Kıbrıs: Tarihini sömürgeciliğin yazdığı ada

"Bütün bu altüst oluşların sonucunda bugün Kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” , güneyde ise resmi “Kıbrıs Cumhuriyeti “ var oldu. Ada halkları arasındaki ilişkiler “arkadan dolanma” şeklinde devam etmekte, garip ve karmaşık “uluslar arası ilişkiler”, vatandaşlık biçimleri oluşmaktadır."

Kıbrıs: Tarihini sömürgeciliğin yazdığı ada

HİKMET YAMAN

Tarih boyunca Hititlerden, Mısır’a, Finike, Asur, Pers, Photome, Roma ve Bizans, Memluk, Venedik egemenliğinde birçok kez el değiştiren Kıbrıs Adası, 1 Temmuz 1570 tarihinde 50 bin asker ve 80 top taşıyan Osmanlı Filosu, Kıbrıs’a çıkarma yaptı ve Magosa’nın 1 ağustos 1571’de teslim olmasıyla, Ada 307 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kaldı. 1877-78 (93 harbi) Osmanlı Rus savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Ayestefanos Barış Antlaşması (Yeşilköy) imzalanmıştı. Kıbrıs için karanlık bir dönem başlamış oldu. Antlaşma oldukça ağır hükümler içermesi üzerine İngiltere’nin başını çektiği devletler Osmanlı ve Rus Devletlerine birer nota vererek söz konusu antlaşmanın yerine Berlin Antlaşması’nı imzalattılar. Berlin konferansında Kıbrıs adasının da yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasına karar verildi. İngiltere Doğudaki Rus tehdidini öne sürerek Osmanlı Devleti’ni kendisine bir askeri üs vermesi konusunda ikna etti. Yapılan antlaşmaya göre Rusya, eğer doğuda işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan geri çekilirse İngiltere de Kıbrıs adasını boşaltacaktı. Böylece 1878 yılından itibaren Kıbrıs adası İngiltere’ye kiralandı. Böylece Kıbrıs’ta 1960 yılına kadar sürecek olan İngiltere hâkimiyeti başlamış oluyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914’te tek taraflı bir kararla adayı ilhak etti. Türkiye, Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan Antlaşmasıyla 1923’te tanıdı. İngiltere 1925 yılından itibaren Kıbrıs’ta resmen sömürge statüsü uygulamaya başladı. Sömürgeci İngiliz egemenliğine zaman zaman karşı çıkışlar oldu, Eylül 1931’de Ronald Storrs, Ada’nın Yasama Konseyi’nin yerel bütçe açığını kapatmak için vergi zamlarını durdurma kararını veto etti. Kıbrıslırum milletvekilleri, görevlerinden istifa ederek tepki gösterdi. 17 Ekim 1931 tarihinde milletvekilliğinden ayrılan piskopos Mylonas, üç gün sonra 20 Ekim’de, Limasol’da kitlelere konuştu. Esas olarak Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak yani Enosis istiyordu. 21 Ekim’de Lefkoşa’da binlerce Kıbrıslırum, Enosis yanlısı sloganlar atarak yürüyerek Hükümet Konağını kuşattılar. Birkaç saat sonra da Hükümet konağı göstericiler tarafından yakıldı 1958 yılından başlayarak başlayan provokatif eylemler EOKA adlı Rum faşist örgütün işlediği cinayetlerle yükseldi. Kıbrıs’ın bağımsızlığını savunan iki halktan ilerici, komünistler bu saldırıların baş hedefiydi.

Daha önce Zürih’te başlayan görüşmeler sonucunda varılan mutabakat 17 Şubat 1959’da Londra’da, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanları tarafından imzalanan Londra Antlaşması ile bağıtlanarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulmuş oldu.

15 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nde “garantör ülke” olarak Türkiye’den 650, Yunanistan’dan 650 asker adaya çıktılar. Kendi kuruluş iradesine sahip olmayan “Cumhuriyet” , Nato üyesi olan üç ülkenin “garantörlüğü” ile bir “yeni” yola girmiş oldu.

ENOSİS, TAKSİM

30 Kasım 1963 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda siyasi kurumların yapılanması ve teşkilatlanma hakkındaki 13 maddelik bir değişiklik önerisinde bulundu. Türk tarafı bu değişikliklerin kendi haklarını kısıtladığını öne sürerek bu önerilere karşı çıktı. Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki idarî ve siyasi yapılanmadan çekilmesine sebep oldu.

