Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Liberallerin göz yaşları ve “iktidarın ekonomisi”

Reklam

2024 yılı, büyük kırılmalarla sona eriyor. Bir yandan Ortadoğu’da değişen “cephe” hatları, diğer yandan farklı coğrafyalarda yükselen “bölgesel savaş” tehditleri ile bu yılı bitiriyoruz. Tüm bu süreç içinde birçok aktör siyasete kendi bulundukları konumdan müdahale etmeye çalışıyor.

Söz konusu aktörlerin bir kısmı kapsamlı bir şekilde siyasal ve sosyal sistemin temsilciliğini üstlenirken, kimisi ise daha lokal alanlarda kalabiliyor. Kuşkusuz bugün ne siyasal iktidar ne de egemen siyasal sistem ülkemizde ve dünyada bir bütünlük arz etmiyor. Ancak egemen sınıfın çıkarları bugünkü siyasi sistemimizi büyük oranda şekillendirirken, bu aktörlerin içinde kimileri belirleyici güç olmasa da hem muhalefeti hem de iktidarı mümkün olan en az çaba ile belirleme çabası içinde. Sözünü ettiğimiz bu kesim Türkiye’de liberallerden başkası değil.

Türkiye’de genel olarak liberallerin siyaset yapma biçimine işleyen “uzaktan akıl verme” çabası yalnızca ülkemizdeki siyasal akımların toplumsal karşılıklarının gelişimi ile ilgili değildir. Gerçekten de liberaller söz konusu olduğunda genel olarak bu kesimlere damga vuran şey; siyasal sistemi “homoeconomicus” un gölgesine teslim etme arayışı içindeler. Dolaysız bir piyasa arayışı, sermayenin devlet ve siyasal sistemden mutlak ayrılığı ve    sermaye sınıfının dolaysız iktidarı arayışı, bu tiplemenin olmaz olmazı. Haliyle liberal siyasete damga vuran piyasaların mutlak ve rasyonel hükümdarlığı beklentisi siyasal sistem tarafından karşılanmayınca ya da farklı biçimde karşılanınca, liberalleri büyük bir psikolojik yıkıma sürüklüyor.

Ancak bu psikolojik yıkım işin bir tarafını oluşturuyor. Liberallerin gerçekle uzlaşmayan ve ortada kalmalarına neden olan tutumları durumun sadece bir tarafını bize gösteriyor. Liberallerin AKP ekonomisini ve dinamiklerini zaman zaman “kapitalist” bile görmeyen tutumu, onun sermaye sınıfının belli bir kesimini temsil etmesinden ileri geliyor. Halbuki bugün sermaye sınıfının bütünü açısından düşünüldüğünde piyasaların “kontrolü” ve sermaye aktarım mekanizmalarına “siyasi iktidarın” müdahalesi tam da kapitalist sistemin mantığı ile doğrudan uyumlu.

Neo-liberal dönemlerin caf caflı olduğu dönemin en büyük sloganı olan “daha az devlet, daha çok piyasa” yaklaşımı, son 20 yılda fazlasıyla aşıldı. Zaten en baştan beri işçi sınıfına saldırının bir parçası olarak başlayan bu yaklaşımın, sınıf-iktidar ve devlet arasındaki ilişkileri burjuvazi lehine bozduğu bugün biliniyor. Daha az devlet, daha az kamu yatırımını değil, kamu gücünün patronlar lehine çevrilmesidir. Zaten “daha az devlet” diyen her ülke tersine silahlı kuvvetlerini büyütmekle kalmadı, kamu elindeki ekonomik büyüklükleri de sermayeye aktardılar.

Liberallerin buradaki beklentisi ilginç bir biçimde devletin en az ekonomik faaliyete indirgeneceği bir biçimdir. Hemen hemen her ülkede benzer tepkileri gösteren bu liberal ortodoksi, sermaye-devlet ilişkilerini tersyüz ederek karşıtlık zeminine oturtmaya çalışıyor. Bunu yaparken de, Türkiye örneğinde olduğu gibi, AKP’nin ekonomi politik dinamiklerini kapitalizmin bir anomalisi olarak görmeye çaba gösteriyorlar. Bu çabanın son günlerde en çok ses getireni Gazete Oksijen’de çıkan yazılardan biri.(1)

Yazının ana fikri, yukarıda özetlediğimiz şekliyle AKP’nin yürüttüğü ekonomi-politiğin çarpık bir kapitalizm anlayışı içerdiğidir. Yazı bu fikri kanıtlamak için farklı düzeylerde kamu ekonomisinin iktidar eliyle sermayeyi nasıl “yönetmek” için kullanıldığını göster meye çalışıyor. Ancak yazıya birazcık detaylı baktığınızda verilerin dahi özensiz bir biçimde seçildiğini gösteriyor. Örneğin yazarın kamunun ekonomideki gücünü arttırdığını kamu çalışanları sayısının 2002-2007 arası 2,5 milyon kişiyken Mart 2024 itibariyle 5 milyon kişiye çıkıyor.

Gerçekten de resmi verileri incelediğinizde 2007-2024 arasında kamu çalışanı sayısının neredeyse iki katına çıktığını görüyoruz. Ancak istihdam edilen kişi sayısı da benzer bir artış gösteriyor. 2007 yılında kamunun toplam istihdam içindeki payı 14,82 iken, 2024 yılının üçüncü çeyreğinde, kamunun istihdam içinde ki payı yüzde 15,96 olarak ölçülüyor. TÜİK ve Cumhurbaşkanlığı Strateji Daire Başkanlığı verilerinden derlediğimiz grafik bize 2007-2024 arasında kamu istihdamının toplam istihdam içindeki oranının sınırlı düzeyde değişiklik gösterdiğini kanıtlıyor.

