Göstergeler olumlu ise niye tasarruf

Tasarruf genelgesinin lafzından çok ruhudur toplumu yaralayacak ve geleceğini çökertecek olan yönü. Tasarruf, halen makul düzeyde kurulmuş bazı hizmetlerin nicel ve nitel olarak kısılması anlamını taşıyorsa, bunun anlamı, kısa sürede göstermelik ve sahte tasarruf oluşturup, uzun sürede büyük maliyet yaratmaktır.

Acaba gerçekten ülkenin tasarrufa ihtiyacı mı var; yoksa kantarın ucu kaçtı, balonun içindeki hava bir yana acayip yoğunlaştırıldı da diğer tarafın baskılanmasına yasal meşruiyet mi kazandırılmak istenmektedir! Resmi veriler olumlu, Orta Vadeli Program değerleri de pozitif ise (ki, bunun böyle olduğu söyleniyor!) Tasarruf Genelgesi’ne ne gerek var? Yirmi iki yıllık bir iktidar, hem de IMF programı disiplininde ilk dönemlerinin olumlu geçtiği söylenen bir siyasi kadro ne oldu da şimdilerde tasarruf çığlıkları atmaktadır? Kaldı ki, hükümet düzeyinden devlet düzeyini teşrif ederek devletsel yapı kazanmış bir yapı istediği her önlemi uygulayabilecekken, böyle bir genelgeye acaba hangi gerekçeyle ihtiyaç duyar ki? Kısacası, iktidar organının yapısı, uyguladığı baskılayıcı süreçte kazandığı deneyim ve emredici uygulamalarla gerçekleştirdiği icraatlar muvacehesinde Tasarruf Genelgesi’nin gerekçesini insan soramadan edemiyor. Hukukiliğe teğet geçen, her uygulamayı kararnamelerle düzenleme despotluğunu topluma kabul ettirmiş bir hükümet-devlet yapılanmasının tasarrufa gereksinimi duymasını bir genelge ile dillendirmesi bana ilginç geliyor! Bunun altında gizlenmiş bir başka amaç olsa gerek! Karanlıkta yürümek zordur, fakat denemek ve bir ipucu yakalamak zorundayız. Bu amaçla, burada genelgeyi anlatmayıp, sadece amacın aydınlığa kavuşturulması hedefi güdülecektir.

Tasarruf Genelgesi ilk görüntüsü ile tüm kamu kesimini kapsamaktadır. Personel alımı, araç alımı ya da kiralanması, bina tedariki, enerji kullanımı gibi hemen tüm alanların kapsandığı şekilde tanzim edilmiş olan kararnamenin ilk bakışta özel kesimle bir ilgisi görülmüyor gibi. Ne var ki, tasarruf genelgesinde sayılan bir dizi önlem tedarikçi olarak özel kesimin piyasası ile ilgilidir. Hele de araba kiralamalarında kamu kesimi piyasanın önemli bölümünü kapsıyor olabilir. Tasarruf Genelgesi’nde, çoğu alanda yaygın kamu daireleri genel direktifle denetime alınmış ve bağlı oldukları mülkî makamlarca denetime tabi tutulmuştur.

