Şeriat nedir?

İşin aslı, tarihi ve toplumsal gerçeği şudur: Şeriat denilen toplumsal kurallar, İslamiyet öncesine dayanır. Şeriat, eski köleci toplumsal düzenin kurallarından başka bir şey değildir. Herkes Hamurabi yasalarına baksın, şeriat kurallarının kaynağını ve aynısını görecektir. İslam öncesi Ortadoğu halklarının tarihine baksın, şeriatın nereden geldiğini görecektir.

Şeriat, dinin emrettiği kurallar mıdır?

Bu soruya dinci, İslamcı, irticacı “Dinin emrettiği kurallar, aynı zamanda tanrının koyduğu kurallar değil midir?” Sorusuyla yanıt verir, şeriatı böyle savunur.

Örneğin onlar “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ni de ya da anayasa metinlerini de beğenmezler. Çünkü onları beşerin yazdığı metinler diye hakir görürler, şeriat kurallarının yanında yok hükmünde sayarlar. Laikliği örneğin beşer getirmiştir, ancak şeriat kurallarını ilahi sayarlar. O yüzden “Anayasaya evet diyorsun da şeriat kurallarına nasıl hayır dersin” diye şaşkınlık geçirirler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açık açık şeriatı savunmuştur. Dini kurallara şeriat diyerek, şeriat eşittir İslam diyerek, ortalama bir dinci yaklaşımı sergilemiştir. Erdoğan, büyük bir yanlış yapmıştır. Yobazlığı, irticayı, Taliban zihniyetini, İran yobazlığını, IŞİD kafasını meşrulaştırmıştır! Laik bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, anayasal suç işlemiş, anayasaya aykırı davranış ve tutum içinde bulunmuştur.

Şeriatın doğrudan din ile eşitlenemeyeceğini söyleyen İlahiyatçının sesi ise duyulmuyor. Ama tarikatçıların, Hizbullahçıların, siyasi İslamcıların sesi çok çıkıyor!

Hadi laikliği ve şeriat denilen olgunun tarihsel yerini bir tarafa bırakalım; hangi dini kuralların geçerli olduğunda bugün dinciler arasında bile ortaklaşma yok iken, dini kuralları kimin koyduğuna, bu konuda kimin söz sahibi olduğuna kim karar veriyor?

Taliban’ın mı, İhvancıların mı, İran mollarının mı, El Kaide’nin mi, IŞİD’in mi kuralları geçerli olan? Yoksa mezheplerin mi? Şafii kurallar başka, Hanifi kurallar başka değil mi? Tarikatlar başka başka değil mi? Nakşilerinki mi, kadirilerin mi, nurcuların mı… Fethullah Gülen mi yoksa Cübbeli Ahmet mi? Hangi İslam, hangi din, hangi kural, hangi kelam, hangi hadis geçerli?

Yoksa hepsi mi? Yoksa şeriat denilen şey mollaların, Talibancıların, İŞİD’cilerin zihniyeti olmasın!

Bugün din adına şeriat dediğiniz kuralları dayatırsanız, işte bu teokratik devlet talebinden başka bir şey değildir!

İşin aslı, tarihi ve toplumsal gerçeği şudur: Şeriat denilen toplumsal kurallar, İslamiyet öncesine dayanır. Şeriat, eski köleci toplumsal düzenin kurallarından başka bir şey değildir. Herkes Hamurabi yasalarına baksın, şeriat kurallarının kaynağını ve aynısını görecektir. İslam öncesi Ortadoğu halklarının tarihine baksın, şeriatın nereden geldiğini görecektir.

Şeriat bu yüzden gericilik, çağdışılık ve insan haklarına tezatlıktır!

Şeriat Taliban rejimidir, İran’da kadınları coplatan molla rejimidir, kafa kesen IŞİD vahşeti ve El Kaide terörüdür. Kadınları okula göndermeyen, kadınları köle olarak gören, müziği yasaklayan, köleciliği savunan çağdışı bir yobazlıktan başka bir şey değildir şeriat…

İslam öncesi Ortadoğu Arap halklarının gerici köleci toplum kurallarını bugün dini emir diye bizlere dayatanlara hayır!

Bugün ülkemizin sokaklarına “Yaşasın şeriat” pankartları asılıyor. Diyarbakır surlarına, Konya sokaklarına…

Yoksulluk, işsizlik, açlık, adaletsizlik, çürüme, Amerikancılık, İsrailcilik almış başını gidiyor. İşte şeriat pankartları bu gerçeklerin üzerini örtüyor!

Herkes bilmelidir ki bu ülkenin ilerici birikimi karanlığınıza boyun eğmeyecektir.

Şeriata, faşizme, karanlığa karşı laik Türkiye!

Not: Laiklik Meclisi tarafından çağrısı yapılan 3 Mart Ankara buluşması, ülkemizin aydınlık yarınları adına ve laiklik mücadelesi için önemli bir başlangıç olacaktır.