Enosis, Politik olarak “bir ülkenin sınırlarına dahil olma, birleşme” anlamıyla, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı olarak kullanılmaktadır. EOKA 1954 yılında Yunan iç savaşında komünistlere karşı savaşan bir subay olan Grivas tarafından Enosis yanlısı, antikomünist bir örgüt olarak kuruldu. .Ada’daki gönüllüleri Yunanistan’a götürerek eğiten Grivas, İngilizler ve Türklere saldırı ve sabotaj eylemlerinin yanı sıra, AKEL taraftarlarına da saldırı ve suikastlar düzenledi. Birçok ilerici ve komünist, sendikacı bu örgütün hedefi olarak katledildiler.

Taksim tezi genel olarak Enosis’ e karşı Kıbrıslıtürk’lerin karşı çıkışı(!) olarak anlaşılsa da aslında çift taraflı Enosis’in yani Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması politikası olarak Kıbrıslıtürkler’e mal edilmeye çalışılan bir başka ırkçı ve Ada halkının iradesine ait olmayan bir politikadır. Yine benzer saiklerle TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) 1957 yılında Türkiye Kıbrıs Büyükelçiliği görevlisi Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde, Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi tarafından kuruldu. Daha sonra Türkiye hükümeti ile de görüşülerek şekillendirilen TMT doğrudan Özel Harp Dairesi’ne bağlı ve sorumlu olacak; ama arada herhangi bir resmî bağlantı olmayacak, tüm bağlantılar sözlü olarak yürütülecekti. Örgütün liderliği Türkiye’den gönderilecek ve “süresiz izinli” sayılacak subaylarla yapılması kararlaştırıldı. 4 Nisan 1958’de yayımladığı olan bildirisinde TMT, “Komünizmin başı görüldüğü yerde ezilmelidir.” ilkesine bağlılığını ifade etti. Bir tarafta EOKA, diğer tarafta TMT asıl olarak İngiliz Emperyalizmine ve Taksim ve Enosis politikalarına karşı duran ilerici, yurtsever, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlara karşı suikastlar, saldırılar düzenlediler. PEO Türk Şubesi Sorumlusu Ahmet Sadi Erkurt’un eşiyle birlikte evinin önünde kurşunlanarak yaralanması, İnkılâpçı gazetesi sahibi Fazıl Önder’in öldürülmesi, TEK Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Yahya’nın öldürülmesi, AKEL üyesi ve sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in katledilmeleri TMT’ nin yaptığı suikastlardan birkaçıdır.

“BARIŞ HAREKÂTI” KİMİN BARIŞI?

Kasım 1973 tarihinde Yunanistan’da Yunan Ordusu’ndan Dimitrios Yoannidis’in başını çektiği bir grup albay darbe yaparak, ülkenin yönetimine el koydu. Kıbrıs Cumhuriyeti istihbaratı Mart 1974 tarihinde Yunanistan’daki cunta tarafından finansal ve idari yönden desteklenen Banin, darbe yapacağına dair Makarios’a haber verdi. Bunun üzerine 25 Nisan 1974 tarihinde bir bildiri yayınlanarak EOKA-B ada üzerinde yasa dışı ilan edildi ve 2000’e yakın EOKA-B üyesi tutuklandı.[]
Makarios Temmuz 1974’ün başlarında Yunanistan Cumhurbaşkanı’na Yunan askerlerin adadan çekilmesi ve kendisine düzenlenen suikast planlarının son bulmasını istedi. 3-5 Temmuz tarihlerinde ise asker ile polisler ada üzerinde birbirleri ile çatışmaya başladı. Makarios bunun arkasında cunta yönetiminin olduğunu iddia etti ve bu olayların son bulmasını istedi. Yunan Cuntası, Makarios’un bu açıklamaları nedeniyle 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği’ne bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa’daki Başkanlık Sarayı’nı bastı, fakat sarayın önceden basılacağı yönünde istihbarat alan Makarios Baf’a kaçtı. Bir helikopter, Ağrotur’daki İngiltere Üssü’nden Makarios’u Londra’ya götürdü.
EOKA lideri Nikos Sampson yeni hükümetin geçici devlet başkanı olarak dünyaya ilan edildi. Ertesi gün başkanlık yetkileri kullanılarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti ilan edildi. Emperyalizm ve işbirlikçilerinin Kıbrıs üzerinde oynadıkları oyunlar artık zirve yapmış. Ada hakları birbirine düşman hale getirilmişti. Bu gelişmeler üzerinden Bülent Ecevit Başbakanlığındaki Türk Hükümeti 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Garanti Antlaşması’nın garantör devlet olarak Türkiye’ye verdiği müdahale hakkını kullanmadan önce diğer bir garantör devlet olan İngiltere’nin yetkilileriyle görüşerek birlikte hareket etmek üzere girişimde bulundu. İngiltere kabul etmezse Türkiye’nin yalnız başına hareket etmesi, görüşmeler sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazırlık yapması kararlaştırıldı. Artık fitil ateşlenmişti. 20 Temmuz 1974’te Ada’ya çıkartma yaptı. Bu gelişmelere bağlı olarak Yunanistan’da albaylar cuntası yönetimi sivillere devretme kararı aldı ve yönetimden çekildi.
BM Güvenlik Konseyi tarafları görüşmeye çağırdı. Cenevre’de 25 Temmuz 1974 tarihinde toplanan Konferans sonucunda 30 Temmuz 1974 tarihinde İngiltere, Yunanistan ve Türkiye dışişleri bakanlığının imzaladığı protokole göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türk ve Rum olmak üzere iki otonom idarenin mevcut olduğunu kabul edilmiş oldu. 8 Ağustos 1974 tarihindeki 2. Cenevre Konferansı’nda Türkiye “Coğrafi esaslara dayalı federatif bir devlet “ önerisinde bulundu: Yunanistan bu öneriyi kabul etmedi. Konferans 14 Ağustosta bir sonuç alınamadan dağıldı. Birkaç saat sonra Türkiye ikinci bir saldırı başlatarak bu kez fiili bir işgali başlatmış oldu. Birleşmiş Milletler’e göre Kıbrıs Cumhuriyeti adanın tek hâkimidir ve Güvenlik Konseyinin yayımladığı 550 sayılı kararla KKTC’nin Birleşmiş Milletler üyesi devletlerce tanınmamasını istemiştir. Birleşmiş Milletler’e göre Türk askeri adada işgalcidir ve buraları uluslararası herhangi bir anlaşmaya bağlı olmaksızın işgal etmiştir.

