KADINLARIN SESİ | AKP’nin kutsal aile söylemi neyi örtüyor?
"Toplumda kadınların sesini çıkarmaması beklenmekte ve “Kutsal Aile” kavramının devamlılığı istenmektedir. Sırf bu sebeple aile kurumuna zarar verdiği öne sürülerek İstanbul Sözleşmesinden çıkılmıştır. İstanbul Sözleşmesi tüm yurttaşların korunmasının teminatıdır. Medeni Kanun değişikliği tartışmalarını başlatan bu gerici siyasi tutumdan başka bir karar alması beklenemez."
Gizem Öksüz
Ekim ayında “Türkiye Yüzyıl’ında Ailemiz, İstikbalimiz” temasıyla düzenlenen 8. Aile Şurası’na katılan AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Aile, Türk toplumunun temelidir.” sözleriyle kutsal aile vurgusunda bulunmuştur. Ucuz işgücü yaratma üzerine kurulu, düzensiz nüfus artışı odaklı ve emekçilerin daha fazla yoksullaşmasına sebep olan bu safsatalara inanmıyoruz. Bunun için çok güçlü ve meşru sebeplerimiz var.
İnanmıyoruz çünkü AKP iktidarı ile aile politikalarını genel olarak kadın ve kadına dair meseleler üzerinden düzenleyerek, ev içi tüm görevleri kadının omuzlarına yüklemektedir. Kadınları, yaratılan Siyasal İslamcı rejime eklemleme çabaları yerel seçimlerin bir kadın hareketi olduğu söylenerek kutlanmakta ancak yine aynı açıklama fotoğraflarında görüldüğü üzere temsili sayıda kadının bulunduğu görülmektedir. Bu tabloyu ilk kez görmedik. Hatırlayın, AKP milletvekili adaylığı sunumlarında bizzat cumhurbaşkanı tarafından “Sembolik de olsa iki kadın sahneye çıksın” diyerek ikiyüzlülüklerini göstermişlerdir.
İnanmıyoruz çünkü iktidar sahipleri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı eliyle kadınların istihdama katılması için “teşvik projeleri” yaparken diğer yandan kadınların istihdama katılmasının işsizlik oranını arttırdığı açıklamaları yapılmaktadır. Teşvik adı altında verilen kredilerle kadınlar borçlandırılarak sömürü çarkının bir dişlisi haline getirilmektedir. Kadın istihdamının artmasının ön koşulu aile içinde kadına yüklenen görevlerin toplumsal ve kamusal olarak yeniden düzenlenmesidir. Mahallelerde ücretsiz kreşlerin ve yaşlı bakım evlerinin açılması ile gerçekleşebilir.
İnanmıyoruz çünkü ailelerin yatak odasına karışmaya kadar inen bu süreçte en az üç çocuk diyen Cumhurbaşkanı ve siyasi iktidar; sermayenin bütün maliyetlerini emekçi ailenin, ailede de kadının omuzlarına yüklemektedir. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bu düzende üç çocuğun sağlıklı bir şekilde beslenmesi, barınması mümkün değildir. Bu nedenle emekçiler çocuklarını sırf ücretsiz olduğu için tarikat ve cemaatlerin insafına bırakmak zorunda kalmaktadır. Sözde yurtlarda çocuklar sistematik şekilde istismara uğramakta ve yine iktidar eliyle “bir kereden bir şey olmaz” diyerek olayların üstü kapatılmaktadır. Bu kurumlarda emekçi çocukları yanarak ölmekte ve sorumlular serbest bırakılmaktadır. Dini konularda baskı gören gençler intihara sürüklenmektedir.
İnanmıyoruz çünkü evlenme yaşının yükselmesinden ve boşanma oranlarının artmasından şikâyetçi olan iktidar bunun sebebi olarak da kadınların kendi ayakları üstünde durabilmelerini göstermektedir. Toplumda kadınların sesini çıkarmaması beklenmekte ve “Kutsal Aile” kavramının devamlılığı istenmektedir. Sırf bu sebeple aile kurumuna zarar verdiği öne sürülerek İstanbul Sözleşmesinden çıkılmıştır. İstanbul Sözleşmesi tüm yurttaşların korunmasının teminatıdır. Medeni Kanun değişikliği tartışmalarını başlatan bu gerici siyasi tutumdan başka bir karar alması beklenemez. Kaldı ki hem ilgili yasalar hem İstanbul Sözleşmesi hiçbir zaman uygulanamamıştır. Kadınlar en yakınları tarafından istismara uğrayarak katledilmektedir. Bu koşullarda kadınların güvende olması beklenebilir mi? Bunlar yetmiyor gibi gündüz kuşaklarında yayınlanan cinayet, tecavüz ve kaçırılma benzeri olayları adeta kolluk kuvvetiymiş gibi çözmeye çalışan programlar, yaşananları normalleştirmektedir. Faillere iyi hal indirimi uygulayan AKP yargısı da kadın cinayetlerini meşrulaştırmaktadır.
İnanmıyoruz çünkü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, depremde kayıp çocukların olmadığı açıklamasını yaparken çocuğunu arayan onlarca ailenin yalan söylediğini iddia etmektedir. Göçük altından kurtarılıp hastaneye gittiği belirtilen çocuklar nerededir? Bu çocuklar kurtulamadıysa nereye defnedilmiştir. Cemaat ve tarikat yurtlarında bulunan depremzede çocuklarla ilgili gerçeğin ortaya çıkarılması ve araştırılması gerekmektedir.
Kısacası “Kutsal Aile” kavramı emekçilerin sömürü düzenine başkaldırmasını engellemek için uydurulmuştur. Ekonomik zorluklar içerisine sıkıştırılmış emekçilerin, yine onlardan alınan vergilerle fonlanan sosyal yardımlara muhtaç bırakılmasıdır. Kutsal aile demek cemaat ve tarikatlarla protokoller imzalayarak emekçileri bu gericiliğe mahkûm etmek demektir.
Emekçilerin kandırılmasını kabul etmiyoruz. Gericilikle kavgamız var. İnsanca bir düzen, onurlu bir yaşam hakkı ve eşitlik istiyoruz. Bu düzene mahkûm değiliz. Gücümüzden korkuyorlar, birlikte hareket etmemizden korkuyorlar. İşte tüm bu gücümüzle karşı durmalı ve bağırmalıyız. Çocuklarımızı karanlığa teslim etmeyeceğiz. Kadınların yurttaşlıktan doğan hakları için mücadele etmek zorunda kalmayacağı, emekçilerin insanca onurlu bir yaşama sahip olacağı bir ülke kuracağız.