Esad’ı kim sattı?
24-12-2024 01:15Ne olursa olsun artık Suriye’de umut cihatçı, İslamcı iktidara karşı yaşasın laiklik diyen Suriye halkındadır.
Behiç Oktay
Suriye’ye yönelik emperyalist saldırılar, 8 Aralık 2024 itibariyle yeni bir aşamaya geçti. 10 yıldan fazla süredir savaşan ve son aşamaya kadar İdlib’de köşeye sıkışan cihatçılar, 10 günde Suriye’nin tüm önemli kentlerini deyim yerindeyse yürüye yürüye ele geçirdi.
10 yıldan fazla süredir emperyalizmin güdümündeki cihatçı çetelere direnen Suriye, nasıl olur da 10 günde düşer? Son günlerde en çok duyulan sorulardan biri, doğal olarak bu soru olsa gerek. Bu durumu çoğumuzun anlamakta zorlanması son derece normal, çünkü tarihte buna benzer durumlar ender olarak yaşanmıştır.
10 yıldır savaşan, düşmana karşı ayakta duran ve artık savaşın sonuna gelmiş bir devletin 10 günde çökmesinin altında türlü nedenler aranıyor. Tüm bu sebepler bir yana, burada Suriye açısından en temel sorunun bağımsızlık sorunu olduğunu anlamak gerekiyor. Çünkü Suriye’deki savaş, yalnızca Suriye’nin bir iç meselesi olmaktan çıkıp uluslararası bir sorun haline gelmiş durumdaydı ve hala da öyle olmayı sürdürüyor. Bu nedenle Suriye’nin bağımsızlığını koruyamaması, köşeye sıkışan ve yıllardır imha edilmeyi bekleyen düşman güçlerinin yıllar içinde türlü planlar ve hazırlıklara karşı adım atılamaması, savaşın uzamasına neden olmuş ve cihatçı teröristlere zaman kazandırdı.
Bu hızlı çöküş pek çok kesim tarafından doğal karşılanmadı ve Esad’ın birileri tarafından satıldığı iddiaları gündeme geldi. Kısaca bu duruma dair ip uçlarını inceleyelim.
RUSYA MI?
Medyada en fazla çıkan yorumlar Suriye’nin savaş süresince en yakın ve güçlü destekçisi olan Rusya’nın Esad’ı sattığına yönelikti. Bunun nedeni bugüne kadar Esad’a destek çıkan Rusya’nın, cihatçı çeteler Suriye’nin kentlerini bir bir ele geçirirken kayda değer bir savunma veya hava harekatı gerçekleştirmemiş olmasıydı. Bunun yanında Esad’ı Rusya’ya iltica etmesi kabul edilirken, diğer yandan Putin’in ve Rus medyasının Esad’a yönelik eleştirileri de dikkat çekmişti.
Bunlardan dikkat çeken birkaç tanesi, Putin’in geçtiğimiz günlerde her yıl düzenlediği geleneksel yıl sonu toplantısında Suriye’de terör devleti kurulmaması amacına ulaştıklarını açıklaması oldu. Putin ayrıca Esad yönetiminin hızlı devrilmesinin nedeninin ordunun savaşmadan yerlerini terk etmesi olduğu yorumunu yaptı. Böylece Rusya açısından Suriye’deki önceliğin Esad ile ilgili olmadığı da ortaya çıkmış oldu.
Rusya açısından Lazkiye ve Tartus’taki üslerini kaybetmemek, şu an için birincil öncelik. Geçtiğimiz hafta basında çıkan haberlerde Rusya’nın bu üslere alternatifi olarak Libya’yı kullanabileceğine dair iddialar çıkmıştı.
İRAN MI?
Suriye’deki mevcut durumdan Suriye dışında en çok olumsuz etkilenen ülkelerin başında İran geliyor desek herhalde abartmış olmayız. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi de Putin’e benzer şekilde sorumluluğun Esad’a ve Suriye ordusunda olduğunu belirtiyor: “Esad’ın ordusunun performansından dolayı kafası karışmıştı ve bu durumdan şikayetçiydi. Suriye hükümetinin, ordunun durumu hakkında doğru bir analiz yapamadığı açıktı.”
