Ortadoğu nerenin “orta”sı?
17-08-2024 12:24Gazze’de yaşanan katliamları, Filistin halkını yurtsuzlaştırma çabalarını Büyük Ortadoğu Projesi’nden ayrı değerlendirmemek ve başta ABD olmak üzere emperyalizmin politikalarının bir sonucu olarak görmek gerekiyor
Hikmet Yaman
Ortadoğu terimi ilk kez 1902 yılında Amerikalı tarihçi Amiral Sir Alfred Thayer Mahan tarafından kullanılır. Mahan, bu kavramla Arap yarımadası ile Hindistan arasındaki bölgeyi kastetmişti. Bölgeye dair “akademik çalışmalar” yapan Lavrence Davidson, Ortadoğu’yu “İslam dini çerçevesinde oluşan bir jeopolitik birim” olarak tanımlar. Winston Churchill bu kavrama Osmanlı egemenliğindeki Arnavutluk ve Balkanları da katar.1930’larda İngiliz emperyalizminin denetimindeki bölgeyi, iki sömürge merkezine göre ayırır. Hava kuvvetleri komutanlıklarından biri Irak’taydı, burası “Ortadoğu”, Mısır’da olana da “Yakındoğu” komutanlığı olarak adlandırılır. Böylece Kuzey Afrika, Sudan ve Somali bu sınırlara dahil edildi. Savaştan sonra sınırlar Libya’dan Afganistan’a kadar uzatıldı. Haritaları masa üstünde çizildiği için bir bölgeyi dahil etmek veya çıkarmak kolaydı. Örneğin bölgeye dair yapılan başka bir “değerlendirme” ile Somali çıkarıldı.
1950’li yılların sonlarına dek Ortadoğu coğrafyası ve Arap toplumları İngiliz ve Fransız ürünü olan bu manda ve himaye rejimlerinin yönetiminde yaşamak durumunda kalmışlardır. Mısır, İngiliz himayesinin önemli noktalarından biri olarak varlığını sürdürmüş; 1936 yılındaki anlaşma ile İngilizlerden bağımsızlığını kazanmışsa da toprakları üzerindeki İngiliz askeri varlığı devam etmiştir. Bunun bir karşılığı olarak 1937’de Londra’nın uluslararası teşviki ile Milletler Cemiyeti üyesi olmuştur. Bütün bunlara rağmen 1936 anlaşmasının gerçek anlamda bir bağımsızlık sağlamadığı görülmüştür. Cemal Abdül Nasır ve arkadaşlarının 1952 Temmuz’unda gerçekleştirdikleri bir darbe ile ülkede yönetimi ele geçirmeleri ve 1956’da yaşanan Süveyş Krizi ile sonuçlanan İngiliz varlığından bağımsızlaşma süreci aynı zamanda İngiltere’nin Ortadoğu’daki egemenliğinin de sona erdiğini ilan etmiştir.
Emperyalizmin bölgeden elini asla çekmediği ise bugün yaşananlar ile görülmektedir.
BOP’UN SIRLARI
Emperyalistlerin Ortadoğu coğrafyasına sadece isimler vermek, haritalarını yeniden ve yenide çizmekle yetin(e)meyeceği açıktır. ABD başkanlarından Goerge W. Bush bu kez İran, Türkiye, Afganistan ve Pakistan’ı da içine alan bir kavramı ortaya atar. “Büyük Ortadoğu” … Kavramın bir coğrafi tanımlamadan çok öte bir içerik taşıdığı bir” emperyalist proje” olarak tasarlandığını bilmemiz gerekir. ABD’de “Neo-Con” adı verilen “Yeni Muhafazakâr”ların hazırladıkları “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” (The Project for the New American Century-PNAC) etkili bir biçimde uygulamaya konuluyordu. Bu proje, en başta Başkan Yardımcısı Cheney olmak üzere, eski Savunma Bakanı Rumsfeld, P. Wolfowitz, W. Bennett, Z. Khalilzad, R. Perle, Holbrooke gibi Bush yönetiminin en önemli kişileri tarafından hazırlanmıştı.
Gelgitler yaşasa da içeriği kimi zaman değiştirilse de (örneğin projenin mali yükü meselesi gibi) bu projeye eş başkanlıkta fazlasıyla heveskâr olan Türkiye ve Afganistan, Irak, Yemen, Ürdün, Bahreyn, Cezayir mali destek vereceklerin i açıklamışlardı. “Gelecek Forumu” adı altında bir mekanizma ve bu mekanizma kapsamında Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için oluşturulacak “Demokrasi Yardım Diyaloğu”‘nun eş başkanlığını, Türkiye, İtalya ve Yemen’in yürüteceğine dair karar alınmıştır. Projenin geleceği için bu dönemde çalışmalarını hızlandıran Amerika Birleşik Devletleri, BOP gündemini 28-29 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul’da yapılan NATO zirvesine taşımıştır.
