Filistin’in dostları kimlerdir?
22-09-2024 11:03Filistin davasına yönelik dünya solunun verdiği destek yıllardır anti-komünist söylem içinde bulunan sağa çok anlamlı bir yanıt oluşturuyor.
Evrim Şenöz
2023 Ekim ayından beri kadın ve çocuklar da dahil 40 binden fazla Filistinlinin öldüğü İsrail saldırıları, Ukrayna-Rusya çatışmalarında büyük bir kamuoyu oluşturarak sivil ölümlere karşı siyasi ve ticari ambargolar koyan “batılı” ülkeler tarafından neredeyse “haklı” görülmektedir. Bu ülkeler, açıkça görülen katliamlar karşısında İsrail destekçiliklerinden dolayı adeta başlarını kuma gömmekte, kitlesel katliamlar karşısında utangaçça İsrail’i uyaran ve hiç etkisi olmayan kararlar almaktan başka bir şey yapmamaktadırlar.
Dünya solu ise ABD’nin ve AB’nin desteğini arkasına alan İsrail’in Gazze, Batı Şeria ve Refah’ta gerçekleştirdiği saldırılara ve katliamlarına sessiz kalmamakta, birçok ülkede Filistin’e destek-dayanışma eylemleri gerçekleştirilmektedir. Bu eylemler özellikle Amerika’da kitlesel öğrenci direnişlerine dönüşmüş durumda.
KÜBA VE GÜNEY AMERİKA
Küba, tarihsel olarak Filistin-İsrail çatışmasında her zaman Filistin’in destekçisi olmuş olup bu nedenle, 1973’ten beri de İsrail’le diplomatik ilişkileri bulunmamaktadır. Ekim ayında başlayan İsrail saldırılarında da Küba devlet olarak anında tepki vermiş ve Havana’da Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel’in önderliğinde binlerce kişinin katıldığı Filistin’le dayanışma yürüyüşü gerçekleştirilmiştir. Küba, 2024 Haziran ayında ise Filistin halkına karşı işlenen soykırıma son verilmesine yönelik meşru uluslararası çabaları destekleme ve bu çabalara mümkün olduğunca katkıda bulunma yönündeki kararlı ve sürekli taahhüdüne uygun olarak Güney Afrika tarafından İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davaya katılma kararı almıştır.
Sağın iktidar olduğu Arjantin’in İsrail destekçiliği karşısında, genellikle sol hükümetlerin iktidarda olduğu Latin ülkeleri de 7 Ekim itibariyle, Küba’ya katılarak İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmiş ya da seviyesini düşürmüştür. Örneğin Bolivya, diplomatik ilişkilerini kesip İsrail’in insanlığa karşı suç işlediğini ifade etmiş; Şili, Kolombiya, Honduras gibi ülkelerde İsrail’deki elçilerini geri çağırmıştır.
Yine bu ülkelerde komünist partiler de Filistin desteklerini saldırıların başladığı ilk andan beri göstermektedir. Örneğin; Şili Komünist Partisi yapmış olduğu açıklamalarda, İsrail’in saldırılarını soykırım olarak nitelemekte ve bu saldırıların durdurulması için uluslararası topluma Filistin halkının yaşam, barış ve toprak hakkını savunmak üzere Birleşmiş Milletler Tüzüğü çerçevesinde somut eylemlerin benimsenmesi ve desteklenmesi çağrısında bulunmaktadır. Halkları barış içinde bir arada yaşayan iki egemen devletin kurulmasına dayalı, barışçıl, adil ve müzakere edilmiş bir çözüme ulaşılması için acil tedbirler alınmasını talep etmektedir.
ASYA: ÇİN, KORE, HİNDİSTAN, RUSYA, İRAN
Tarihsel olarak Çin’in, Filistin desteğini, İsrail’le gelişen ticari ilişkileriyle dengelemeye çalıştığı görülmekteyse de; Çin tarafından 7 Ekim itibariyle başlayan İsrail saldırıları ve sivillerin katliamlarına ilişkin olarak, yapılan saldırıların meşru müdafaa kapsamında kabul edilemeyeceğini, toplu cezalandırma olarak nitelendirilebileceğini açıkça deklare etmiştir.
