Gardırop Atatürkçülükten “Yandaş Atatürkçülüğe”
Herkes Atatürkçü kesildi, herkes hakiki Atatürkçünün kendisi olduğunu söylüyor. Daha düne kadar “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen ve gerçekten asker olan Harp Okulu mezunlarını okuldan atacağını söyleyen Erdoğan ile bugün “Gardırop Atatürkçülüğü ”nü eleştiren Erdoğan gerçekten size ne ifade ediyor?
Önce İlhan Selçuk’un 1966 yılında yazılan o ünlü makalesinden birkaç alıntıyla yazımıza başlayalım. Doğrudan kitabın ortasından konuşalım.
“Türkiye’de hiç kimse gardırop Atatürkçüsü kadar Atatürkçülüğe zarar vermedi. Hiç kimse gardırop Atatürkçüsü kadar devrimleri kemiremedi. Hiç kimse Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine erişmek çabasını gardırop Atatürkçüsü kadar baltalayamadı.”
“Atatürk’ün yaptıkları devrimlerin yanında görünürler, ama Atatürkçülüğün devletçilik-devrimcilik-halkçılık ilkeleri köklü reformları gerektirdiği için karşıdırlar. Şapka giymek haksız kazançlarla ilgili değildir. Latin harfleriyle de yazsan Arap harfleriyle de yazsan kompradorun çıkarını ilgilendirmez. Şekilde kalan her değişiklik, çıkarlara dokunmayan her davranış, yüzeyde kalan her tedbir elbette çıkarcı çevreleri rahatsız etmez. Ama emperyalizme karşı her çıkış ve emperyalizmin içerdeki temsilcilerine karşı her tedbir içerde ve dışarda kıyameti koparır.”
İlhan Selçuk’un yazdıkları bunlar!
Artık sabah akşam Atatürk üzerinden kendisini tanımlamayan kalmadı gibi. Birbirleriyle yarışır biçimde kraldan çok kralcı kesilip en Atatürkçü gözükmek için olmadık taklalar atıyorlar. Bankalar, holdingler, tekeller, belediyeler, siyasetçiler, patronlar, sanatçılar ve artık yandaşlar… Hele bir de emperyalist finans merkezlerin temsilcisi olan bankaların Atatürk paylaşımları yok mu?
Bugün herkes Atatürkçü kesiliyor! Koç da Sabancı da Erdoğan da ve hatta Akit bile…
10 Kasım’da Atatürk paylaşımı yaptın mı yapmadın mı diye haberler çıkıyor, kim yapmış kim yapmamış üzerinden Atatürkçülük notu veriliyor: Manşetten görmüş 10, haber olarak girmiş 6, hiç girmemiş 0. Hangi parti, gazete ya da siyasetçi Atatürk’ü andı, kimler anmadı? Bak bakalım sosyal medya paylaşımlarına?
Erdoğan, konuşmasında “Atatürk istismarcılarını” eleştirip, “Türkiye bir dönem gardırop Atatürkçülükten çok çekmiştir, bugün de sosyal medya Atatürkçülerinin hem Atatürk’e hem ülkemize hem de milletimizin birlik ve bütünlüğüne verdiği zarar Türkiye’nin yeminli düşmanlarıyla yaraşır seviyeye ulaşmıştır” diyebilmiştir.
Birdenbire Erdoğan hakiki Atatürkçü oldu!
İlhan Selçuk’un kemikleri sızladı!
Erdoğan devam ediyor: “Ne Gazi’yi ne de Cumhuriyetin kurum, değer ve hedeflerini bu istismarcılara, bu köksüz ideoloji bezirganlarına terk etmedik, terk etmeyeceğiz. Atatürk’ü putlaştırmak isteyenler kadar, Atatürk’ü tamamen yok sayanlar da Gazi’nin milletimizin gönlündeki yerini sarsamayacaktır.” Diyerek İlhan Selçuk’un gardırop Atatürkçülerine bir salvo daha vuruyor!
Herkes Atatürkçü kesildi, herkes hakiki Atatürkçünün kendisi olduğunu söylüyor. Daha düne kadar “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyen ve gerçekten asker olan Harp Okulu mezunlarını okuldan atacağını söyleyen Erdoğan ile bugün “Gardırop Atatürkçülüğü ”nü eleştiren Erdoğan gerçekten size ne ifade ediyor?
Sizce hakiki Atatürkçü kim?
Kitabın ortasından konuşacağız dedik, buradan devam edelim. Gezi sürecinde atılan iki yaygın slogan vardı. Biri “Hükümet İstifa” diğeri ise “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz”. Gezi’yi anlamak, biraz da buradan geçer. Türkiye’nin en büyük halk isyanı, bu ülkenin devrimci damarının Cumhuriyetçi ilerici birikiminde yattığını gösterdi. Ancak bu gerçek ortada yokmuşçasına Gezi’den kimlikçilik, liberalizm sosuna bulanmış Kürtçülük ya da yeşilcilik çıkaranları akademik çalışmaların sıkıcı tezlerine bırakalım.