Dünyanın kullanılabilir petrol rezervlerinin yüzde 68’i ve doğal gazın yüzde 41’i Ortadoğu’da bulunuyor. İlk bakışta ABD ‘nin bu petrole gözünü diktiği söylenebilir. Ancak ABD petrol ihtiyacının küçük bir bölümünü bu bölgeden karşılıyor. Peki, buradaki planların “sırrı” nedir? Batı emperyalizmi ve Japonya petrol ihtiyacının neredeyse tümünü buradan karşılıyor. ABD için diğer “rakip” emperyalistlere karşı üstünlük kurması için buradaki vananın başında olmak istediğinden söz edebiliriz. “BOP eş başkanıyım” diyen Erdoğan ve AKP iktidarı bu kapışmada yer tutmak için oldukça heveskâr hamleler yaptı. Yapmaya da devam ediyor.
İSRAİL, AZERBAYCAN, KIBRIS
BOP’un temel amacı, “Ortadoğu’yu dönüştürerek küresel pazara açma, batı demokrasi standartlarına ulaştırma, terörizmle mücadele ve ılımlı İslâm projesiyle bölgeyi yaşanabilir bir bölge haline getirme” olarak pazarlanıyor. Bulunduğu coğrafyayı kan gölüne çeviren İsrail de bu kapsamda emperyalizmin en önemli partneridir. 2001 ile 2024 yılları arasındaki gelişmelere bakıldığı zaman bu projenin başladığı tarihten günümüze bölgede dengelerin değiştiği, işgal, kan ve gözyaşının eksik olmadığı görülecektir. Gazze’de yaşanan katliamları, Filistin halkını yurtsuzlaştırma çabalarını Büyük Ortadoğu Projesi’nden ayrı değerlendirmemek ve başta ABD olmak üzere emperyalizmin politikalarının bir sonucu olarak görmek gerekiyor.
Bugün İsrail’e “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız “diyerek efelenen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021 tarihli bir demecinde “Filistin konusundaki görüş ayrılıklarımıza rağmen, İsrail ile ekonomi, ticaret ve turizm alanındaki ilişkilerimiz, kendi mecrasında ilerlemektedir. İsrail’in barış çabaları bağlamında samimi ve yapıcı bir tutum sergilemesi hiç kuşkusuz normalleşme sürecine katkıda bulunacaktır.” Demişti. İsrail’le ticari ilişkiler konusunda her gün yeni bir şey ifşa olurken bu tarz çıkışların da bir önemi yok elbette. Karabağ’a ise nasıl girildiği ise gireriz dediği İsrail’i açıktan destekleyen Azerbaycan’ın Savunma Bakanlığı tarafından yalanlandı. Azerbaycan 1991 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde onu ilk tanıyan ülke Türkiye olurken ikinci tanıyan ülke ise İsrail olmuştu. İsrail 1993 yılında Bakü’de büyükelçiliğini açtı. İsrail için İlham Aliyev’in “İlişkilerimiz buzdağına benzer, göründüğünden çok daha derindir” demişti. İsrail’in petrol talebinin yüzde 40’ı Azerbaycan tarafından sağlanıyor. Azerbaycan bu anlamda İsrail için 1973 petrol krizindeki gibi bir duruma karşı bir güvence. Azerbaycan ile İsrail arasında enerji hariç ticari ilişkilerde hayli yoğun. Bakü’nün Tel Aviv’le askeri ilişkileri de oldukça iyi Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün raporuna göre İsrail’in askeri silah ihracatının yüzde 17’si Azerbaycan’a yapılıyor. Bu konuda İsrail, Rusya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Eh mesele para olunca da “din kardeşliği” bir yere kadar…
