İklim adaleti

Uzmanlar, 10.000 yıldır süren iklim istikrarının artık geri dönülmez bir evreye ulaştığını belirtiyor. Yine de çıkmadık candan umut kesilmez denerek iklim krizine ilişkin önleyici eylemlerin ivedilikle devreye sokulması öneriliyor.

Yazının başlığını gören bazı okurların “yine mi iklim” diye dudak büktüğünü görür gibiyim. Yerel seçim sonuçları, hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik, İsrail-İran gerilimi, Filistin’deki soykırım gibi sıcak gündem maddeleri dururken sıcaklık artışlarını ele alan bir yazı ne kadar ilgi çeker bilmiyorum. Ne var ki insanlığın geleceği için büyük tehdit oluşturan iklim krizinin kanıksanması bana tuhaf geliyor. Daha bir kaç gün önce başta dünyanın en büyük fosil yakıt üreticisi Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere birçok Ortadoğu ülkesi şiddetli yağışlar nedeniyle sele teslim oldu. Kazakistan’da ani sıcaklık artışı sonucu eriyen karlar, su baskınlarına sebep oldu. Felaket, on binlerce kişiyi etkiledi; ardında büyük çapta maddi hasar bıraktı.

Avrupa Birliği’nin Yeryüzü Gözlem Programı Copernicus’tan elde edilen verilere göre 2023, en sıcak yıl olarak kayıtlara geçmiş. Küresel sıcaklıklardaki artış, Paris İklim Anlaşması’nın belirlediği 1,5 derece sınırına dayandığı için kaygı uyandırıyor. Dahası 2024 yılı Mart ayı ortalama sıcaklığının 14,14°C ile son 30 ayın ortalamasını 0,73°C aştığı bildiriliyor. Dolayısıyla geçtiğimiz on iki aylık ısınma oranı, gezegenimiz için rekor olarak nitelendiriliyor. Ortalama sıcaklık, sanayi öncesi döneme (1850-1900) kıyasla 1,58°C daha fazla ölçülmüş. Yani 1,5 derece sınırı aşılmış (1).

2018 yılında, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan raporda, küresel sıcaklıkta artışın önemli riskler doğuracağı belirtiliyor. Örneğin deniz seviyelerinin yükselmesi, türlerin yok olması, tatlı su döngüsünün bozulması gibi canlıların sağlığını, su teminini ve gıda güvenliğini etkileyen bir çok risk öngörülüyor. Ayrıca okyanus akıntılarının yön değiştirmesi ve buzulların erimesi de tabloyu ağırlaştırıyor. İklim dengesi açısından kırılma eşiğinin aşılması anlamına gelen bu tür gelişmeler, tüm canlı türlerini yeni sorunlarla baş başa bırakacak. UNESCO’nun geçen ay Dünya Su Günü’nde yayımladığı yıllık rapora göre 2,2 milyar insan güvenli içme suyuna erişemiyor. Yoksul kırsal bölgelerdeki su kıtlığının başlıca kurbanları ise kadınlar ve kız çocukları (2) . Salt bu durum bile iklim krizinin mevcut eşitsizlikleri derinleştirdiğini, daha da derinleştireceğini gösteriyor.

İnsan yaşamını tehdit eden iklim sorunları artık dünyanın her yerinde, her an yaşanabiliyor. Bu bağlamda özellikle yoksul ve savunmasız kesimlerin mağduriyetini önlemek için talep edilen iklim adaleti, büyük önem taşıyor. Konuyu kamuoyunun gündemine getirmek isteyen Genç İklim Hareketi, 19 Nisan’da (bugün) Kadıköy’de iklim adaleti için herkesi küresel greve çağırıyor.

Uzmanlar, 10.000 yıldır süren iklim istikrarının artık geri dönülmez bir evreye ulaştığını belirtiyor. Yine de çıkmadık candan umut kesilmez denerek iklim krizine ilişkin önleyici eylemlerin ivedilikle devreye sokulması öneriliyor. Bunların başında enerji, tarım ve sanayi sistemlerini dönüştürerek sera gazı salımını sınırlandırmak var. New Climate Enstitüsü ve Carbon Market Watch Derneği tarafından yürütülen bir araştırmada, 51 küresel şirketin karbon salımlarını azaltma taahhütlerinin tutarlılığı analiz edilmiş. Geçen hafta açıklanan raporda çoğu şirketin yeterince salım azaltmadığı bilgisi yer alıyor. Kötü performans sergileyenler arasında Nestlé, Toyota, Engie ve Walmart gibi küresel şirketler de bulunuyor (3) .

Sürdürülebilirlik konusundaki çalışmalarıyla uluslararası alanda tanınan İsveçli bilim insanı Johan Rockström, sınırlar aşılırsa tehlike bölgesine gireceğimizi söylüyor. Bu durumu da bilimin belirsizlik aralığı olarak tanımlıyor. Bilim, birbiriyle ilişkili dokuz temel gezegensel sınır çerçevesi çiziyor: İklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, arazi kullanımı değişikliği, tatlı su kullanımı, okyanus asitlenmesi, ozon tabakasının incelmesi, atmosferik aerosol yüklemesi, kimyasal kirlilik ve yeni varlıkların türemesi. Rockström, dokuz gezegensel sınırdan ne yazık ki altısının alarm verdiğini, bunların geri dönüşü olmayan değişiklikleri tetikleme riskinin yüksek olduğunu belirtiyor.

Karbonun ücretlendirilip şirketlere fatura edilmesini çözüm olarak sunan Rockström, “Karbondioksite 200 dolarlık fiyat etiketi koyun, tüm parayı kayıp ve hasar fonuna verin, yola koyulalım…” diyor. Yani devletlerin bu fonu iklim adaletini sağlamak için kullanmasını salık veriyor (4).

Anlaşılan kapitalizmin göstermelik yeşil sevdası, iklim krizi mağdurlarını bir miktar yeşil dolarla avutmaktan öteye gidemeyecek.

Türkiye’de yeşilimtırak küresel ekonomik düzene AKP iktidarının köhne siyasetiyle geçmek mümkün görünmüyor. Bu yüzden Batı’nın umudu yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP’de.

Düzen içi formüllerle iklim krizinin gerilemeyeceği apaçık ortada. Dolayısıyla sosyalistlerin daha yeşil antikapitalist politikalar üretmesi gerekiyor. Kendi aramızda Lenin’i, Stalin’i tartışmak istiyorsak, öncelikle sürdürülebilir bir dünyaya ihtiyacımız var (!)

Meydanı, kapitalist elitlerin yeşilimtırak söylemlerine bırakmayalım.

 

NOTLAR

[1] https://vert.eco/articles/mars-2024-est-le-dixieme-mois-consecutif-a-battre-un-record-de-chaleur-a-lechelle-mondiale-et-locean-est-en-surchauffe

[2] https://reporterre.net/Plus-de-2-milliards-de-personnes-n-ont-pas-acces-a-l-eau-potable

[3] https://reporterre.net/Nestle-Engie-Toyota-Les-promesses-climatiques-de

[4] https://earth.org/interview/towards-a-new-global-approach-to-safeguard-planet-earth-an-interview-with-johan-rockstrom/

Yazarın Diğer Yazıları
Ronald-Donald döngüsü 14 Kasım 2024
Neofaşist küreselleşme 20 Eylül 2024
Kirli mahremiyet 25 Temmuz 2024