Çin, Filistin’deki politik grupların Pekin’de bir araya gelerek, bir uzlaşıya varmasına da öncülük etmiştir. Temmuz ayında gerçekleşen ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin başkanlığında gerçekleşen toplantılarda, Hamas, El Fetih ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütlerin yer aldığı 14 grup temsilcisi, savaş sonrası Gazze şeridinin yeniden inşası için yeni seçimler yaparak Gazze’yi yönetecek bir “geçici ulusal uzlaşı hükümeti” kurulması konusunda anlaşmaya varıldığının açıklandığı Pekin Deklarasyonu’nu yayınlamıştır.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti de tarihsel olarak Filistin devletini destekleyen ülkelerdendir. İsrail’in son saldırıları karşısında da bu tutumunu değiştirmemiş olup, BM Genel Kurul’un da BM’ye Filistin’in üyeliğini yeniden gözden geçirmeye ve bazı ek haklar vermeye kararını desteklemiştir. KDHC, Genel Kurulu’ndan çıkan bu kararı veto eden ABD’yi eleştirmekte ve “İki devletli çözüm politikası”nın uygulamaya geçilerek, Filistin’in bağımsız bir devlet olarak tanınması ve işgale son verilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır.
Ticari ilişkiler nedeniyle BM Genel Kurulu’nda İsrail katliamları karşısında çekimser kalan Hindistan’da ise, sol sosyalist ve komünist partiler, Hindistan’ın bu tutumunu eleştirmekte ve Filistin’e desteklerini göstermektedirler. Örneğin; Kasım ayında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin’in yaptığı ziyaretle süresinde, ABD’nin derhal ateşkes sağlaması ve İsrail savunma güçlerinin Filistinlilere yönelik soykırımını finanse etmeyi, silahlandırmayı ve desteklemeyi durdurması talebiyle ABD Emperyalizmine karşı protesto eylemleri gerçekleşmiştir. Hindistan solu, ateşkesin hızlıca sağlanması, Güvenlik Konseyi’nin 1967 öncesi sınırlara sahip ve Doğu Kudüs’ün Filistin Devleti’nin başkenti olduğu iki devletli bir çözüm için verdiği yetkiyi uygulamak üzere yeniden harekete geçmesi gerekliliğini vurgulamaktadır.
Rusya Federasyonu Komünist Partisi de Amerikan ve İngiliz emperyalizmi tarafından desteklenen İsrail, Filistin’in bağımsızlık hakkının tanınmasını talep eden BM kararını on yıllardır reddetmekte ve böylece Filistin halkını kendi topraklarını geliştirme ve özgürce tasarruf etme hakkından mahrum bıraktığını vurgularken, İsrail’deki sağcı güçler tarafından kışkırtılan bu saldırılar tarafından her tarafın yurttaşlarının büyük kayıplara uğradığı ve büyük bölgesel bir çatışma tehlikesine yol açtığını ve bu durumu kınamaktadır. RFKP, saldırganların derhal ateşkese, müzakere sürecine geri dönmesi ve BM Güvenlik Konseyi’nin iki ulus-iki devlet çözümü için gerekenlerin yapılması çağrısında bulunmaktadır.
İran TUDEH Partisi, dünyadaki tüm sol güçler ve ilericilerle birlikte ateşkes, İsrail’in acımasız katliamlarına son verilmesi, tüm İsrailli ve Filistinli rehine ve tutukluların serbest bırakılması, ilgili BM kararlarına uygun olarak 4 Haziran 1967’deki sınırlarda bağımsız bir Filistin devletinin kurulması ve tüm Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı tanınması çağrısında bulunmaktadır.