Bu konuda şu iki soru aklımı kurcalıyor. Birincisi, acaba AKP’nin yerel idarelerle yurt sathında yaygın olduğu dönemlerde kamu dairelerinde itibardan tasarruf edilemeyeceği anlayışı ile israfa yaşanmış olmasın! Nitekim CHP’ye geçen yerel idarelerde açığa çıkan inanılmaz durum bu savın kanıtı değil midir? Ancak bu durum söz konusu genelgeye meşruiyet kazandırmaz, zira ne AKP zihniyeti merkezde ve yerelde itibardan tasarrufa uygundur, ne de koyu merkeziyetçilik anlayışı ile merkezin yerel yönetimlere sözünü geçirmeden acizdir. Fakat son seçimde işler biraz değişti. AKP’nin yereller üzerindeki hâkimiyeti görece azaldı. Genelgeyi CHP’ye geçen yerel yönetimlerin israfını önlemeye yönelik düşünebilir miyiz? Hüsnüniyetinden kuşku duyulmayan vatandaşlar böyle düşünebilirler. Ancak bu düşünce hüsnüniyeti aşar ve saflığa girer. Kanımca, bu operasyon merkezle işbirliğinden kaçan yerel yönetimlerin meşru işleyişlerde de ümüğünü sıkma operasyonudur. Osmanlı İmparatorluğu’nda şehzade katlinde hanedan mensubunun kanı toprağa düşmesin diye boğularak öldürme eylemine analojik olarak, Tasarruf Genelgesi’yle Osmanlı divanesi AKP de muhaliflerini boğarak öldürmeye yönelmektedir. Büyük kentlerde ve genellikle yurt sathında yerel yönetimlerde CHP’nin hâkimiyetinin temel sebebi, gördüğü hizmetler ve bu meyanda yaygın yoksulluğa karşı aldığı önlemler ise, neden sözde tasarruf tedbirleri yönelgesine dayanılarak, bu tür hizmetlerin asli yerel yönetim hizmeti olmadığı gerekçesiyle önlenerek CHP’li belediyelerin yaldızının söndürülmesi yoluna gidilmesin ki! Genelge’nin ‘Genel İlkeler’ bölümünde yer alan “Kamu kurum ve kuruluşları kendi kuruluş mevzuatında belirtilen faaliyet alanları ile doğrudan ilintili olmayan alanlarda herhangi bir harcama veya taahhütte bulunamayacak…” hükmü koyulduktan sonra, Genelge’nin ileriki bölümünde de uygulamanın üst makamlarca denetleneceği hükme bağlanmış olması bu bağlamda ciddi kuşku kaynağıdır. Acaba mevziler örülüyor mu dersiniz? Belediyelerde denetim merci olarak belediye başkanlarının belirtilmiş olması bir nebze aralık kapı bırakmakla beraber, illerde valilerin İçişleri Bakanlığı’na bağlı olması, ihtilafa rağmen valiyi üste çıkarabilir.

* * *

Bir devlet ne zaman tasarruf eder? Harp ya da doğal afet gibi olağanüstü koşullarda veya ileride karşılaşılması olası güçlükleri göğüsleyebilmek için kaynak tasarrufu anlamında tüketim kısılabilir. AKP silahşorlarının dillerinden düşürmediği İkinci Paylaşım Savaşı yılları karne eleştirisi, ne hikmetse günümüzde ücret baskılaması şeklinde, hem de geçmişten çok daha şiddetle yaşanmaktadır. Kader bu olsa gerek! Hiç değilse, geçmişte karne uygulamasının çok makul bir gerekçesi vardı. Peki, bugün böylesi bir genelgeye nasıl bir gerekçe var? Bugün halka yutturulmaya çalışılan tasarruf sözcüğü, anlamsız baskılama politikasının despotik görüntüsünün perdelenmesinde kullanılan ekonomi soslu paravan sözcüktür. Zira yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı ile girişilmiş işler karşılığında yüklenilen finansal yüklerin ödenebilmesi için halkın boğazına basılmaya çalışılmaktadır. Zira bakıyoruz ki, ünlü tasarruf genelgesinde ne yerli ve yabancı firmalara vadedilen dolar endeksli ödeme taahhütlerinde bir kısıntı var, ne de siyasilerin şatafat saltanatında!

Siyasilerin şu gerçeği artık kafalarına koyması gerekiyor ki: bir ülke liderinin ya da siyasisinin itibarı, görgüsüzce içine gömüldüğü koltuğun altın varaklı olmasıyla değil, temsil ettiği ve oyunu aldığı seçmenin eğitimi ve kültür düzeyi ile mütenasiptir! Siyasinin uluslararası itibarı uluorta kullanılan tantanalı laflarla değil, uygulanan politikalar sonucunda ülke ekonomisinin uluslararası düzeydeki yeri ile mütenasiptir.

