Reklam
Kategoriler: PusulaPUSULA 204

Emperyalizmin oyununda “işbirliği” ve “direniş” eksenleri

Reklam

Zafer Aksel Çekiç

Modern Ortadoğu’yu anlamak için kuşkusuz İslam tarihinin iyi öğrenilmesi gerekiyor. Bu temel bir kategori. Ancak son dönemde Müslüman dünyasının iç çekişmelerinin yanı sıra emperyalizmin bölgeyi şekillendirmek üzere yaptığı aktif müdahaleler artınca yeni veya daha doğru bir ifadeyle tekrar değerlenen yeni bir ittifak kanalı daha ortaya çıktı.

Büyük Oyun, 19. yüzyılda Rus Çarlığı’nın Hint Okyanusu’na açılma projesi ve İngiltere’nin geliştirdiği karşı hamleleri üzerinden şekillenen dış politika mücadelesi ve uzantısı savaşları ifade etmek için kullanılır. Aynı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrü Rus Çarlığı’nın Akdeniz’e açılmasını engellemek üzere uzatılıyordu. Bugün ise Rusya’nın kuşatılması siyasetinin bir uzantısı da olacak şekilde İran’ın Akdeniz’e ulaşmasını engellemek üzere sürdürülen mücadelede İsrail daha saldırgan bir rol üstlenirken ABD yeni müttefikler buluyor, mevcut müttefiklerini konsolide ediyor.

HER ŞEYİN TEMELİ: SÜNNİ-Şİİ AYRILIĞI

Modern Ortadoğu’daki ayrımların en temelinde kuşkusuz Sünni-Şii ayrımı yatıyor. En kuzeyi dışında neredeyse bütünüyle Araplardan oluşan bir coğrafyada bir Arap-Fars ayrımından bahsetmek Basra Körfezi kıyılarından Akdeniz ve Kızıl Deniz kıyılarına uzanan mücadeleyi açıklamaya yetmiyor.

Şiilik, ağırlıklı olarak İran’ın yanı sıra Türkiye, Irak’ın güneyi, Suriye’nin batısı, Lübnan, Basra Körfezi kıyıları ile Suudi Arabistan’ın güneybatısı ile Yemen’de bulunuyor. Bu geniş coğrafyada çok önemli deniz yollarına hakim olan, Ortadoğu’nun su kaynaklarını elinde tutan, Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e ulaşan, enerji kaynaklarının önemli bir bölümünü barındıran bir coğrafyayı kilit altına alan bir İran’a izin verilebileceğini düşünemeyiz.

Nasıl “Arap Baharı” nüfusunun %70’inden fazlası Şii olan Bahreyn’e ulaştığında emperyalist merkezler birdenbire lâl oldularsa yıllardır süren bir İsrail işgali Gazze’de açık bir etnik temizliğe dönüştüğünde de görmez oluyorlar. Ya da tersinden Suriye’de “insan hakları”nı akıldan çıkartmayanlar, Suriye’den Yemen’e, Irak’tan Lübnan’a, İran’a karşı provokasyonları ardı ardına yapıveriyorlar.

EMPERYALİZMİN ORTAKLARI: ŞEYHLİKLERDEN İSRAİL’E, İSRAİL’DEN MÜSLÜMAN KARDEŞLER’E

Bugünü daha iyi anlamak ve değerlendirmek için biraz da geçmişi hatırlamak gerekiyor.

İngiltere ve Fransa’nın 1917’de imzaladığı Sykes-Picot Anlaşması, Ortadoğu’yu paylaşma planını resmileştirmişti. Ortadoğu’yu İngiliz ve Fransız etki bölgelerine ayıran bu anlaşma değişikliklerle de olsa hayata geçtiğinde şeyhlikler, Irak, Ürdün ve Filistin bölgesinin İngiliz ve Lübnan ve Suriye’nin Fransız etki bölgeleri olarak bölüşülecekti. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından emperyalizmin bölgedeki temel ortağı şeyhlikler kuracak olan kabile reisleriydi.

Kurulan bu şeyhliklerin ardından bir diğer emperyalist proje ise İsrail olarak ortaya çıktı.

İsrail’in kurulmasının ardından Arap Birliği’nin milliyetçileri Suriye ve Mısır’ın başını çektiği başarısız savaş girişimleri sonunda Mısır’ın uyumlu Hüsnü Mübarek iktidarına taşınması ile Suriye’nin yalnızlaşması sonucunda bu itirazın etkisi de azalmıştı. Kuruluşları itibariyle emperyalizmin müttefiki olan Arap şeyhlikleri Ürdün dışında İsrail ile doğrudan bir çatışmaya girmezken İsrail ise ancak Altı Gün Savaşları’nın ardından devlet olarak varlığını sürdüreceğini ispatlamasıyla emperyalizm açısından gerçek bir müttefik statüsüne yükselebilmişti.

