Yeni CHP’de süreklilik mi kopuş mu?

AKP’li yıllarla birlikte CHP’nin giderek sağa doğru genişleyen siyaseti dün “yeni CHP” adıyla, bugün ise “değişim” söylemleriyle ete kemiğe bürünmüşe benziyor. Deniz Baykal’ın “çarşaf açılımı”, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı ve bugün Özgür Özel’in Şeyh Sait üzerine yaptığı açıklamalar CHP’nin tarihsel misyonundan giderek uzaklaşmış olduğunun birer göstergesi durumundadır.

Yeni CHP’de süreklilik mi kopuş mu?

Gökmen KILIÇ

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 38. Olağan Kurultayı geçtiğimiz Kasım ayında yapıldı. Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in genel başkan adayı olduğu kurultayda kazanan taraf Özgür Özel oldu. Yeni genel başkan Özel’in CHP’de “değişim” kanadının adayı olarak kazanmasıyla birlikte Kılıçdaroğlu dönemi de kapanmış oldu. Bilenler hemen hatırlayacaktır; Deniz Baykal sonrası CHP’nin başına geçen Kılıçdaroğlu’nun seçildiği 2010 Kurultayı’nda öne çıkan slogan “Yeni CHP” olmuştu. Hatta bu tanım Kılıçdaroğlu dönemini tanımlamak için “Y-CHP” şekilde bir kavramsallaştırmayla anılıyordu. Özel’in seçilmesiyle birlikte “değişim” ve “yeni” kavramları CHP tarafından yeniden kullanılmaya başlandı.

Mukayese etmek gerekirse, Özel’in seçilmesinin Kılıçdaroğlu’nun ilk genel başkan seçildiği 2010 Kurultayı’na göre CHP kitlesinde daha az heyecan yarattığını söyleyebiliriz. Bunda CHP ve düzen muhalefetinin seçimlerden yenik olarak henüz çıkmış olmasının payı elbette yadsınamaz. Fakat başka bir neden, seçimlerden sonra ciddi tartışmalar eşliğinde kurultaya giden CHP’nin başkan adaylarının beklentilerin çok uzağında isimler olduğu ve kendi tabanlarında bile ciddi bir hayal kırıklığı yarattığı gerçeğidir. Bu tabloda, CHP’deki yenilik ve değişim söylemleri sulandırılmış argümanların ötesine geçemeyecektir.

Aday tartışmalarının CHP ve tabanı açısından bir anlamı olsa bile, bizim konumuz ve solun tarihsel mücadelesi açısından artık pek bir önemi bulunmuyor. CHP’de adı geçen diğer potansiyel adayların, sol siyasetin en dış çeperi olan “halkçılık” ve “kamuculuk” gibi kavramlara bile ne kadar uzak oldukları gerçeği ortada dururken, mevcut CHP’den sol adına olumlu bir çıkışın gelme olasılığı zaten beklenmemelidir.

1923 Cumhuriyeti’nin kurucu partisi CHP, kendi kuruluş paradigmalarından çoktan uzaklaşmış ve AKP’nin kurduğu yeni rejimin içinde kendisine bir kimlik bulma gayreti içerisine girmiş durumda. Özgür Özel dönemi de bu temel yönelimden ayrı düşünülmemelidir. CHP’de “değişim” diyenlerin CHP’si, “Yeni Türkiye” içinde kendisine yeni bir gömlek biçmek isteyenlerin konumunu tarif etmektedir. Bu konum, CHP’nin AKP’yle olan husumetine rağmen daha sağda bir pozisyon olarak görülmelidir. İlk emaresi Şeyh Sait gündemiyle ortaya çıkan “helalleşme” retoriğinin Özel dönemiyle de devam edeceği gün gibi ortadadır. CHP, silkelendikçe yaprakları dökülen bir ağaç misali, kurucu gücünden ve bulunduğu mevziiden her geçen gün uzaklaşarak, varoluş kaynaklarını kendi eliyle kurutmaktadır.

CHP NEYDİ, NE OLDU?

CHP’nin varoluş zeminini oluşturan kaynaklara bakarsak; 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve bir kurucu parti olarak CHP’nin ortaya çıkması, burjuva devrimleriyle ortaya çıkan ulus devletlerin bir sonucuydu. Cumhuriyet, yeni bir devlet biçimi olarak, saltanattan ulus devlete geçişin adı olmuştur. CHP bu dönemin kurucu siyasi aktörü olarak devrim yasalarıyla ülkeyi şekillendirmiş ve yapılan köklü dönüşümlere imza atmıştır.

