“Godot'yu Beklerken” ya da Emek ve Özgürlük İttifakı’na ne oldu?

“Godot'yu Beklerken” ya da Emek ve Özgürlük İttifakı’na ne oldu?

08-09-2024 10:59

Kürt siyasetinin ve son dönem meşhur hale gelen “reel politik” ihtiyaçların ittifakın temel yakıtı olduğu ve buna ikna olabilecek sol yelpazede birçok özne olduğunu üzülerek söylemeliyiz. Sol siyaset kendi çizgisini toplumsallaştırmak için adım atmadığı sürece, aritmetik hesapların ve “reel politik” aldatmacanın parçası olmaktan kurtulamayacaktır.

Gökmen Kılıç

2023 Genel Seçimleri öncesinde kuruluşunu ilan eden Emek ve Özgürlük İttifakı, sol adına “aranan kan” bulunmuşçasına alternatif bir yol olma iddiasıyla ortaya çıktı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi (EMEP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) gibi birçok parti ve örgütün yan yana gelerek kurduğu ittifakın adında da anlaşılacağı gibi “emek” ve “özgürlük” temelinde yazılmış bir programı da bulunuyor.

Başlarken belirtmeliyiz ki, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın programı hem her şeyin bulunduğu hem de hiçbir şeyin bulunmadığı bir program görüntüsü vermekteydi. Programda, temel haklardan, demokrasiden, halk egemenliğinden, emekçilerin haklarından, halkların özgürlüğünden, tek adam rejiminden ve hatta emperyalizmden sıklıkla bahsedilmesine rağmen, bu talep ve hedeflerin önemli bir bölümü için net bir çözüm sunulmamış, toplumsal ve siyasal alana dair tespit edilen sorunların etrafından dolaşılmıştır.

Örneğin, programda bulunan “İnsanca Çalışılacak ve Yaşanacak Bir Ekonomik Düzen” başlıklı bölümde “Bu iktidarın program ve icraatları, emperyalizmin, sermaye sınıfının, kendi yandaş şirket ve holdinglerinin çıkarlarını önceleyen bir politik anlayışa ve uygulamalara dayanıyor. Yandaşları da palazlandıran bu haksız ve usulsüz ihale sistemi hukuken yeniden incelenmeyi gerektiriyor.” denilirken, emperyalizm ve sermaye sınıfına karşı uygulanması gereken yaptırım, kısıtlama ya da bir engellemeden hiç bahsedilmiyor.

Başka bir maddede ise “Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Dönmek isteyen sığınmacılar için bölgede barış ortamı sağlanmalı, birlikte yaşamı talep eden sığınmacılara mülteci statüsü verilmeli, birlikte yaşamın koşulları inşa edilmelidir.” gibi muğlak ve neden sonuç bağlantısının kurulamadığı talepler dile getiriliyor. Geri Kabul Anlaşması’nın Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasında neden imzalandığı, göçmelerin neden göç etmek zorunda kaldıkları, AB’nin buradaki fonksiyonu ya da düzensiz göçmenlerin geldikleri ülkelere gönderilirken (Örneğin Suriye) hangi ilişkilerin kurulması gerektiğine dair tek bir cümle geçmiyor.

Buna benzer birçok maddenin sıralandığı programın bu muğlaklığı bir yana, bulunduğu başka bir iddia ise halkın Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı arasında bir tercihe mahkûm edilemeyeceği oluşuydu. Dolayısıyla İttifak’ın diğer iki ittifaka alternatif üçüncü bir yol açmak gibi bir niyetinin olduğu açıkça beyan edilmiş durumda.

Bu elbette böyle olmalıydı. Kurulan her siyasi ittifak kendisini diğerlerinden ayrıştırmak ve alternatif olduğunu göstermekle yükümlüdür.

