İslamofobi mi İslamohobi mi: Münih’te bir cami, Mısır’da El Ezher, Riyad’da Rabıta

İslamofobi mi İslamohobi mi: Münih’te bir cami, Mısır’da El Ezher, Riyad’da Rabıta

16-10-2024 12:08

İslamcılık ile Siyonizm karşıtlığı üzerinden Gazze’deki savaşı açıklayamazsınız. Tersinden Ortadoğu’daki gerçek emperyalizminin bölgeyi yeniden dizayn etmesidir.

Ali Ateş

Bugün Filistin konusu üzerinden Türkiye’de gerçek bir tartışma yürütüyoruz. Konunun bir dizi boyutu var. Örneğin laiklik yanlısı kesimler gerçekten Filistin sorununa duyarsız ya da emperyalizme hayırhah mı bakıyorlar? Ya da Sünni İslamcılık’ın Filistin davasındaki tutumu ile karşısına aldığı Şii İslamcılığın tutumu arasındaki farkı nasıl yorumlamak gerekir? Türkiye’de AKP’nin temsil ettiği siyasal İslamcılık açısından Filistin gündemi bir turnusol kâğıdı olmadı mı? Bu ve buna benzer bir dizi soruyu sıralamak mümkün ve bu yazı özel olarak İslamcılığın bütün hamasi söyleminin arkasına gizlenen gerçek yüzünü göstermeyi amaçlıyor.
Yazının başlığında geçen ve siyasal İslamcıların sürekli gündeme getirdiği İslamofobi üzerinden yola çıkarak İslamcılığın rolünü Filistin davası üzerinden yazmaya çalışacağız.

Öncelikle meselenin bir din savaşı olarak gösterilmesinin maddi hiçbir zemini olmadığını yazmakla başlayalım. Örneğin Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır gibi Sünni İslam’ı temsil eden ülkeler açısından Filistin sorunu bir din savaşı olarak görülmüyor; bu ülkeler Gazze’ye ve Lübnan’a yönelik İsrail saldırganlığı karşısında susmayı tercih ediyorlar. Yine aynı şekilde Azerbaycan, dinsel kimliği devlet ve toplumda belirgin olmamakla birlikte, Şii kökleri itibariyle de İsrail karşıtı değil tersinden İsrail ile yakın bağları bulunan bir ülke. İran ve Hizbullah’ın Şii olmasından dolayı, örneğin Şiilik ve Sünnilik üzerinde bir yorumun da bu açıdan sınırları bulunuyor.

Ancak asıl ele alınması gereken şu nokta: Lübnan’da Nasrallah İsrail devleti tarafından öldürülünce Türk askerinin kontrolünde Suriye’nin İdlib kentinde bulunan cihatçıların sevinç gösterisi düzenlemesi tarihe kalın harflerle yazılmalı. Cihatçı çeteler, Filistin davası için mücadele edenlerin ölmesine üzülmüyor tersinden İsrail tarafından öldürülmelerine seviniyorlar. İdlib’in kontrol eden Heyet-i Tahrir Şam örgütünün arkasında İsrail’in çıktığı bugün artık kamuoyu tarafından net olarak da biliniyor. Bugün dinci gericilik ile emperyalizmin ve siyonizmin arasındaki bağlar daha fazla ortaya çıkıyor. Cihatçı çetelerin hamisinin AKP iktidarı olduğu düşünüldüğünde AKP’nin nasıl bir ideolojik kimliğe ve politik role sahip olduğu ise bu vesileyle bir kez daha gözler önüne seriliyor.

Sanki emperyalizm ve Siyonizm karşısında Müslümanların savaştığı ve aynı zamanda dünyada Yahudilerin ve para babalarının İslam’ı yıkmaya çalıştığı şeklinde bir algı özellikle İslamcılar tarafından sürekli propaganda edilir. Özellikle İslamofobi kavramının ideolojik saldırı olarak batıda yaygınlaştırıldığı, Müslümanların kötü tanıtıldığı ve anti-semitizm gibi bir durumun bizzat Müslümanlar için de olduğu vs. anlatılıyor.

Ancak hem tarihsel hem de güncel bütün gelişmelere ve olgulara baktığımızda İslamcılık ile emperyalizm arasında hem köklü hem de örtülü çok güçlü bir ilişki bulunuyor. Bu açıdan batıya İslamofobi değil tersinden İslamohobi siyasetini yakıştırmak daha yerinde bir yaklaşım olur.
Çok eskilere gitmeden güncel veriler üzerinden ilerlemek bile yeterli olacaktır. Kudüs Müftüsü Hüseyin’in Osmanlı’ya karşı İngilizlerle işbirliği ile başlayıp sonra Filistin’de bir Yahudi devleti oluşumu gündeme gelince doğrudan Hitler ile nasıl işbirliği yaptığı ile devam edebiliriz. Nazilerin İslamcılığı kendi emperyal siyasetleri için nasıl örgütlediği ve bu örgütlülüğün daha sonra doğrudan ABD’nin tekeline geçtiğini de biliyoruz. Yeşil Kuşak projesi, Nazizm’in artıkları üzerine kuruldu.