CHP, 1923 yılında Halk Fırkası, 1924 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası adını alarak; “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” olarak belirlediği doktrinler üzerine kurulmuştur. 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi adının alınmasıyla “Devletçilik” ve “Devrimcilik” maddeleri de bu doktrinlere eklendi. Malum “Altı Ok” bu şekilde oluşturularak, Türkiye’nin kurucu ideolojisi halini almıştır.

CHP yıllar içinde Altı Ok’tan birinin ya da birkaçının öne çıkarıldığı dönemler yaşamıştır. Örneğin, kapitalizmin 1929 yılında yaşadığı Büyük Buhran’ın ardından devletçiliğin Altı Ok’a ilave edilmesi tesadüf sayılmamalıdır.

Milliyetçiliğin öne çıkarıldığı dönem ise dünyanın hızla İkinci Dünya Savaşı’na gittiği yıllara rastlamaktadır. Tek parti döneminin CHP’si, dünyada yükselen faşizmle birlikte milliyetçi kimliğini öne çıkararak faşizmden hallice bir rejime dönüşmüştür. Faşist iktidarların birer birer yıkılmasının ardından açılan “Irkçılık-Turancılık Davası” ise bu dönemin Türkiye ve CHP iktidarı açısından sona erdiğinin göstergesi olmuştur.

CHP, dünyadaki güç dengelerine göre en uygun pozisyonu almayı bir politik tutum olarak benimsemiş, pragmatik yönleri güçlü bir partidir. Savaş sonrası kurulan “Yeni Dünya”da NATO’ya üyelik başvurusu yapan ya da solun yükseldiği 60’lı ve 70’li yıllarda “Bu düzen değişecek” diyerek solculuğa “Halkçılık” ve “Devrimcilik” kontenjanından dahil olmaya çalışan bir CHP görmek pekâlâ mümkündür.

Ancak bu melez ve bir o kadar da pragmatik yapının bir kurucu aktör olarak bugün sınırlarına gelmiş bulunuyoruz. İttihat Terakki geleneğinden CHP’ye kadar uzanan küçük burjuva modernizminin sınıfsal rehberliği artık yakıtını tüketmiş durumdadır. Kurucu iradenin Altı Ok’unda bulunan ilkeler geçmişin vasat bir sureti olarak bile bugünün CHP’sinde kendisine yer bulamamaktadır.

YAKIN TARİHİMİZİN “YENİ” CHP’Sİ

AKP’li yıllarla birlikte CHP’nin giderek sağa doğru genişleyen siyaseti dün “yeni CHP” adıyla, bugün ise “değişim” söylemleriyle ete kemiğe bürünmüşe benziyor. Deniz Baykal’ın “çarşaf açılımı”, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” çağrısı ve bugün Özgür Özel’in Şeyh Sait üzerine yaptığı açıklamalar CHP’nin tarihsel misyonundan giderek uzaklaşmış olduğunun birer göstergesi durumundadır.

Programında bulunan Altı Ok’un içinde laiklik bulunan ama reel-politik alana gelince “helalleşme” adı altında laikliğin es geçilmesi bugünün CHP’si tarafından mazur görülmektedir. Mesele işçi ve emekçilerin meydanlarda haklarını aramaya geldiğinde “AKP’nin işine yarar” diyerek sokağın değil sandığın işaret edilmesi de bugünün CHP’sinde belirleyicidir.

AKP’nin karşısına her fırsatta daha sağcı adaylarla çıkma stratejisini koyan da bugünün CHP’si olmuştur. Saadet, Deva ve Gelecek gibi silme sağcı partilere onlarca milletvekilliği sunan CHP’nin yeni genel başkanı Özel tarafında da eleştiriliyor olması, verilen vekil sayılarına yapılan itirazdan ibarettir. Yoksa Özel’in Mart ayında yapılacak yerel seçimlere daha sol adaylarla katılacağı hiç kimse tarafından beklenmemektedir. Özgür Özel’in bu açıdan Kılıçdaroğlu’nun açtığı yoldan ilerleyeceği kuşku götürmez bir gerçektir.

CHP bugün, Cumhuriyet’in korunması gereken değerlerinin etrafından dolanan bir parti konumundadır. Laiklik, devletçilik, halkçılık ve devrimcilik gibi başlıklar adım adım gerçekleştirilen karşı devrimle birlikte terk edilirken, Türkiye’de Cumhuriyet’in ilerici değerleri savunabilecek bir burjuva siyasi özne kalmamıştır. CHP’nin de böyle bir özne olması beklenmemelidir. Cumhuriyet’in temsil ettiği tarihsel kazanımların korunması ve ileriye taşınması için düzen içine değil düzen dışına bakılmalıdır.