Yalnız burada Emek ve Özgürlük İttifakı’nın yalnızca bundan ibaret olmadığını, sol adına da alan kapatmaya dönük ciddi bir gayreti olduğunu görüyoruz. Madem bu kadar sol ve sosyalist özne yan yana gelmiş, ittifakın bu tutarlılığa sahip olmasını beklemek de bizim hakkımız olmalıdır.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI: “BEN SOLUM AMA SOL BENDEN DEĞİLDİR”

Lafı dolandırmadan Emek ve Özgürlük İttifakı’nın başını çeken siyasi öznenin Kürt siyaseti ya da başka bir deyişle bugünkü DEM Parti olduğunu söylemeliyiz. HDP’den Yeşil Sol Parti’ye oradan da DEM’e uzanan zorlu koşullarda Kürt siyasetinin 2023 Genel Seçimlerinde tarif ettiği zeminin adı Emek ve Özgürlük İttifakı olmuştur.

İyi, hoş ama; ittifakta bulunan sosyalist partilerin gönlü olsun diye bu kadar sola içkin başlığın yazılıp çizilmesi en azından aday belirleme süreçlerini de bir nebze etkilemeliydi diye düşünmeden edemiyor insan.

Yeşil Sol Parti’nin (Sonrasında DEM Parti adını aldı) milletvekilliği listesinde Hasan Cemal ve Cengiz Çandar gibi sağcı isimlere yer vermesini hangi sol programla açıklamak mümkün? Emek ve Özgürlük İttifakı’na rengini çalan bu anlamıyla sol siyaset mi olmuştur, yoksa Kürt siyasetinin yönelimleri mi olmuştur?

İttifak üyelerinden TİP’in o dönemde yaptığı açıklamalar, seçimler sonrasında ana muhalefet rolünü üstlenmeyi ve Millet ile Cumhur İttifakı tarafından temsil edilmeyen seçmenlere bir alternatif olmayı hedeflediği yönündeydi.

İttifakın madem böle bir hedefi varsa, kendi adaylarını çıkarmak yerine Millet İttifakı’nın adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklenmesine ne demeli? Açılması gereken üçüncü yola ne oldu?

Öyle anlaşılıyor ki, Emek ve Özgürlük İttifakı ismiyle müsemma bir siyasi çizgiye sahip değil. Emek ve özgürlüğün sol değerlerin ayrılmaz bir parçası olduğu düşüldüğünde, ittifakın adını soldan aldığı fakat ittifakın genel programatik hattının ve pratiğinin sol ile ilgisinin bulunmadığı söylenmelidir.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’NA NE OLDU?

Siyasi birliktelikler ve ittifaklar dönemsel siyasi ihtiyaçların ürünü olarak yapılırlar. Her siyasi özne bu ittifakları kendilerine uygun zeminler yaratarak kurabilirler. Seçimlerin ardından ortaya çıkan tabloya bakıldığında, bu ittifakın seçim dönemiyle sınırlı olduğunu görüyoruz.

Bu durumun siyaseten yadırganacak bir yanı yok. Fakat ittifaka temel oluşturan motivasyonun sol cepheden üçüncü bir yol açmak olmadığının kesin olarak görülüyor. Burada kastettiğimiz bunun başarılamaması değil, zaten en başından “Godot’yu beklemenin” nafile bir çaba olduğudur.

Kürt siyasetinin ve son dönem meşhur hale gelen “reel politik” ihtiyaçların ittifakın temel yakıtı olduğu ve buna ikna olabilecek sol yelpazede birçok özne olduğunu üzülerek söylemeliyiz. Sol siyaset kendi çizgisini toplumsallaştırmak için adım atmadığı sürece, aritmetik hesapların ve “reel politik” aldatmacanın parçası olmaktan kurtulamayacaktır.

Kendi varlığını toplumu örgütlemek ve etkili bir siyasi özne olmak yerine başka siyasetlerin taktiklerinin parçası üzerinden tanımlamanın ağır bedelleri olduğuna kuşku yok. Açılması gereken üçüncü yol Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi figürlerin yakınından değil, olabildiğince uzağından geçerek; hatta karşısında durarak yapılmalıdır.