Hulusi Akar’ın kafası ve Narin cinayeti

Narin cinayeti, münferit mi? Bu cinayeti siyasete bağlamamak mümkün mü? Narin cinayetinin sorumluları, bu sorumluları saklayan köy halkının taşıdığı kültürel değerler, cinayetle ilgisiz sayılabilir mi? Ya da bu cinayetin yaşandığı köy muhafazakar ve dinci kültür-iklimden azade mi?

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı bir köyde küçük bir kız çocuğunun cinayete kurban gitmesi, adli bir vaka olmanın ötesinde ülke gerçekliğimize tutulan bir aynadır. 8 yaşında bir kız çocuğunun katledilmesi, doğrudan akrabaları ve tanıdıkları tarafından cansız bedeninin ortadan kaldırılmaya çalışılması, bir bütün olarak köyün susmayı tercih etmesi ve siyasi güçlerin suçluları koruma telaşı, ülkemizin geldiği yeri göstermesi bakımından ibretliktir.

Narin’in katledilmesi münferit değildir. Ülkemizde kaybolan çocuk sayısının binleri bulması ve şiddet, istismar, kaçırılma gibi vakalar, yaşanan toplumsal çürümenin korkunç ve acı gerçeğini gözler önüne sermektedir.

2014 yılında 9 yaşındaki Mert, Kars’ta kaçırılmış, tecavüze uğramış ve öldürülmüştü. Tecavüz edip öldüren cani kendisine de askerde tecavüz edildiğini söylüyordu.

Yine 2014 yılında Adana’da 6 yaşındaki Gizem, ablasıyla evlenmek isteyen şahıs tarafından bıçaklanarak öldürülmüş cesedi yakılmış ve ormana bırakılmıştı.

2016 yılında Manisa’da kaçırılan Irmak, cinsel istismar ve tecavüz sonrası katledildi.

Kocaeli’nde 3 yaşındaki Arda, “merdivenden düştü” denilerek hastaneye kaldırılmış ama cinsel istismara uğradığı anlaşılmıştı. Annesi ve nikahsız eşi 3 yaşındaki bir yavruyu katledebilmişti.

2018’de Ağrı’da 4 yaşındaki Leyla…

Daha…

Vakaları yazıya dökmek zor.

Son 2 yılda Narin gibi en az 133 çocuğun yaşamını yitirdiğini biliyor muyuz?

2016 yılından beri ülkemizde kaybolan çocuklara ilişkin TÜİK artık veri paylaşmıyor. Son veriye göre 2008-2016 arasında toplam 104 bin 531 çocuk kayboldu. Bunların kaçının bulunduğu ise bilinmiyor.

Bu acı, korkunç ve utanç verici tabloya baktığımızda insanlığımızdan utanmak işten bile değil. Ancak neden? Neden ülkemizde bunlar yaşanıyor? Neden son 20 yıldır toplumda böylesi bir çürüme görülüyor?

Bu sorunun yanıtını vermeden, ülkemizin içinde bulunduğu karanlığı anlamak ve bu karanlıktan nasıl kurtulacağımızı bulmak mümkün değil.

Narin’in tuttuğu ayna, toplumsal, kültürel, politik ve tarihsel boyutları bulunan bir gerçekliği bize yansıtmaktadır.

Meseleyi münferit olarak görmemiz mümkün değil. Sadece “Narinler” üzerinden değil, kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, mafya hesaplaşmaları, ülkemizin kara paranın ve uyuşturucu ticaretinin cenneti haline getirilmesi gibi her gün okuduğumuz ve izlediğimiz olaylar, Türkiye’nin AKP eliyle 22 yılda geldiği yerin kısa bir özetidir. AKP, “yeni Türkiye” diye övünedursun, ortada övünülecek değil utanılacak bir düzen bulunuyor.

Meseleyi aptallık derecesi ekside yorumlayanlar da oluyor. Narin cinayeti başta olmak üzere yaşanan bu toplumsal çürümeyi, batıcılığa, Siyonistlere, darbecilere bağlayanlar olduğu gibi doğrudan laikliğin bu tabloyu yarattığını bağıra bağıra utanmadan sıkılmadan söylemeye devam ediyorlar: Onlara göre ahlak toplumun direği, bunun temeli de din. Din olmadan ahlak olmak, ahlak olmazsa bozulma ve çürüme olur.

Ancak gelin görün ki mesele hem bu kadar basit hem de hiç ama hiç böyle değil.

Zenginleşme, dincileşme, mafyalaşma ve çürüme el ele yükseliyor. Adalet, liyakat, hukuk, demokrasi, insan haklarının yerini din, bayrak, cami, vatan, ezan alırken Türkiye her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Gerçekler ortada!