Ancak “gelecekleri” kendi iradelerinin dışındaki garantörler, emperyalistler tarafından çizilen sınırların, antlaşmaların, Ada halkları için bir anlam ifade etmediğinin altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Gerek Türkiye gerekse Yunanistan burjuvazisi sıkı sıkıya bağlı oldukları emperyalistlerin Ortadoğu planlarının önemli bir parçası olan bu küçük adadaki varlıklarını güvence altına almak için şövenist politikaları çerçevesinde, adanın demografik yapısını bozulması, bir kara para aklama cenneti olmasının sağlanması, ilerici güçlerin ezilmesi gibi uygulamalarını devreye sokmuşlardır. Bunda şimdilik bir başarı elde ettiklerini söyleyebiliriz.
Bütün bu altüst oluşların sonucunda bugün Kuzeyde sadece Türkiye tarafından tanınan “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” , güneyde ise resmi “Kıbrıs Cumhuriyeti “ var oldu. Ada halkları arasındaki ilişkiler “arkadan dolanma” şeklinde devam etmekte, garip ve karmaşık “uluslar arası ilişkiler”, vatandaşlık biçimleri oluşmaktadır.

YES BE ANNEM

Yukarıda anlattığımız kısa tarihçe içinde sömürgecilik ve devamında Emperyalizmin Kıbrıs üzerindeki planlarının ağırlığını görmek mümkündür. Bunları pekiştiren ve bugün bölünmüş ve geleceksizleştirmeye çalışılan Ada’nın artık bir tamamen bir emperyalist üs olarak tasarlandığı bir yönelim olarak Avrupa Birliği konusuna da kısaca değinmek gerekiyor. Bu çerçevede ilk adım BM eski genel sekreteri Kofi Annan’dan geldi. Annan Planı olarak adlandırılan bu projeye göre Kıbrıs adasının İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının bağımsız ve federal nitelikte bir devlet olacak şekilde birleştirilmesini öngörülüyordu. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı. Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları 10 ayda bir Türkler ve Rumlar arasında el değişecekti. Nisan 2004’te adanın kuzey ve güneyinde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafında “Yes be Annem” sloganıyla % 64,91 oranında kabul edilmiş; Rum oyları ise % 75,38’i hayır çıkarak reddedilmişti. 1990 yılında Güney Kıbrıs’ta bulunan “Kıbrıs Cumhuriyeti” Avrupa Birliği üyeliği için başvurmuştu. Referandumla sağlanmaya çalışılan “birlik” sağlanamasa da 2004 yılı 1 Mayıs’ında bu başvuru kabul edilerek Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesi oldu.
Bugüne dair gelişmeler bu yazı kapsamını aşacak şekilde esas olarak Ortadoğu, Doğu Akdeniz, emperyalizmin hamleleri, NATO’nun varlığını da, kapsayan geniş bir perspektifle değerlendirilmelidir.

Ancak söylemek gerekir ki; Kıbrıslı emekçilerin Emperyalistler ve işbirlikçilerinin küçük adadaki büyük oyunlarını bozmadan “çözümsüzlük çözüm” dür durumu devam edecektir.