/ilgisiz ülkelerden ithal etmek durumuna getirilmiş bulunuyoruz. Doğal olarak bağımlılığın ana kaynağı olarak teknoloji bağımlılığı da her kalkınma hamlesinde cari açığa yük yıkarken, ihracatta teknoloji-yoğun ürünlerin yetersizliği dış ticaretimizde yükte ağır-pahada hafif sonuçla karşı karşıya kalmamıza yol açmaktadır. Hiç değilse, kapitalizmin aklı ile dahi hareket edilerek, TÜSİAD Başkanının araya giren konuşmasında değindiği gibi, sektörel farklılıklar yaratılması ve geleneksel ürünler yanında teknoloji-yoğun ürün üretimi alanlarına yönelimi yabana atılacak bir tavsiye olarak görülemez.
OVP’de ana arter ulusal gelirin yükseltilmesine paralel olarak işsizlik oranlarının düşeceği ifade edilmiş. Bu konuya hiç girmek istemiyorum. Ülkemizde ne eğitim ihtiyaca göre planlanmış, ne de üretim planlaması eleman durumuna göre yapılmıştır. Böylesi ad hoc süreçlerde üretim ve istihdamın nasıl uyumlaştırılacağı herhalde dâhiyane modeller ya da istatistik tanımları ve/veya oranları üzerinde oynamalarla olası olabilir. Umalım, vaat edilen 2,5 milyon yeni istihdam yaratmada başarılı olunur!
Ulusal gelir istihdam süreçlerini etkilediği kadar, süreçlerden etkilenen kamu bütçesine yöneldiğimizde malûm hikâye ile karşı karşıya kalıyoruz: ezeli-ebedi derdimiz olan bütçe açığının küçültülmesi meselesi! OVP, eski programları reddederek bütçe açıklarını, 2024-2027 yılları için, sırasıyla, yüzde 4,9 – 3,1 – 2,8 – 2,5 olarak eski tahmine göre küçültmüştür. Bu durum, sıkı para politikası anlamına geliyor. Bu hedefler için ileri sürülen politikalar harcamaların etkinleştirilmesi ve vergi gelirlerinin arttırılması ile gerçekleştirilecekmiş. Vaat edilen dolar indeksli ödemeler, kamunun devasa israfı karşısında bütçe disiplini nasıl sağlanacak, doğrusu anlaşılır gibi değil.
OVP ile bazı noktalara değinilerek verilen izahat, programın hak ettiğinden de fazla olduğundan, izninizle, bunu burada keseyim ve siz dostlarla paylaşmak istediğim konularla ilgili bir iki laf ederek bu haftaki yazıyı bağlayayım. Değerli dostlar, hangi rüzgârı arkamıza alacaksak ulusal gelir küçülürken işsizliğin de küçülüyor olarak gösterilmesi akılcı açıdan gerçekleşmesi olası görülmeyen bir durumdur. Aynı anda bütçe açığının da küçültülmesi durumu daha da güçleştirmektedir. Hal bu ise, biz de verilen değerlerin uyum derecesi tartışmasını bir tarafa bırakarak, fakat yine de verilen değerler üzerinden yürüyerek, hükümetin amacını saptamaya çalışalım. Bir defa Mehmet Şimşek döneminde içte hemen hiçbir şeyin yolunda olmadığını gördüğümüz halde, ne oldu da OVP’nin arifesinde Fitch değerleme kuruluşu son değerlemesini yükseltti. Peki, Fitch raporu Türkiye ekonomisinin genel görüntüsü ve halkın refah düzeyi ile mi ilgilidir? Hayır, Fitch ve benzeri değerleme kuruluşları, yayınladıkları raporlar ve yaktıkları işaret lambalarıyla uluslararası sermayeye bir tür deniz feneri misali “uygunluk derecesi” işareti vermektedirler. Diğer bir deyişle, Fitch ekonominin iç durumu ve görüntüsü ile ilgili değil, yabancı sermayeye ne kadar hizmet edebilir koşulu ile ilgilidir. Fitch’in yaktığı yeşil ışık ekonomimizin ne denli sömürüye açık ve elverişli olduğunu göstermektedir. Bu sinyal halkın aleyhinedir. Fakat özellikle de Türkiye’nin de içinde bulunduğu acı durum itibariyle, acilen sıcak paraya gereksinim olduğu durumlarda Fitch’in bu sinyali siyasilerin kanını ısıtır, çünkü sıcak para ekonomiye girdiğinde ekonomiye canlılık getirir ve bu canlılığı siyasilerin becerisi olarak yorumlayan aziz halkımız “yine bu yaptı!” imanıyla, ödeyeceği faiz yükünü dahi algılayamadan, siyasilere prim verir. Fitch ilk gazı verdikten sonra, artık OVP’de bütçenin halk yararına büyütüleceği, sosyal politikalar uygulanacağı gibi zıt başlıklara yer olabilir mi? Tabii ki, vazgeçilemez kılavuz Fitch ve benzeri derecelendirme kuruluşlarının ima ettiği küçük bütçe, küçük bütçe açığı, büyük büyüme (!) ve sıkı para ve maliye politikası uygulamaları ve düşük enflasyon görüntüleri olmazsa olmaz koşullar olarak OVP’yi süsleyecekti. Peki, Fitch halk için değil de, uluslar arası sermaye için gösterge işlevi görüyor ve biz de Fitch emirlerine uygun OVP hazırlıyorsak, sizce bu program halkımız için mi, yoksa ülkeyi faiz ile sömürmeye hazırlanan yabancı sermaye için midir?
Şunu söylemeden konuyu kapatmamak gerekir: Türkiye ekonomisinin yüzeysel makyaj programlarına değil, eğitim, sağlık gibi temel hizmetler alanlarının olduğu kadar, tarım ve sanayi alanlarının göreli ağırlıkların belirlendiği, sanayi alanında da istihdam yaratan geleneksel sanayi ve teknoloji-üreten ileri sanayi planlamaları yapılarak ekonominin ayağa kaldırılmasına hizmet eden, bu süreçte yük ve nimetin toplumda hakça dağıtıcı kamu hizmetleri ve vergi planlamasına yer verilen bir kapsayıcı plana ihtiyacı vardır. Ne var ki, kapitalist devlet yapıları böylesi kapsayıcı planlamaya yatkın olmadığı gibi, uluslararası sermaye de buna izin vermez. Günümüzün ileri ülkelerinde de sosyal devletin erimesi, sağ ve radikal iktidarların öne çıkması Roza Luxemburg’u hatırlatmaktadır: Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!