Bu tarihten sonra bir yandan ABD emperyalizminin etkin bir silah olarak kullandığı İsrail’i ve bu çerçevede bölgedeki emperyalizmin dümen suyundaki rejimler ile yakınlaşma döneminin başladığını görüyoruz. Mısır’ın Enver Sedat’ın öldürülmesinden sonra emperyalizmle uzlaşmasının ardından Mısır ve Ürdün’ün İsrail ile barış anlaşmaları yapmalarına tanık olundu.

Bu ilk “normalleşme” adımını, neredeyse çeyrek yüzyıl sonra, Arap Baharı’nın Suriye’de yenilmesinin ardından yakın dönemde “İbrahim Antlaşmaları” olarak anılan bir dizi anlaşma ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile başlayan ve Kuzey ve Doğu Afrika’ya yayılan İsrail ile “barışma” furyasında takip edebiliyoruz.

Öte yandan, Arap şeyhlikleri hazzetmese de, Müslüman Kardeşler, milliyetçi Baas rejimlerinin ve laik rejimlerin bulunduğu ülkelerde emperyalizmin beşinci kolu olarak faaliyetlerini sürdürdü. Öyle ki, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü zayıflatmak için bizzat İsrail devletinin Hamas’ın kurulması ve gelişmesi döneminde ciddi bir destek sunduğu dahi bilinmektedir.

Bu halkaların birbirine geçtiğini unutmamak gerekiyor.

ORTADOĞU’NUN YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLMESİ

Emperyalizm ve önderi ABD, dünya sosyalist sisteminin çözülmesinin ardından yeni bir Sykes-Picot rejimi kurmak üzere, dünya savaşları ve Soğuk Savaş sürecinde kabullenilmek zorunda kalınan “aykırılıklar”dan arınmanın yollarını aramaya başladılar.

Bu kapsamda, kamuoyunda “Büyük Ortadoğu Projesi” olarak da isimlendirilen Kuzey Afrika’dan Orta Asya’ya geniş bir coğrafyada Amerikancı olsalar bile yeterli görülmeyen iktidarların dahi değiştirilmesini ve bu arada gerektiğinde sınırların da yeniden çizilmesini gündeme getiren bir müdahale dönemi açıldı.

Daha sonra bizzat yürütücüleri tarafından “Arap Kışı” diye anılacak olan “Arap Baharı” süreciyle Müslüman Kardeşler örgütünün Arap dünyasında egemenliğinin önü açıldı. Tunus ile başlayan bu süreç, Suriye’de dirence uğrayınca tüm yoğunluğuyla bu ülkeye adeta çullanılmış oldu. Böylece, bu yoğunlaşan çatışma alanı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da emperyalizmin odağına yerleşmişti. Öyle ki, Libya başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından toplanan paralı asker cihatçılar Suriye’ye doluşturuldu.

Yıllarca AKP’nin öncülük etmeye çalıştığı Müslüman Kardeşler örgütünün Suriye ayağının öne çıkartılmak istendiği bu savaş sürecinde ise cihatçı terör örgütleri egemen hale geldiler. Sonuçta İran’ın Akdeniz’e uzanmasına engel olmak için planlanan Sünni devleti IŞİD tarafından kurulurken süreç yönetilebilir olmaktan çıktı.

EMPERYALİZME YENİ ORTAK

Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’e hamilik fiyaskosu ve Suriye’ye müdahale için girdiği angajmanlar nedeniyle cihatçı terör gruplarına karşı yumuşak karnı nedeniyle uygun bir araç olmaktan çıkmasıyla emperyalizm sahada mücadele edecek güç arayışına girdi. Bu noktada emperyalizm için yeni bir ortak devreye girdi.

Kobane kuşatmasındaki gösterilen direnç ile kendisini kanıtlayan ve IŞİD ile doğrudan savaşan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kanadı Halk Savunma Birlikleri (YPG), Suriye Demokratik Güçleri adıyla yeniden örgütlenerek kuşatmayı kıracak askeri yardımı aldıktan sonra ABD ile ilişkilerini geliştirmeyi sürdürdü. Elbette bunda Irak’ın kuzeyinde bağımsızlık referandumu kovalayan Barzanicilerin başını çektiği bir grup peşmergenin Türkiye’den geçip Kobane kuşatmasına karşı savaşa katılmalarının sembolik etkisini de not etmek gerekiyor.

Direniş eksenine girilmeyince kuşkusuz “işbirliği ekseni” hemen göz kırpmaya başlayacaktır. Yine, son tahlilde, vekalet savaşları döneminde, sahada bulunan bir silahlı güç bulunmaz bir nimet olmakla birlikte ağırlıkların birbirine etkisini değerlendirmek gerekir. Büyük güç küçük gücü çekecektir. Daha büyük olan son tahlilde daha büyük etki ve güce sahip olacaktır.