Grafik 1. 2007-2024 Kamu İstihdamının Toplam İstihdam İçindeki Payı

Verilerin biraz üzerine gittiğimizde, kamu istihdamının payının belli yıllarda oransal olarak artışının hızlanmasında iki neden olduğu görülüyor. Birincisi, geçici bir neden olarak, pandemi dönemindeki özel sektör istihdamının azalışıdır. 2020 yılında pandeminin etkisinin tepe olduğu dönemde kamunun payı yüzde 17,86’ya çıkmıştır. İkincisi ise 2017 sonrasında, bu kalıcı bir etkidir, kamuda “taşeron” olarak çalışan işçilerin uzun yıllar boyu verdiği mücadele sonucunda kazandığı “kadrolu” çalışma hakkıdır. Bu dönemde kendini yavaşça hissettiren krizin de ayak sesleri duyulduğu unutulmamalıdır. Buradan çıkan sonuç şudur:

1- Kamunun istihdam üzerindeki etkisi yıllar içerisinde ciddi bir değişiklik yaratma maktadır.

,2- Kamu istihdamını arttıran etkiler kriz ve sınıf mücadelesi koşullarıdır.

Yazımızı uzatabiliriz, ancak yer kısıtı nedeniyle bağlamak zorundayız. Gene de bir noktaya daha bakmak gerekiyor. Yazıda bahsedilen özelleştirme süreçlerine itiraz etmek çok mümkün olmasa da, sonuçları itibariyle “liberallerin” özelleştirmeleri niçin anlamadığının da kanıtı olmuş durumda. Özelleştirmeler sadece Türkiye’de değil, tüm ülkelerde kamusal ürünleri ve tekelleri sermayeye aktarırken verimlilik ve rekabet değil, sömürü veya üretim azalmasına neden olmaktadır. Elbette dünya üzerinde bu duruma karşı gelen başka türlü örnekler gösterilebilir.

Ancak Türkiye gibi ülkelerde yürütülen “şok terapisi” uygulamalarının temel amacı; bazı sektörlerin uluslararası kapitalizmin ilişkileri gereği tasfiyesi, şeker, süt ve et üretiminde olduğu gibi, bazılarında ise muazzam kârların sermayeye aktarılması, telekom da olduğu gibi, işlevini görür.

Şimdi bu iki nokta düşünüldüğünde ortaya şu sonuç çıkıyor; liberal ortodoksinin beklediği türden bir piyasa ilişkileri ya hiç var olmamaktadır, ya da var olsa da AKP türünden ekonomi politik sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. O halde bizlere de şu sonucu söylemek düşmektedir: ekonomi ve siyaset bir liberalin ağlamalarından ve gündüz düşlerinden çok daha ciddi bir iştir ve AKP’nin alternatifi “liberal” ekonomik program değil adlı adınca kamucu bir alternatiftir. Gündüz düşlerinde ısrar edenler olabilir ama bize düşen görev bu kabusu bitirmek için siyasal alternatifi büyütmektir.

Kaynak

(1) Özge Öner, Son Sosyalist Devlet(!) Yıkılmadı, Ama Ayakta da Değil, https://gazeteoksijen.com/yazarlar/oz ge-oner/son-sosyalist-devlet-yikilmadi-ama-ayakta-da-de gil-228672

*Bu yazı Yurtsever Gazetesinin 13. sayısında yayımlanmıştır.

Bu haber en son değiştirildi 19 Aralık 2024 14:33 14:33

Reklam

Önceki Haberler

Hizbullah tarafından katledilen Konca Kuriş’e ait sorgu görüntüleri ortaya çıktı

Hizbullah tarafından domuz bağı yapılarak katledilen Konca Kuriş'in esir alınıp işkenceyle çekilen sorgu kaseti çıktı.

19 Aralık 2024 18:05

Erdoğan’ın müjdesini verdiği hastane icralık oldu

Erdoğan'ın açılış tarihi verdiği ancak hâlâ açılmayan Bursa Ali Osman Sönmez Devlet Hastanesi, Dost İnşaat’ın…

19 Aralık 2024 16:39

MEB okullarda yılbaşı kutlanmasını yasakladı: Kültürel değerlere aykırı

MEB, devlet okullarında "kültürel değerlere aykırı" olduğu gerekçesiyle yılbaşı ve Noel adı altında düzenlenen kutlama…

19 Aralık 2024 16:21

Putin’den açıklama: Lenin’in naaşı gömülecek mi?

Rusya Devlet Başkanı Putin, Lenin'in naaşı hakkında yaptığı açıklamada "Eğer toplum içinde bir görüş birliği…

19 Aralık 2024 16:08

TÜRK-İŞ, asgari ücret için bugün rakam açıklayacak

Asgari ücreti belirleme çalışmaları devam ederken herhangi bir rakam talep etmemesi nedeniyle eleştirilen TÜRK-İŞ, kamuoyundan…

19 Aralık 2024 15:11

Erdoğan’dan D-8 zirvesinde Suriye mesajı: İstikrarın sağlanmasına katkı sunmaya çalışıyoruz

D-8 Zirvesi'nde konuşan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Komşuları ve kardeşleri olarak bu zorlu süreçte Suriye'de istikrarın…

19 Aralık 2024 14:38
Reklam