Sosyal medyada Atatürk paylaşımı, Anıtkabir’e ziyaretler düzenlemek, 10 Kasım’da nerede olursak olalım saygı duruşunda bulunmak, kitlesel anlarda “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atmak vb. şeklindeki siyasal kimlik ifadesi ya da davranışı bugünün konjonktüründe iki siyasal hassasiyeti/tepkiyi işaret ediyor. Birincisi gericilik karşısında laiklik, ikincisi emperyalizm karşısında ulusalcı kimliğin dışa vurumu! Birincisi gericilikle ikincisi ise Kürt siyaseti ile mesafeyi belirliyor!
Bugün bir politik kimliğin dışavurumudur sıradan insanın Atatürkçü kimliği! Başka bir deyişle ilki AKP’yi diğeri Kürt siyasetini yadsımaktadır!
Peki neden “bugünün konjonktüründe”? Çünkü bir sermaye partisi olan AKP “öncülüğünde” 1923 Cumhuriyeti’nin yerine gerici bir rejim tesis ediliyor! Çünkü emperyalizmin Ortadoğu’da planlarıyla Erdoğan rejimi arasında bir paralellik kuruluyor!
Kemalizm yürüyüşlerde, tribünlerde, protesto gösterilerinde ve hatta düğünlerde kendisini ifade eden bir “muhalefet imgesine” dönüşüyor! Kemalizm artık bir devlet ideolojisinden sokakta muhalefet hareketinin imgesi haline gelmesi hem yeni bir olgudur hem de AKP karşı-devriminin bir sonucudur.
Ancak ortalığı popülizm ve “yeni rejimin ideolojik krizi” kaplayınca öz ile biçim, gerçek ile sahte yer değiştiriyor. Açalım…
Örneğin Kürt siyasi hareketi, Şeyh Sait’i, Said-i Nursi’yi ve Seyit Rıza’yı sahiplenip, doğrudan Atatürk’e/Cumhuriyet’e karşı ayaklananların safında yer aldığını söyleyerek takiye yapmazken, HDP ile Emek Özgürlük İttifakı içinde yer alanların “Atatürk’ü özlem ve saygıyla anıyoruz” paylaşımları takiyenin dibidir! Takiye değilse taban-oy basıncından çekinilen pragmatizm!
Atatürk’ü özlemle anmak, emperyalizmle işbirliğini sorun etmeyen Şeyh Sait savunucularıyla ortak ittifakta bulunmamayı gerektirir çünkü.
Kitabın ortasından konuşmaya devam edelim. Bugün liberaller de “Atatürkçü” kesildi. Dün Cumhuriyet’e “yanlış Cumhuriyet” deyip Abant toplantılarına katılanlar, 2021 yılında “Atatürkçülük en büyük sivil toplum hareketi” saptaması yapıp batılılaşma bağlamında “Atatürkçülere daha yakınım” demezler mi?
Bankalar Atatürk filmleri çekiyorlar, liberaller Atatürk’e daha yakınız diyorlar, emperyalist tekellerin Türkiye mümessilliğini yürüten komprador burjuvazimiz Atatürk reklamları yayınlıyor, artık onları siyasal İslamcılar takip ediyor!
“Gardırop Atatürkçülüğü”, zamanın NATO’cu, Amerikancı kesimlerini ifade ediyordu. “Batıcıydılar” ama batının kıyafetlerini gardıroplarında sakladıkları gibi kafaları da sömürgeci, emperyalist batının fikirleriyle doluydu!
Bugün ise Atatürk üzerinden politik kimlik deklarasyonu sıradan yurttaşlar için gericiliğe ve emperyalizme karşı bir duruş anlamına geliyor. Peki AB mandasından memnun patronlar, yabancı sermayeli bankalar, şirketler, kıblesi New York olan liberaller, AKP müteahhitti olan patronlar, onlara ne oluyor? Gericiliğe ve emperyalizme mi hayır diyorlar?
Peki Erdoğan’ın 2024 10 Kasım’ında Atatürk açılımını nereye koyacağız? Anıtkabir defterine yazdıkları, Atatürk Müze Köşkü açılışını yapması, yandaş basının Atatürk’ü manşetlerden vermesi sizce nasıl yorumlanmalı?
Sizce Erdoğan imana mı geldi? Ya da Atatürkçülük siyasal İslamcılığa galebe mi çaldı?
Yoksa, gardırop Atatürkçülüğün yeni bir versiyonu mu doğuyor? Ya da AKP ve MHP’nin “iç cephe-milli mutabakat” hesapları mı yapılıyor?