Bu açıdan, SDG’nin sahadaki en küçük güç olduğunu ABD ile ortaklığın aynı zamanda Barzanicilerin burjuva etkisini arttırdığını ve ABD’nin bu etkiyi büyüttüğünü, emperyalizmle ortaklığın sağcılaşmayı, burjuvazinin etkinliğini arttırmasını ve milliyetçiliğin yükselmesini sağladığını görüyoruz. Bu durumun Türkiye’ye yansımalarında artık Demirci Kawa yerine Şeyh Sait’i “milli kahraman” sayan bir söylemin öne çıktığını görmemizin nedeni bir ölçüde de budur.

Ama öte yandan, bölgedeki binlerce yıllık devlet geleneklerine dayanan ve NATO’nun en büyük güçlerinden biri olan Türkiye dururken ABD’nin eski ortağını unutup yeni ortağı ile hareket edeceğini düşünmek de doğru olmaz. Yine, son tahlilde, Türkiye ABD’nin yörüngesinden çıkmaz ve hiçbir zaman yerine yeni bir ortak konulmaz. Ama bu ABD’nin planlarının esas olması gerçeğini de değiştirmez. ABD’nin ve emperyalizmin esas odaklandığı bu planlardır elbette, Türkiye’nin hassasiyetleri değil.

Bu açıdan, daha büyük olan daha Amerikancıdır kuşkusuz. Ancak uzaktan bölgedeki tüm ittifak güçlerini konsolide etmek için yöntemler deneyen ABD emperyalizminin diğer yandan bunlar arasında güçleri üzerinden bir sıralama yapmadığı düşünülemez. Bununla paralel olarak, PYD üzerinden Kürt siyasi hareketinin ABD ile geliştirdiği ilişkiler giderek onları daha fazla belirleyen bir hal almaktadır. Bunun tezahürü ise Amerikancılıkla aynı anlama gelecek bir burjuvazinin egemenliğinin genişlemesi olmaktadır.

ORTADOĞU’NUN GELECEĞİ

Bugünün aktörlerine baktığımızda “Direniş Ekseni” ve “İşbirliği Ekseni” gibi bir ikilikle karmaşık gelişmeleri daha kolay anlayabileceğimiz bir çerçeveye sahip olabiliyoruz. Ancak ortada birbirine denk güçler olmadığını ve esas olanın, bizim açımızdan belirleyici olması gerekenin de emperyalist saldırganlık ve planlar olduğunun altı çizilmeli. Bu açıdan İran’ın Kasım Süleymani gibi bir komutanını bölgede, İsmail Haniye gibi bir adamını kendi ülkesinde korumayı beceremediği gibi fiyaskoları da unutmamak lazım. Dolayısıyla, ortada ciddi bir asimetri olduğunu bilmek lazım.

İran’ın bu asimetriyi en fazla siyasetle kapatmaya çalıştığını biliyoruz. Ancak bunun da sınırlarına yaklaştığımızı söyleyebiliriz. İran’ın ekonomik kırılganlığı, çözülemeyen yoksulluk, molla rejiminin azalan meşruiyetini daha fazla zor kullanımı ile ikame etmesi gibi faktörlerle emperyalist müdahalelere giderek daha açık hale geldiğini de anlamalıyız.

Bu durum emperyalist müdahalelerin durmayacağını ve az ya da çok etkinlikle bir tür “yıpratma” politikasını sürdüreceğini bilmeliyiz. Hangi noktada, bu “soğuk savaş”ın bir savaşa dönüşeceğini ise esas olarak emperyalizmin bölgesel bir savaşın maliyetleri ve sonuçlarını ne zaman kabul edilebilir sayacağı belirleyecek.

Kuşkusuz tüm bunların panzehiri Ortadoğu emekçilerinin birlikte mücadele etmesi seçeneği. Bugün için bunun ete kemiğe bürünmesini konuşabileceğimiz noktadan bile oldukça uzağız. Ama bu sürede hiç değilse dünyanın en büyük terör örgütü NATO ile mücadele önümüzde duruyor.

Reklam

Önceki Haberler

TKH : Kadınlara ve çocuklara yaşam hakkı tanımayan gerici istibdat rejimidir DEĞİŞTİRECEĞİZ!

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) , 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla…

21 Kasım 2024 13:44

TKH “Yenidoğan Çetesi” skandalına karşı harekete geçti: Dördü eski beş bakan hakkında suç duyurusu

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…

21 Kasım 2024 13:41

Esenyurt Kayyumu gazeteciyi Temizlik İşleri’ne atadı

Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…

21 Kasım 2024 13:22

MSB’den ihracı istenen teğmenler hakkında açıklama

Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…

21 Kasım 2024 13:05

Nevzat Bahtiyar’ın avukatı değişti

Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…

21 Kasım 2024 12:57

Hamas’tan ateşkes açıklaması: Teklif, bir şartla kabul edilecek

Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…

21 Kasım 2024 12:06
Reklam