Tasarruf genelgesi o denli tehlikelidir ki; genelgeye dayanılarak, üniversitelerimizde ya da sağlık kuruluşlarında sadece kadrolu elemanlara yer açılacak, okullarda ve akademide talebe sayısına göre, hastanelerde ise her birine sadece 3-5 dakika ayrılabilen hasta sayısına göre kadro kısıtlamasına gidilecek olursa, üniversitelerimizin ve sağlık kuruluşlarınızın bugünkü sıkışıklık ve çürüyen durumdan kurtarılabileceklerini düşünebilir miyiz? Gıpta ettiğimiz ileri ülke üniversitelerinde her hoca haftada en fazla iki derse, her birine de üçer saatten altı saatini eğitime ayırır. Bir akademisyenin diğer saatleri boş değildir, okuma ve araştırma faaliyetleri ile doludur. Zira bir akademisyenin asli görevi araştırmadır. Durum böyle olduğuna göre, hocalarımızı dersten derse koşturmaya, doktorlarımızı her hastaya sadece gözüyle bakmaya yönlendirerek tasarruf ettiğimizi sanırsak, potansiyel toplumsal birikimden yemiş oluruz. Şatafattan ve görgüsüzce itibardan tasarruf olur, gereklidir de, zira asıl israf alanı bu alandır! Fakat toplumsal alt-yapıyı oluşturan çok temel hizmetlerden tasarruf kesinlikle olamaz! Akademi personelinden, tıbbi personelden, öğretmen kadrosundan, ülkenin hukukçu kadrosundan kısacası sağlık ve eğitim gibi çok temel toplumsal alt-yapı hizmetlerinden ne nicel ne de nitel anlamda tasarruf caizdir.

Tasarruf genelgesinin lafzından çok ruhudur toplumu yaralayacak ve geleceğini çökertecek olan yönü. Tasarruf, halen makul düzeyde kurulmuş bazı hizmetlerin nicel ve nitel olarak kısılması anlamını taşıyorsa, bunun anlamı, kısa sürede göstermelik ve sahte tasarruf oluşturup, uzun sürede büyük maliyet yaratmaktır. Ekonominin çok temel kuralına göre, bir hizmete gerekli olandan düşük kaynak ayırmak, tasarruf değil, ayrılan tüm kaynak kadar israftır. Bu kuralları koyduktan sonra şöyle bir düşünelim. Şimdiye dek, eldeki mevzuat çerçevesi ve doğrultusunda israf mı edilmiş ki, şimdi tasarruf etmeye yöneliyoruz? Eğer, bu tez geçerli ise, o zaman bütçe uygulamasında ya da Sayıştay denetimlerinde açıkça ortaya koyulan fakat çoğu durumda toplumdan gizlenen şekilde neden toplumun malvarlığı üzerinde böylesi sorumsuzca davranıldı ki? Eğer şimdiye dek tüm harcama işlemlerinde bütçe ve ilgili harcama yasalarına uygun hareket edilmiş ise, oluşan tasarruf ihtiyacı hangi harcama kaleminde kısıntıya gidilerek yapılmaya çalışılacak ki?

Bu soruların yanıtı verilemiyorsa, geçmişte çok büyük hataların yapılmış olduğunu kabul etmek gerekir. Bu durumda, bütçe ve harcama yasalarının ruhuna aykırı davranılmış, Sayıştay’ın denetim raporlarına itibar edilmemiş, hatta zaman zaman Sayıştay örtülü şekilde denetim altına alınmış demektir. Böylesi karanlık politikaya yönelmiş bir siyasi kadronun siyasi otoritesinin zımnî de olsa zedelenmiş ve güvensizlikle yaralı olduğunu kabul etmek gerekir.

Tasarruf genelgesi, basit ve teknik bir ekonomik belge olmanın çok ötesinde, özü ve siyasilerin gelecek niyetleri doğrultusunda okunması gereken bir tür siyaset belgesidir. Bu gerekçeyle, tasarruf belgesinin, hangi kalemlerde nasıl tasarruf edileceği gibi araçlarla değil, genelgenin ruhu itibariyle ele alınarak, siyasi iktidarın geçmiş icraatı kadar gelecekteki niyetiyle de dikkatle incelenip, buralara nasıl gelindiğinin sorgulanacak şekilde siyasi açıdan yorumlanması gerekir. Kısacası tasarruf belgesi yirmi küsur yıllık icraatın MR raporudur!