GÖRÜŞ | Av. Şükran Eroğlu
1-Kadın cinayetleriin önlenmesini sadece hukuktan ve yasalardan beklemek yanlış olur. Zira toplumun tüm katmanlarına ( okul öncesinden başlayarak ) toplumsal cinsiyet eşitliğini öğretmeden, şiddeti önleme konusunda farkındalık ve duyarlılık yaratmadan sadece ceza vererek sorunu çözemeyiz. Tabii ki cezaların caydırıcı olması önem arz etmektedir, bu konuda da uygulayıcıların farkındalığı ve duyarlılığı çok önemlidir. Ne yazık ki ülkemizde kanun uygulayıcılar (polis, jandarma, hâkim, savcı) toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yeterli donanıma sahip olmadığından cezalar da yeterli ve caydırıcı olamamaktadır. T.C. Devlet’i İstanbul Sözleşmesinden çekilerek şiddetle mücadele konusunda geri adım atmıştır. İstanbul sözleşmesi şiddetin önlenmesi konusunda yol haritası çizmekte olup, taraf devletlere şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurunun korunması, şiddet uygulayanın cezalandırılması için bütüncül politikalar oluşturulmasını ve hayata geçirilmesini zorunlu kılmıştır. İstanbul sözleşmesinden çekildikten sonra kadın cinayetlerinin arttığı yatsınamaz bir gerçektir. İç mevzuatla ve yasalrla yeterince korunamadığımız ortadadır. Kaldı ki 6284 sayılı yasada yeterince uygulanmamakta, kadın cinayetlerinde takdiri indirimler yapılmakta ve sıklıkla çıkarılan açık ve örtülü aflarla katiller kısa sürede cezaevinden çıkabilmektedir. Biz kadın örgütleri olarak başından beri;
1- Yasaların uygulanmasını,
2- Kadına ve çocuklara karşı işlenen suçların asla af kapsamına alınmamasını,
3- İnfaz yasasında bu suçlar için özel bir düzenleme yapılarak failin cezanın tamamını yatmasının sağlanmasını
İstemekteyiz. Bir yandan bu düzenlemeler yapılırken diğer yandan farkındalık eğitimlerine başlanılmasını, okul öncesinden başlanarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin öğretilmesini ve gerçek anlamda eşitlik sağlanması için her türlü düzenlemenin yapılıp önlemlerin alınmasını talep etmekteyiz.
2- 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine Dair Kanun” İstanbul sözleşmesini esas alarak düzenlenen ve uygulanan bir kanundur. İstanbul sözleşmesinden çekildikten sonra şiddete karşı mücadele verilecek tek argümanımız bu kanun kalmıştır. Dolayısıyla kanunun uygulanması ve şiddetle sıfır toleransla mücadele edilmesi çok önemlidir. Ancak uygulamada maalesef geriye gidilmekte, mahkemeler koruyucu tedbirlerini vermemekte ya da çok az sayıda korucuyu tedbir kararı verilmekte, önleyici tedbir kararlarından da “küçük düşürücü söz ve davranışlarda bulunmama / İletişim araçlarıyla rahatsız etmeme” gibi tedbirler verilmektedir. Kanun tedbirlerin 6 aya kaar verilmesini öngörürken mahkemeler 1 ay 2 ay gibi sürelerle karar vermektedir ki bu da şiddete uğrayan kadını yeterince korumamaktadır. Yine üzerine basa basa söylemek gerekir ki yasa uygulanmalı, özellikle şiddet mağduru kadını koruyucu tedbir kararları verilmelidir.
Aslolan devletin bir kadın politikası oluşturması, hayatın her alanında ayrımcılığı kaldırarak kadın erkek eşitliğini sağlaması ve bunu samimi olarak yapmasıdır. MIŞ gibi yapılan düzenlemelerin olumsuz sonuçları olduğunu her an görmekteyiz. Siyasiler “Kadını korumak için bizim iç mevzuatımız yeterli” sözlerini hatırlayarak kadına yönelik şiddeti önleme konusunda acilen üzerine düşeni yapmalıdır.
Bu sayı kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin fotoğrafını çekerken aynı zamanda nedenlerini ortaya koyuyor…
Patronun sömürüsüne, düzenin gericiliğine, erkeğin şiddetine boyun eğmemekte bu düzenin karanlığını yok edecektir. Esas sorunun,…
Şiddetin kaynağını sadece erkek egemen anlayışla açıklamak resmin bütününün gözden kaçırılmasıyla sonuçlanır. Karşı karşıya olduğumuz,…
Bu tarihten sonra sistemli bir biçimde İstanbul Sözleşmesi’ne saldırılar başladı. Aslında saldırılan kadın haklarıydı ama…
2024 yılında bütün toplumu sarsan kadın ve çocuk cinayetleri yaşandı. Medyada günlerce kadın cinayetleri tartışıldı.…
Laiklik Meclisi 7 Aralık 2024 tarihinde İstanbul'da "Yeni Anayasa" dayatması üzerine tartışmaların yapılacağı "Mümtaz Soysal…