AVRUPA: SOLUN TARİHSEL DURUŞU
Avrupa ülkelerinde de sol, tarihsel olarak Filistin davasını desteklemektedir. Ekim ayı itibariyle gerçekleşen saldırılar karşısında da bu desteğini sürdürmüştür. İngiltere, Fransa, Yunanistan gibi ülkelerde geniş katılımlı, İsrail karşıtı, Filistin’le dayanışan eylemler gerçekleşmiştir. Bu eylemler, Almanya, Fransa gibi bazı ülke hükümetlerince polis şiddetiyle de engellenmeye çalışılmıştır.
Yunanistan’da İsrail’in saldırıları birçok ilde geniş eylemlere sahne olmuş olup, eylemler genellikle ABD ve İsrail Konsoloslukları önünde gerçekleşmiştir. Yine Yunanistan Komünist Partisi yaptığı açıklamada hem Filistin’e yapılan saldırıları hem de Filistin’e karşı yapılan saldırıları eleştiren yurttaşlarına karşı tutumunu ve İsrail Komünist Partisi üyelerinin tutuklanmasını eleştirilmiş; Filistin halkını ve onların 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinde, yaşamak için verdikleri haklı mücadeleyi desteklemek üzere eylemlerini daha da yoğunlaştıracağını açıklamıştır.
Portekiz solu da Filistin desteğini farklı eylemler ve açıklamalarla göstermektedir. Örneğin; 2024 Ocak ayında Lizbon’da siyasi partilerin, sendikaların ve öğrenci örgütlerinin organize ettiği ve geniş katılımla gerçekleşen yürüyüş gerçekleşmiştir. Yürüyüşe katılan Portekiz Komünist Partisi’nin eylem sonrası yaptığı açıklamada, yürüyüşün ABD’nin İsrail’in Filistin halkına karşı on yıllardır işlediği suçlara verdiği desteği ve suç ortaklığını kınayan bir jest olarak Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği’nde başladığı ve İsrail Büyükelçiliği’nde sona erdiği belirtildikten sonra; ABD desteğinin bu saldırıları büyüttüğü ve İsrail’in Filistin halkına karşı başlattığı bu savaşın tüm Ortadoğu’ya yayılma tehlikesinin varlığına işaret etmektedir. PCP, Portekiz Hükümeti’nin Birleşmiş Milletler kararlarıyla belirlendiği üzere 1967 öncesi sınırlar dahilinde ve başkenti Doğu Kudüs olan Filistin Devleti’ni tanımasını; Birleşmiş Milletler ve içinde bulunduğu diğer uluslararası organlar kapsamında bu duruşu sergilemesini ve uluslararası ilişkilerdeki eylemlerini Birleşmiş Milletler kararlarıyla belirlendiği üzere egemen, bağımsız ve yaşayabilir bir Filistin Devleti’nin etkin bir şekilde hayata geçirilmesi amacıyla yürütmesini savunmaktadır.
Kendi tarihsel süreciyle kimi benzerlikler kurulabilen İrlanda ise, 1980 yılında bir Filistin devletinin kurulması çağrısında bulunan ilk Avrupa ülkesi olarak, her zaman Filistin’i destekleyen bir ülke olmuştur. Ancak Filistin devletini tanımış olsa da 2018 yılında önerilen İsrail tarafından işgal edilen topraklardan mal ve hizmet ticareti yasaklayan İşgal Altındaki Topraklar Yasa Tasarısı 2020 yılında koalisyon hükümet programından çıkarılmıştır. İrlanda Komünist Partisi, saldırılar yeniden başladığında ise Filistin’e insani yardım fonu paketleri gönderilmiş olsa da Avrupa Birliği düzeyinde etkisiz kalındığını ifade etmekte, saldırıların başından itibaren İsrail karşısında Filistin yanında bir tutum sergilemiş olup, İrlanda hükümetinin bu konudaki ikircikli tutumunu eleştirmektedir. Parti, ateşkesin ilan edilmesi, İşgal Altındaki Topraklar ve Yasadışı İsrail Yerleşimlerinin Tasfiyesi Yasa Tasarısının yasalaşması ve Shannon üzerinden silah ve askeri personel taşınmasına son verilmesini taleplerini yükseltmektedir. 18 Kasım 2023 tarihinde Dublin’de, geniş kitlelerin katılımıyla Filistin için Özgürlük ve Adalet başlıklı bir ulusal yürüyüş gerçekleştirilmiştir. Başka geniş katılımlı eylemler de yapılmaya devam etmektedir.