22 yıldır AKP iktidarda. Neredeyse çeyrek asır. Devleti ele geçirdiler, milli eğitim ellerinde, medyada çok güçlüler. İmam Hatipler ve bunlara bağlı yurtlar vs. onların kontrolünde. İmam Hatipler yetmiyor, bütün devlet okullarında dindarlaşma dayatılıyor. Tam 22 yıldır. Tarikatlar ve tarikat yurtları, dernekleri, yardım kuruluşları vs. gibi binlerce gerici örgütlenme toplumu bir ağ misali sarmış durumda. Diyanet cabası. Her yere cami açma, her yere imam atama yetmezmiş gibi imamlar artık okullarda derse giriyor, camiler okullara çevriliyor, tarikatçılığı ve gericiliği müspet olan isimler okullara müdür, fakültelere dekan olarak atanıyor. Dincileşme, gericileşme, muhafazakarlaşma bir devlet politikası olarak topluma enjekte ediliyor.

22 yıldır, dinci gericiliğin önü sonuna kadar açıldı, Hizbullah bile Meclis’te temsil ediliyor.

Narin cinayeti, münferit mi? Bu cinayeti siyasete bağlamamak mümkün mü? Narin cinayetinin sorumluları, bu sorumluları saklayan köy halkının taşıdığı kültürel değerler, cinayetle ilgisiz sayılabilir mi? Ya da bu cinayetin yaşandığı köy muhafazakâr ve dinci kültür-iklimden azade mi?

Mümkün mü böyle bir şey… Töre cinayetleriyle yıllardır kaç kadının yaşamına kıyıldığını bilmiyoruz muyuz? Töre diye çocuk yaşta evlendirilen çocukları görmüyor muyuz? Töre, denilen olgu açıktır ki dini yobazlığın, feodal kültürün ve şeriat hukukunun bileşkesinden başka bir şey değildir.

Biliyoruz ki, Narin cinayeti muhafazakâr ve dinci bir kültürün baskın ve egemen olduğu bir köyde yaşandı!

Şaşırtmadı. Tarikatlarda yaşanan istismar vakaları, ahlak ve dini eşitlemenin ampirik olarak çürütülmesi değil miydi?

AKP, 22 yıldır iktidarda. Narin cinayetinin bizzat takipçisi olacağını söyleyen cumhurbaşkanı koltuğunda oturan Erdoğan, hiçbir sorumluluk duymadan konuşabiliyor. Oysa, bu tablo onun eseriydi!

AKP milletvekili, bir dönem AKP’nin savunma bakanlığını yapmış, eski genel kurmay başkanı Hulusi Akar’ın konuşması tam da ne dediğimizi göstermektedir. Yaptığı konuşmada, “eğitim bilgi değil, Allah korkusu, kuldan utanma, milli ve manevi değerleri almaktır” diyor. “4 yaşına kadar bunları vermeliyiz” diyor!

Sizce Narin’in katledenler hangi kültürün içinde büyüdüler? Din, iman, ezan diye diye çürümenin, sömürünün ve yolsuzluğun kılıfını yaptıklarını çok iyi biliyoruz. İşte Hulusi Akar kafası, muhafazakâr ve dinci kafadır. Eskiden bu ülkenin aydınlık insanları, Hulusi Akarların temsil ettiği zihniyete karşı eğitim gerekli derlerdi. Ancak Hulusi Akar kafası, eğitimi de yobazlaştırmanın mantığını anlatmaktadır.

Açık ve gerçek olan şudur: Hulusi Akar zihniyeti, bugün ülkemizde yaşanan çürümenin bizatihi zeminidir: Allah’tan korkup kuldan utanmak gerek diyen Hulusi Akar, ülkemizdeki yoksulluktan, işsizlikten, sömürüden, sınıfsal eşitsizlikten, tarikat yurtlarındaki istismardan, liyakatsiz atamalardan, torpilden, rüşvetten de utanıyor ve bunları vicdanına sığdırıyor mu? Ülkemizin 22 yılın sonunda yaşadığı toplumsal çürümeyi neye bağlıyor?

“Laikçilik” mi? Geçiniz! Laikliğin tasfiye edildiği, dinciliğin egemen olduğu bir toplum ve ülkenin yansımasıdır Narin’in tuttuğu ayna!

Cehalet, töre, yobazlık, dincilik, gericilik, çürüme, mafyalaşma, sömürü, yoksulluk, işsizlik, sınıfsal eşitsizlik hep birlikte yükseliyor! Bu bir düzen ve sistem sorunu, adlı adınca kapitalizm sorunudur!

Çünkü, bilinç, yaşamı değil, tersinden yaşam bilinci belirliyor! Köküne kadar serbest piyasacı, rantçı ve faizci olacaksınız, sömürü üzerinden elde edilen karı öveceksiniz, ticaret-tarikat-siyaset üçgeninde oturup ahlak dersi vereceksiniz!

Olur mu, olmaz!

Tesadüf mü, değil! Hulusi Akar ne anlatıyor?

Kapitalizmde ahlak, değer, insanlık, adalet, hukuk yok!

Dağa taşa yazmak lazım: Narinler için, yıkılsın bu gerici sömürü düzeni!