Astana sürecine de vurgu yapan Arakçi, son saldırıların bu sürece aykırı olduğunu söyledi: “Astana sürecinin hedeflerinden biri, istikrar sağlandıktan sonra Suriye hükümeti ve muhalifler arasında siyasi diyalogun başlamasına, reformların yapılmasına ve gerekirse anayasa değişikliğine destek olmaktı. Son 10 yılda bu süreçte yavaş ilerledik ve beklenen sonuçlara ulaşamadık. Esad hükümeti ise hem yeterince esneklik göstermedi hem de süreci yeterince hızlı ilerletemedi.” dedi.
Arakçi, “Suriye’nin iç meseleleri, muhaliflerle diyalog ve siyasi çözüme ulaşmak ya da gerekirse onlarla mücadele etmek tamamen Suriye hükümeti ve ordusunun sorumluluğundadır. Biz yalnızca Suriye hükümetine siyasi destek ve danışmanlık sunduk. Ancak şu anda bu konuda sorunlar yaşanıyor ve Suriye ordusu görevini tam olarak yerine getiremedi” şeklinde konuştu.
Bu açıklamalara ek olarak İran, Suriye’ye petrol ve gaz akışını da durdurdu. Muhtemelen emperyalistlerin şimdilik yeni Suriye yönetimine yönelik sopa olarak kullanmayı tercih ettiği yaptırımlar da bir süre sonra kalkacaktır. Suriye halkı emperyalist şirketlerin insafına bırakılacaktır.
İran’ın Lübnan ve Filistin ile olan bağlantısı da şimdilik kopmuş görünüyor. Bu durumun ilerleyen zamanlarda ciddi sonuçları olacaktır.
SURİYELİLER Mİ?
Suriyeli askerlerin motivasyon sorunu olduğu, maaşlarının düşük olduğu, emperyalist propagandadan etkilendikleri yazılıyor. Rusya ve İran da benzer bir noktaya değiniyor. Bu iddialardaki haklılık payını göz ardı etmeden biz de şunu soralım, mesele düşük maaş ise cihatçı teröristlere yüksek maaşları ödeyenler kimlerdir? Bu caniler ordusunu kim neyle motive etmiştir?
Emperyalizme direniş konusunda birinci sorumlu olarak Beşar Esad ve Baas Partisi olduğunu söylemek gerekir. Savaş koşulları değişebilir, savaşta yenilgi olabilir; tarihte böyle durumlar her zaman yaşanmıştır. Ancak Suriye’nin sonunun bu şekilde gelmiş olması son derece düşündürücüdür.
Suriye’nin 10 günlük süreçte en ufak bir savunma refleksi gösterilememesi, Orta Doğu’da ABD emperyalizmine karşı hatırı sayılır bir direniş cephesi de olmadığını da göstermiş oldu. Ortada tekil ve bağımsız hareket eden çeşitli ülkeler ve siyasi hareketler, İsrail’in ve ABD’nin adımları karşısında bir bir dökülüyor. Şu ana kadar etrafındaki tüm ülkelerin başkentlerini mütemadiyen bombalayan İsrail’e karşı hatırı sayılır bir direniş görülmüyor.
Sonuç olarak Esad’ın Suriye’yi zafere belki de bu kadar yakınken bir anda iktidarı kaybetmiş olması elbette devletin başı olarak en başta kendi sorumluluğudur. Suriye’nin, Rusya ve İran gibi dış unsurların kendi çıkarları garanti altına alındığı veya elindekini kaybetme ihtimali bulunan durumlarda öncelikle kendi çıkarlarını düşüneceklerini hesap edemediğini ve tüm varlığını bu iki ülkeden gelecek olan desteğe bağladığını, sahadaki somut duruma bakınca çıkarabiliriz.
Ne olursa olsun artık Suriye’de umut cihatçı, İslamcı iktidara karşı yaşasın laiklik diyen Suriye halkındadır.