Suudi Arabistan üzerinden kurulan Rabıta’nın dünyanın bütün dinci örgütlenmelerinin finans merkezi olarak işlev gördüğünü, Mısır’da El Ezher’in bir ideolojik merkez olduğunu ve Münih’teki caminin ise dünya çapında İslamcılığın koordinasyon merkezi rolü oynadığı artık net olarak biliniyor. Bu uluslararası örgütlenmenin doğrudan emperyalist ülke istihbaratlarının elinde bir oyuncak olduğunu yazmaya bile gerek yok.

Afganistan’da doğrudan ABD emperyalizminin vekaletini üstlenen cihatçılara, El Kaide başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde emperyalizm adına cihat yapanlara değinip geçelim…

Ya da Türkiye’deki siyasal İslamcıların arkasındaki güçlere yakından bakıldığında bunların Rabıta ile doğrudan irtibatlı olduğu, Almanya’da kurulan camilerde nasıl örgütlendikleri, artık sır değil. Örneğin Işıkçıların ya da Süleymancıların en az FETÖ kadar iplerini başkalarının tuttuğunu söylemek çok mu uç bir yorum olur? Türkiye’de İslamcı örgütlenmelerin arkasındaki finans ve “netvörkün” rabıta ile kurulduğunu, özellikle Cumhuriyet karşıtı yayınların Rabıta parası ile Almanya’da basıldığını bilmeyen var mı? FETÖ’nün doğrudan İsrail yanlısı siyaseti ile Adnan Oktar’ın Yahudiler ile verdiği fotoğraf pozları hatırlamak bile yeterli.

Ya da yandaş sermaye diye bilinen MÜSİAD patronlarının dahi İsrail ile ticarete devam ettikleri bilinen gerçekler arasında. Gazze’de katliam olurken AKP iktidarının ticareti kesemediğini biliyoruz. Ancak unuttuğumuz en mühim konu bizzat Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu eş başkanlığı yapması!

Kafkasya’da, Balkanlar’da, Ortadoğu’da bütün cihatçı güçlere bakın, altından emperyalizm çıkıyor. O yüzden batıda İslamofobi değil tersinden İslamohobi siyasetinin egemen olduğunu net olarak yazmak durumundayız.

Bugün Filistin sorununa yakından baktığımızda örneğin cihatçı çetelerin İdlib kentinde İsrail’in her başarısında sevinmesi ya da Türkiye’de siyasal İslamcıların İsrail’i değil de İran’ı düşman olarak görmesi aslında bu gerçeği bir kez daha net olarak ortaya koyuyor. Çünkü bugün siyonizmin ve emperyalizmin hedefinde İran bulunuyor ve dikkat ediniz siyasal İslamcı bütün güçler, cihatçılar, İhvancılar vs. hepsi mezhepçilik üzerinden İran karşıtı bir pozisyon içindeler. Türkiye’de siyasal İslamcılığı temsil eden yandaş kalemlerin Nasrallah’ın öldürülmesi konusunda nasıl içten içe sevinmeleri, siyonizmin üvey kardeşliğinin bir işareti olarak görülmelidir.

İslamcılık ile Siyonizm karşıtlığı üzerinden Gazze’deki savaşı açıklayamazsınız. Tersinden Ortadoğu’daki gerçek emperyalizminin bölgeyi yeniden dizayn etmesidir. Bu dizaynda bir yanda koçbaşı işlevi gören bir “proxy devlet” olarak İsrail ve onun siyaseti Siyonizm, diğer yandan emperyalizmin Irak ve Suriye’den sonra yıkmaya çalıştığı İran’a karşı kullanılan cihatçı çeteler, İhvancılar, El Kaideciler… Irak’ta Kesnizani tarikatı, Türkiye’de FETÖ, Işıkçılar, Süleymancılar, Suriye’de ve Mısır’da İhvancılar… Bu liste bu şekilde uzar gider.

Rabıta’nın uzantısı olarak bugün Türkiye’de iktidar olanların Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı olması bu yüzden şaşırtıcı değil. Dün Konya semalarında İsrailli pilotların eğitim görmesini sağlayanların bugün İsrail ile ticarete devam etmesi de kimseyi şaşırtmasın.
Emperyalizmin iki vekil ideolojisi, bugün Ortadoğu halklarının baş düşmanıdır: Siyonizm ve İslamcılık.