KADINLARIN SESİ | Laiklik: Yaşamsal Bir İlke

"Gerici saldırılar ve din istismarı karşısında laiklik, sadece bir lafzan kalma değil, aksine toplumsal yaşamı bütünüyle örgütlemenin temel ilkesi olarak hayata geçirilmelidir. Bu, yurttaşların, kadınların örgütlenmesi ve hak arayışının temelini oluşturan bir ilkedir."

KADINLARIN SESİ | Laiklik: Yaşamsal Bir İlke

İlayda Ar

Laiklik, bireyin bir toplumsal varlık olarak, temel hak ve özgürlüklerini koruma amacını taşıyan kuvvetli bir toplumsal güvence ilkesidir. Laikliğin temel amacı ve odak noktası, egemenlik ilişkilerinde bireyin özgür iradesinin, yurttaşlığın, düşüncenin, bilimin, sanatın ve eğitimin güvence altına alınarak adil bir toplumun temellerini atmaktır.

Bu bağlamda laiklik ilkesi, toplumun dini inançları ile devlet işleyişi arasında kesin bir ayrım yapılmasını savunur. Bu yaklaşım, bireylerin dini inançlarının devletin yönetim biçimini ve politikalarını belirlemesini engeller, böylece devlet her yurttaşa eşit mesafede durur ve herkesin inanç özgürlüğünü korur.

Laikliğin en geniş tanımına bir bakış attıktan sonra daha derin birkaç konuyu ele alalım. Çünkü özellikle son 20 yılda Türkiye’deki erozyon ve bu erozyonun etkileri, laikliğin önemini bugün daha da vurgulamaktadır.

Öncelikle, bireyin düşünme yeteneklerini geliştiren, bilgi ve beceri kazandıran bir süreç olması gereken eğitimi ele alalım. 80 darbesiyle birlikte kuşaklar arası bilgi aktarımına son verip, bugün “kindar ve dindar bir nesil” oluşturma amacında olanlar, genç nesillerin değer sistemini şekillendiren önemli bir araç olan eğitimde gerici politikalarını hızla hayata geçirmişlerdir. İlk olarak, laik eğitim sistemini hedef almışlardır. Çünkü laik eğitim sistemi, sürecin bilimsel ve objektif bir temel üzerinde yürütülmesini sağlar ve laiklik ilkesinin zayıflaması, eğitim sisteminin temel özelliklerini tehdit eder.

Türkiye’de laiklik karşıtlığının yükseldiği bir dönemde, dikkat çeken önemli bir etken, 1996 yılında Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan bir kitaptır. Bu kitap, resmi bir platformda laiklik karşıtı görüşlerin benimsenmesine zemin hazırlamıştır. Eğitim sisteminin dini öğretileri bütünleştirme gerekliliği vurgulanarak, laik karşıtı düşüncelerin resmi bir çerçevede yayılma süreci ivme kazanmıştır. Son 22 yılda AKP iktidarı tarafından yürütülen politikalar, Cumhuriyet’in temel değerlerini ve ilerici kazanımlarını ayaklar altına alan bu sürecin ürünlerindendir. Müfredat değişiklikleri, din derslerinin sayısının artırılması, evrimin müfredattan çıkarılması ve imamların öğretmen olarak atanması gibi uygulamalar ise bilimsel temelleri adeta bir harabeye çevirmiştir.

“Yeni Türkiye” doğrultusundaki politikalar, eğitim alanında (ÇEDES) projesi ile somutlaşmıştır. Bu proje kapsamında okullara giren din görevlileri, eğitim ortamının laik, bilimsel ve güvenli yapısının son kırıntılarının ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Ayrıca, okul öncesi ve ilkokul düzeyindeki öğrencilerin camilere götürülmesi, din eğitiminin okul öncesine hatta kreşlere kadar indirilmesi gibi adımlarla laik eğitime büyük bir zarar verilmiştir. Bu gelişmeler, laiklik ilkesine uygun eğitim anlayışının adeta bir harmana gibi zayıflamasına ve dini unsurların eğitim sürecine daha etkin bir şekilde dâhil edilmesine neden olmuştur.

Laiklik emekçi sınıfların özgürlük ve eşitlik mücadelesindeki kilit unsur olarak öne çıkmıştır. Tarih boyunca, karşı-devrimcilerin yoğun saldırılarına maruz kalan bu ilke, sermayenin ve siyasal islamcılığın en büyük istismar konusunu bertaraf etmek adına kritik bir rol oynamaktadır. İşçi sınıfının laikliği benimsemesi, sömürü sistemine karşı etkili bir direnç oluşturabilmesi anlamına gelir. Tam da bu nedenle gericilik tarikat ve cemaatleriyle, siyaset, siyasi parti, dernek, vakıf, devlet içinde kadrolaşmalarıyla her alanda hem örgütlü hem de ekonomik güçle büyümekte ve yaşamın her alanını tahakküm altına tutmaktadırlar.

Özellikle iktidarın kadın-erkek eşitliğinin fıtrata aykırı olduğunu dile getirerek, Diyanet’in kadının rolünü evde ve annelikle cendereye alması, kadın cinayetlerini ve şiddeti normalleştirmeye katkıda bulundu. Kadınların işgücüne katılımı, sermayenin ihtiyaçlarına göre belirlenir hale geldi ve en güvencesiz koşullarda piyasaya dâhil edildiler. Salgın koşullarında kadınların en fazla işsiz kalan kesim olduğu bir gerçeklik halini aldı.

Yurttaşlık anlayışının siyaset ve toplumsal yaşamdan silinmesi, yeni rejimin temelini atmada önemli bir rol oynadı. Toplum, özellikle emekçiler ve kadınlar olmak üzere, bu süreçte itaat eden bir konuma getirildi. Yurttaşlık bilincine tahammül etmeyenler, öncelikle kadınların yurttaş olarak var olmasını ortadan kaldırmayı amaçlayarak dinci gericilik anlayışını yaymaya çalıştılar. Din sermaye sınıfının denetim aracı olarak kullanılarak, emekçilerin özgürlüğünden, adaletsizlikten ve sömürüden kurtuluşunun önündeki bir engel olarak ortaya çıkma noktasında oldukça kritik bir rol oynadı. Laiklik ise sınıfsal savaşımın vazgeçilmez bir unsuru olarak emekçilere sunulan bir kalkan halini aldı.

Gerici saldırılar ve din istismarı karşısında laiklik, sadece bir lafzan kalma değil, aksine toplumsal yaşamı bütünüyle örgütlemenin temel ilkesi olarak hayata geçirilmelidir. Bu, yurttaşların, kadınların örgütlenmesi ve hak arayışının temelini oluşturan bir ilkedir.

Kadınların, emekçilerin özgürlüğü laiklik temelinde güvence altına alınabilir. Ancak, bu hedef sadece din-devlet ilişkilerinin ayrılmasıyla değil, aynı zamanda bireyin aklını özgürleştirerek yurttaşlık temelinde sağlanabilir. Laiklik, toplumun ilerlemesi için hayati öneme sahip temel değerleri korur ve sınıfsal temelin oluşturulmasıyla sürdürülebilir bir hale gelir.

Laiklik mücadelesi, sadece geçmişin dayanıksız mevzilerini geri kazanmakla yetinemez; aksine toplumsal yaşamı bütünüyle örgütlemeyi, değiştirmeyi hedeflemelidir. Bu, insanlığın özgürleşmesi için kapitalizm ve gericilikle mücadeleyi içeren kaçınılmaz bir adımdır. Diğer bir deyişle laikliği savunmak insanlığın aydınlık geleceğine açılan kapının anahtarıdır.