Enerji, kapitalist/emperyalist sistemin en önemli ihtiyacı… Ortadoğu’daki petrol kadar, Akdeniz’in doğalgazı da bu bağlamda iştah kabartmaya devam ediyor. Her seçim döneminde Karadeniz’de ya da başka bir bölge de milyarlarca metreküp doğalgaz bulan, AKP iktidarının bu şakalarına(!) alışsak da Akdeniz ve dolayısıyla buradaki asıl unsur Kıbrıs. Ve elbette ki emperyalizmin buraya gözünü dikmemesi düşünülemez. Bugün fiilen ikiye bölünse de adadaki oyunlar bitmiyor. BM nezdinde tanınan ve AB üyesi olan Güneydeki Kıbrıs Cumhuriyeti, sadece Türkiye tarafından “tanınan” KKTC… Bu küçük adadaki büyük oyunlar üzerine çokça yazılıp çizildi. Şimdi ise bu oyuna İsrail ve arkasındaki ABD emperyalizmi dahil. Adanın güneyinde keşfedilen Afrodit sahasının yanı sıra, adanın münhasır ekonomik bölgesinin tamamında yapılacak aramalarla çıkarılacak doğalgaz ve petrol rezervlerinden elde edilecek gelire önemli oranda ihtiyaç duyulmaktadır. Adanın münhasır ekonomik bölgesinde önemli oranda doğalgaz rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Hatta doğalgazın yanı sıra petrol yataklarının varlığından da bahsedilmektedir. Afrodit sahasına komşu olan İsrail’in Tamar ve Leviathan sahalarında bulunan zengin petrol ve doğalgaz rezervleri, bu rezervlerin dünya piyasasına sunulması ile yakından ilgili olan dev enerji şirketlerinin iştahını kabartıyor. Keşfedilen Afrodit sahasının yanı sıra, adayı çevreleyen diğer bölgelerde de doğalgaz/petrol rezervlerinin olduğu ifade edilmektedir. Total (Fransa), ENI (İtalya), Kogas (Güney Kore), NOVATEK (Rusya) gibi dev enerji şirketleri adanın sahip olduğu rezervler ile yakından ilgileniyorlar. Kıbrıs, İsrail’in Avrupa’daki Kapısı olarak görülüyor. Vasiliko’da inşa edilecek doğalgaz sıvılaştırma (LNG) terminalinin inşa edilmesi İsrail’in Kıbrıs’a yaptığı yatırımların en önemlilerinden birisi. Euroasia Ara Bağlantı Projesi İLE. Bu proje ile İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı arasında gaz alışverişi olacak ve enerji güvenliğini sağlamaları açısından da ortaklıklarını pekiştirmiş olacakları açıklanmıştır. Bu projenin Avrupa Birliği (AB) tarafından desteklenmesi de önemli. Bu projenin enerji arzını arttıracağı gibi Rusya’ya olan gaz bağımlığını düşüreceği tahmin edilmektedir. Bu durum İsrail’in Akdeniz politikalarında daha fazla öne çıkmasını sağladığı gibi müttefiklerini de çeşitlendirmesi amacıyla önemli bir gelişmedir. İsrail-Güney Kıbrıs ilişkilerinin enerji ortaklığı yanında askeri açından da önemli ilişkileri olduğu görülüyor. Askeri açından ilişkilerde önemli olan taraflardan birini ortak eğitim faaliyetleri oluşturmaktadır. İki ülkenin hava kuvvetleri İran’a karşı da eğitim faaliyetleri ve ortak tatbikatlar yürütmüşlerdir. Sonrasında ise Güney Kıbrıs ve İsrail arasında bir deniz koridoru açılması fikri gündeme gelmiş ve bu koridor üzerinden İsrail’e yardım açılması görüşülmüştür. Bu dönemde İsrail özellikle silah sevkiyatını ise Güney Kıbrıs üzerinden karşılamakta ve ABD ve İngiltere’den getirilen askeri yardımlar, Kıbrıs’ın güneyindeki Akrotiri üssü ile Girit’teki Souda üssüne depolanmaktadır. İsrail’in mühimmat stoku azaldıkça bu üsleri kullanmakta ve kısa bir zaman içinde sevkiyatlarını gerçekleştirmektedir. Nitekim İngiltere bu üsleri, Suriye ve Yemen bölgelerine karşı saldırılarında kullanmıştır. İsrail ile hava savunma sistemi noktasında “Iron Dome” anlaşması yapılmıştır. Ayrıca İsrail ile Tanksavar Füze alımı noktasında da anlaşmaları bulunmaktadır. ABD’nin de Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldırması sonrasında daha fazla sevkiyat burada toplanmaktadır.
Sonuç olarak projeli ya da projesiz emperyalizm ve işbirlikçileri çok büyük bir coğrafyada kanlı elleriyle tıkınmaya devam ediyorlar.
Boğazlarına dizmek de bizim işimiz.