Hafıza-i Beşer | Ruhi Su: Bu toprakların sesi
Ruhi Su, cezaevindeyken türküler üzerinde çalışır. Bestelediği türkülerin çoğu bu döneme rastlar. “Bu Nasıl İstanbul Zindan İçinde”, Ankara’dan İstanbul’a Sansaryan Han’a getirilişini anlattığı türküdür.
Bir sanatçıyı yalnızca ürettiği eserlerle değerlendirmek mümkün müdür? Onu toplumsal tavrından soyutlayıp salt ortaya çıkan ürünleriyle yorumlamak yeterli midir? Sanatta üretilenin estetik olarak yetkinliği tek başına sanatçının niceliğini gösterir, onun niteliği politik kimliğindedir.
1912’de Van’da dünyaya gelen öksüz-yetim Mehmet, tek başına son derece yetenekli bir müzisyendir; ama onu Ruhi Su yapan insanlığın en yüce ideali olan eşitlik mücadelesinde bir sıra neferi olmasıdır.
Çocukluğunun büyük bir bölümünü evlatlık olarak verildiği yoksul bir ailede ve daha sonra da Adana Öksüzler Yurdu’nda geçiren Adana Öğretmen Okulu’nda okurken, Ankara’ya Müzik Öğretmen Okulu’na girmeyi başaran Ruhi Su, Türkiye’de müziğin bir disiplin olarak her boyutuyla yeniden incelenmesine vesile olacak bir miras bırakmıştır.
Ruhi Su’nun profesyonel müzik hayatının başlangıcını Devlet Konservatuarı’nda opera sanatçısı olarak başladığı 1936 olarak kabul edebiliriz. Bastien Bastienne, Madam Butterfly, La Boheme, SatılmışNişanlı, Fidelio, Maskeli Balo, Yarasa, Figaro’nun Düğünü, Rigoletto, Aşk İksiri gibi sayısız operada yer alan Ruhi Su, türkü söylemeyi de hiç bırakmamıştır.
Konservatuarda türkülerini dinleyen hocalarından Markovich, “Türk müziğinin bu kadar güzel olduğunun ilk defa farkına varıyorum” der. Yalnızca övmekle kalmaz. Zamanın Radyo Müdürü Vedat Nedim Tör’e, Ruhi Su’dan söz eder ve “Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor” anonslu radyo programı başlar. 1942-1945 yılları arasında 15 günde bir pazar günleri saat 10’da yayınlanan program çok ilgi görür.
Söylediği türkülerin çoğu, alevi deyişleri ve nefesleridir. Ruhi Su “Alevi türküleri söylüyor, komünizm propagandası yapıyor” denilerek programına son verilir.
1951 TKP tevkifatlında içeri alınan ve uzun süre hapis yatan bir TKP’lidir Ruhi Su. Sansaryan Han’da beş ayı aşkın süre kalan Ruhi Su, çok ağır işkenceler görür. Cezaevinde evleneceği Sıdıka Umut’un da (Sıdıka Su) Sansaryan’da olduğunu anlayınca Mahsus Mahal’i yazar. Üstelik tabutlukta…
Eşi ve yoldaşı Sıdıka Su, evlenmeden hemen öncesine denk gelen o günleri şöyle anlatır:
“İkimiz de Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesiydik. Bunu gizlediğimiz için ilk başlarda birbirimize bile söylememiştik. Sonra, partiye gittiğimizde birbirimizin TKP üyesi olduğunu orada karşılaşınca anladık. O zamanlar, TKP üyesi olmak yasaktı. Biz de bunu kimseye söylemiyor, herkesten saklıyorduk. Bu nedenle, hapse gireceğimizi de biliyorduk. Düşündüğümüz gibi oldu. Beş yıla mahkûm olduk.”
Ruhi Su, cezaevindeyken türküler üzerinde çalışır. Bestelediği türkülerin çoğu bu döneme rastlar. “Bu Nasıl İstanbul Zindan İçinde”, Ankara’dan İstanbul’a Sansaryan Han’a getirilişini anlattığı türküdür.
Nazım Hikmet’ten Kuvay-ı Milliye Destanı’nı cezaevinde düşünmeye başlar, 1960’tan sonra besteyi tamamlar. “Seferberlik Türküleri ve Kuvay-ı Milliye Destanı” plak olarak 1971’de çıkar.
Ruhi Su, ölümüne kadar 16 adet 45’lik plak, 11 adet de uzunçalar çıkarır.
12 Eylül faşist darbe yönetiminin engellemeleri sebebiyle kanser tedavisi için yurt dışına gidemeyen Ruhi Su, 20 Eylül 1985 yılında yaşamını yitirir. Ardında bu toprakların sesini, soluğunu taşıyan koca bir miras bırakarak…