Ya da sizce Kemalizm, “istibdat rejiminin ideolojik krizine” çözüm diye yeniden Erdoğan tarafından devlet ideolojisi haline mi getirilmek isteniyor?
30 Ağustos zaferinin karşısına “Malazgirt zaferini” bile bile koyan, iki ayyaş diyerek Cumhuriyet yasalarını küçümseyen, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını ortadan kaldıran, Atatürk’ün hain dediği Vahdettin’in köşkünde Cumhuriyet’in 100. Yılı geçit törenini selamlayan, istibdadın ve Osmanlıcılığın ve teslimiyetin simge ismi Abdülhamit’in adını her yere veren, Cumhuriyet yerine “Türkiye Yüzyılı” diyerek aslında Cumhuriyet’le bağları koparmaya çalışan ve hepsinden önemlisi “Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı sabit bir ideolojik hattı ifade eden siyasal İslamcı gelenek”ten gelen Erdoğan’ın bile Atatürkçü kesilmesi gardırop Atatürkçülüğü değilse eğer olsa olsa “yandaş Atatürkçülüktür!”
Fesli Kadir mezarında taklalar atıyordur! Belki bugün yaşasa O da Atatürkçü olur muydu, sizce?
Bahçeli’nin Öcalan açılımı sonrası Erdoğan’ın Atatürk açılımı yapması ise manidar değil mi?
AKP eliyle kurulan rejim, 100 yıllık Cumhuriyet’in reddiyesi üzerine kurulan bir mirasyedidir! 1923 bir devrim süreciyse, 2. Cumhuriyet rejimi bir karşı-devrim.
Atatürk, 1923 Cumhuriyeti’nin kurucu lideri denilerek dün gardırop Atatürkçülerinin bugün de yandaşların yüzlerine taktıkları bir maske haline getirilmektedir.
Mustafa Kemal, bu Cumhuriyet’in kurucu lideri! Saltanatı ve hilafeti kaldırarak kurulan Cumhuriyet’in özgün iki yanı bulunuyor. Birincisi emperyalizme karşı kurulması, ikincisi ise Lenin’in önderliğindeki 1917 Ekim Sosyalist Devrimi’nin kardeşi olmasıdır. (Bütün cumhuriyetler böyle değildir.) Emperyalizm açısından ikisi de sorundu. Tam 6 yıl sonra bizzat Sovyetler ’in yardımıyla kazanılan bir zafer ve ardından ilan edilen Cumhuriyet!
Cumhuriyet sola doğmuştu. Atatürk’ün bir burjuva devrimcisi olduğunu söylemek gereksiz bile. Bugün Cumhuriyet ve Atatürk, bizzat sağcıların elinde AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejimi ile sermayenin egemenliğine meze ediliyor!
Jakobenler, burjuva devrimcileriydi. Marx sadece onları değil 1848 devrimlerini de selamladı. 1789 ve 1848 krallara, monarşiye, kiliseye kısacası feodaliteye karşı burjuva devrimleriydi ve ileriye doğru büyük sıçramalardı. Marx, evet cumhuriyetçiydi ama yetmezdi: Demokrasi tamam ama sosyal-demokrasi ve işçi sınıfı gerek dediler. Emeğin kurtuluşu olmadan toplumsal kurtuluş, toplumsal kurtuluş olmadan demokrasi olmaz dediler! Siz sosyalizm anlayın!
Lenin, 1923’ü selamlamış ve desteklemişti. Lenin’in önderliğindeki genç Sovyetler emperyalizmin sömürge ülkelerindeki bütün sömürge karşıtı bağımsızlık hareketlerini ve ulusal kurtuluşlarının da destekçisiydi: Sosyalist değillerdi ama Lenin bu hareketleri ilerici saymadı mı? Lenin’in yardımıyla 30 Ağustos zaferini kazanmadık mı?
Komünistler, 1923’ü tarihsel olarak ileri bir adım olarak görürler ancak bugün 100 yıl öncenin şartlarının aynısını beklemenin mümkün olmadığını bilirler: Cumhuriyet’i geleceğe taşımak, bugün yıkılan Cumhuriyetin küllerinden yeni bir Cumhuriyet mücadelesiyle mümkündür!
Komünistlerin, Cumhuriyet’le, Atatürk’le, Cumhuriyet’in kazanımlarıyla sorunları yoktur. Ancak Atatürk maskesi takan liberallerle, gericilerle, sağcılarla sorunu vardır!
Çünkü biliyoruz ki Cumhuriyet devrimlerle yaşar! Cumhuriyetin devrimci, halkçı, laik karakterine savaş açanların Atatürkçülüğü olsa olsa ya takiye ya da gardırop Atatürkçülüğüdür!
Ortalığı gardırop ve yandaş Atatürkçülerin sardığı bir ortamda komünistler ne takiye yapar ne de numara!