Laiklik Meclisi'nden baro seçimlerinde aday olan avukatlara açık çağrı

Laiklik Meclisi'nden baro genel kurullarına yönelik yapılan açıklamada "aday olan avukatların karşı devrim sürecinin son hamlesi olarak laikliğin tasfiyesini hedefleyen “yeni anayasa” girişimine karşı tavizsiz bir duruş sergileyeceklerini ve laiklik mücadelesine koşulsuz destek vereceklerini kamuoyuna ve genel kurullarında açık olarak deklare etmelerini diliyor ve bekliyoruz" ifadeleri kullanıldı.

Laiklik Meclisi'nden baro seçimlerinde aday olan avukatlara açık çağrı

Laiklik Meclisi, Ekim ayında düzenlenecek baro genel kurullarında aday olan avukatlara yönelik bir çağrı metni yayımladı.

Yayımlanan çağrı metninde Avukatlık Kanunu’nda yer alan “… hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak…” ifadeleri vurgulandı.

Türkiye Barolar Birliği’nin laikliğin tasfiyesine karşı bir bütün olarak karşı durması gerektiğini ifade eden açıklamada ” baroların Ekim ayında yapılacak genel kurullarında organlara aday olacak avukatların karşı devrim sürecinin son hamlesi olarak laikliğin tasfiyesini hedefleyen “yeni anayasa” girişimine karşı tavizsiz bir duruş sergileyeceklerini ve laiklik mücadelesine koşulsuz destek vereceklerini kamuoyuna ve genel kurullarında açık olarak deklare etmelerini diliyor ve bekliyoruz” denildi.

Laiklik Meclisi’nden yapılan açıklama şu şekilde:

Bilindiği üzere Avukatlık Kanunu Baroları diğer yükümlülüklerinin yanı sıra “… hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak…” amacıyla da çalışmalarını yürütmekle yükümlü tutmaktadır.

2024 yılı Ekim ayında barolar genel kurullarını toplayacak ve organlara üye seçecekler.

Türkiye Barolar Birliği Genel Kurulu da yasa gereği aralık ayında toplanarak yeni yönetimini belirleyecek.

Ülkemiz 20 yılı aşkın süredir hız kazanmış olan gerici dalganın önemli bir aşaması ile karşı karşıyadır. Bu karşı devrim sürecinin yürütücüleri hukuki, idari, siyasi ve eğitim alanları ile birlikte toplumsal yaşamın güvencesi olan laikliği ayaklar altına almakla yetinmeyip artık açık bir biçimde tasfiye etme niyetlerini ve hedeflerini de ortaya koymaktadırlar.

Bu hedef doğrultusunda esasen yasa dışı olan tarikat ve cemaatlere büyük bir itibar ve mali güç kazandırılmış, toplumsal yaşamı adeta belirler hale gelen bu yapılar devlet kademeleri ile hukuki mekanizmaların en kritik noktalarını ve eğitim alanını işgal etmiş, karar verici konuma gelmişlerdir.

Eğitim bir bütün olarak dinselleştirilmiş, yargı dini referanslarla hüküm kurar hale gelmiş, kadın erkek eşitliği reddedilerek kadınlar gericilikle kuşatılmış, çocuklar ve gençler tarikat ve cemaatlere teslim edilmiştir. Kadın cinayetleri cezasız kalırken, failler adeta ödüllendirilmektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadeleye yönelik bakış açısı ve yol haritası sunan İstanbul Sözleşmesi’nden geri adım atmış olmanın somut sonuçları ortadadır.

Medeni Yasa’nın değiştirilmesi için uzun zamandır uğraş verenler, son zamanlarda da erkek şiddetini önlemede en önemli düzenlemelerinden olan 6284 Sayılı Yasa’yı hedef almaktadır.

Bilim hurafelerle, hukuk şer’i hükümlerle, yurttaş tebaa, halk ümmet ile ikame edilmeye çalışılmaktadır.

Tüm bu gelişmelerin yanında, anayasa değişikliği önerisi de kamuoyunun önünde somut olarak durmaktadır. Bu girişim doğrudan laikliğin tasfiyesini içermekte olup, siyasi iktidarın kendi rejimini hukuksallaştırmak için gündemine aldığı bir çalışmadır.

“Yeni anayasa” girişiminin 12 Eylül Anayasasına karşı “sivil ve özgürlükçü” bir anayasa olacağı kandırmacasına karşı; bu girişimin 1923 Cumhuriyet kazanımları ile birlikte laikliğin de tasfiyesinin amaçlandığı, karşı devrimin son hamlesi olarak da yeni rejimin hukuki ve idari alt yapısının kurulmasının hedeflediği topluma anlatılmalı ve bu iktidarın “yeni anayasa” girişimi toptan reddedilmelidir.

Bu karşı devrim sürecine ve laikliğin tasfiyesine karşı hukukçulara ve barolara büyük sorumluluklar düşmektedir. Anayasanın ilk dört maddesinin, cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk devletinin, bağımsız ve tarafsız yargının, insan haklarının özü ve temeli olan laikliğin savunulması, her hukukçunun öncelikli görevidir.

Bu çerçevede barolar ve TBB, laikliğin tasfiyesine karşı bir bütün olarak karşı durmalı, bu yönde çalışmalarını ve eylemliliklerini koordineli bir şekilde artırmalıdır.

Bu nedenlerle, baroların Ekim ayında yapılacak genel kurullarında organlara aday olacak avukatların karşı devrim sürecinin son hamlesi olarak laikliğin tasfiyesini hedefleyen “yeni anayasa” girişimine karşı tavizsiz bir duruş sergileyeceklerini ve laiklik mücadelesine koşulsuz destek vereceklerini kamuoyuna ve genel kurullarında açık olarak deklare etmelerini diliyor ve bekliyoruz.