ABD: SOKAK YÜRÜYÜŞLERİNDEN ÜNİVERSİTELERDE BÜYÜYEN EYLEMLERE
İsrail’i destekleyen emperyalist ABD’de de ise, Filistin’le dayanışma eylemleri çok daha büyük ve kitlesel gerçekleşmektedir. Hem Siyonizme karşı Yahudi yurttaşların hem de sol sosyalist örgütlerin büyük eylemlerine ABD tanıklık etmektedir.
Söz konusu bu protestolar, üniversite kampüslerine de sıçramıştır. Özellikle Nisan 2024’te Colombia Üniversitesi’ndeki kampüs işgalinin Yale, MIT ve Teksas gibi birçok üniversiteye sıçramasıyla, daha geniş protestolar gerçekleşmiştir. 6 Mayıs itibariyle ABD’deki 50 eyaletin 45’inde gösteriler düzenlenmiş olup, yaklaşık 140 kampüste kamp kurma, işgal yürüyüş veya oturma eylemleri gerçekleştirilmiştir.
Amerikan üniversitelerinde eylemlerde yer alan öğrenciler, üniversiteden uzaklaştırılma, kampüsten sınır dışı edilme, bazı durumlarda kampüs konutlarından tahliye edilme ile karşı karşıya kalmışlardır. Yine bazı üniversitelerde özellikle New York’taki Columbia Üniversitesi’nde, polisin kampüse girerek protesto kamplarının dağıtmış ve öğrencilerle akademisyenleri gözaltına almış hatta bazıları sonrasında tutuklanmıştır. Bu eylemler ve eylemlere karşı polis şiddeti karşısında, eylemler Kanada, Avustralya ve Sorbon/Paris’te olduğu gibi bazı Avrupa üniversitelerine de yayılmıştır.
Eylemlerde genel olarak öğrenciler, üniversitelerin İsrail ve çatışmaya dahil olan şirketlerle mali bağlarını koparması ve ABD’nin İsrail’e verdiği askeri desteğin sona erdirilmesi ve üniversitelerin bu konuda mali şeffaflığa sahip olmaları talep edilmektedir. Eylemlerde gerçekleşen tutuklamalardan sonra, tutuklanan kişilerin serbest bırakılması da taleplere eklenmiştir. Bazı protestolar üniversitelerin İsrail ile akademik bağlarını koparmalarını, üniversitelerin orduyu destekleyen İsrail’den araştırma parası kabul etmeyi durdurması ve üniversite bağışlarının İsrail kuruluşlarından kar eden yöneticilere yatırım yapmasına son verilmesi gibi talepleri de içermiştir. Bu taleplerin kimileri somut talep olarak üniversitelerin ilişki içerisinde olduğu şirketlere yöneltilmiştir. Örneğin; Columbia Üniversitesi’ne Microsoft, Google ve Amazon da dahil olmak üzere İsrail hükümetiyle ticari bağları olan tüm şirketlerden mali olarak ayrılma; NYU Filistin Mezunları New York Üniversitesi’ne “Filistin’deki askeri işgalde ve Gazze’de devam eden soykırımda aktif rol oynayan Cisco, Lockheed Mart’in, Caterpillar ve General Electric gibi şirketlerle yapılan tüm tedarikçi sözleşmelerini feshetme çağrısında bulunmuşlardır. Mali şeffaflık ve İsrail’le bağlantısı olan veya İsrail’e yardım eden şirketlerle bağlantının kesilmesi ve İsrailli üniversitelerle ilişkilerin askıya alınması talepleri, kimi üniversite yönetimleri tarafından kabul edilmiştir.
Sonuç olarak, dünya solu, İsrail’in saldırıları ve katliamlarına, ikirciksiz bir şekilde karşı çıkıyor ve Siyonist rejim karşısında Filistin halkını desteklemeye ve Filistin’in yanında yer almaya devam ediyor.