Hilafetçinin hezeyanları
Hilafet özlemiyle yatıp kalkanlara şu soruyu sorabiliriz: İslam devletleri ve diğer İslamcı gruplar, silah aldıkları Batılı emperyalist ülkelere cihat ilan edebilir mi?
İstanbul’da TÜGVA öncülüğünde gerçekleşen “Şehitlere rahmet, Filistin’e destek, İsrail’e lanet” yürüyüşünde açılan Tevhid bayrağı, bu kez de HÜDA PAR’ın Batman’da düzenlediği eylemde açılmış. İsrail, ABD ve diğer Batılı ülkeler protesto edilmiş, bu ülkelere karşı hilafet kurumunun ihyası istenmiş. İki atlının başında ilerlediği yürüyüş konvoyunda bütün Müslümanlara “cenk, cihat, şehadet” çağrısı yapılmış. Ne var ki ABD kapitalizmine eklemlenmiş İslam aleminde bu çağrıya karşılık verebilecek ülke bulmak çok zor. Çünkü başta Suudi Arabistan, Katar ve Mısır olmak üzere birçok İslam ülkesi, 2018-2022 yılları arasında Batılı devletlerden büyük miktarda silah ithal etmiş¹ . Ayrıca Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Kuveyt, BAE, Mısır, Suriye, Ürdün, Irak ve Umman gibi Ortadoğu ülkelerinde çok sayıda ABD üssü var² .
Emperyalizmi dize getirmek için halifelikten medet ummak tarihsel olgularla çelişiyor. Anımsanacağı gibi bir yanda halifeyi kaçıran İngiliz zırhlısı var; diğer yanda Bandırma Vapuru…
Bir yanda 6. Filo’yu kıble yapıp namaza duranlar var; diğer yanda bağımsız Türkiye uğruna can veren Deniz’ler, Mahir’ler…
Bir yanda Mavi Marmara gemisinde ölenler için “giderken bana mı sordunuz” diyenler var; diğer yanda mazlum halklarla dayanışmak için Filistin’e giden devrimciler…
Yani, emperyalizmle işbirliği içinde olanlarla emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı verenleri birbirinden mutlaka ayırmak gerekiyor.
Hilafet özlemiyle yatıp kalkanlara şu soruyu sorabiliriz: İslam devletleri ve diğer İslamcı gruplar, silah aldıkları Batılı emperyalist ülkelere cihat ilan edebilir mi?
Edemeyecekleri çok açık. Bu yüzden kimi İslamcı gruplar namluyu en kolay ulaşabildikleri hedefe, yani mezhebi, meşrebi farklı olan din kardeşlerine çeviriyor. Bunların peşinden giden kandırılmış güruh, savaş baronlarına hizmet ettiğini bilmiyor. Batılı emperyalist ülkelerin çıkarları için din kardeşleriyle cenk ediyor.
Gerçekte günümüzün savaşları statükoyu sürdürmek için yapılan danışıklı dövüş gibi. İnsanda kurmaca duygusu uyandıran savaşlar zamana yayılarak normalleştiriliyor. Mazlum halklar kimin dost, kimin düşman olduğunu anlamadan ölüyor. Öl emri veren liderler ise kılını kıpırdatmadan yıllarca aynı koltukta oturabiliyor. Savaş ekonomisi kan içmeye doymak bilmiyor.
GERİCİ TAHRİK
Filistin’e destek bahanesiyle sokağa çıkıp Cumhuriyet’e yönelik hezeyanlarını kusan Türkiye’deki hilafetçiler, kendilerine benzemeyen milyonlarca insanımıza adeta meydan okuyor. Cumhuriyet’e ve anayasal düzene sahip çıkmak niyetiyle tepki gösterenler ise halkı kin ve nefrete tahrik etmek savıyla tutuklanıyor. Oysa halkı kin ve nefrete tahrik eden İslamcı fanatiklerin ta kendileridir.
Çağdaş dünyada muhalifler iktidara seslerini duyurmak için sokağa çıkarken bizde iktidar ortakları sokaklarda gövde gösterisi yapıyor. Kuşkusuz dünyanın bir çok ülkesinde sokağa çıkan barış yanlıları Filistin halkının yanında yer alıyor; İsrail Hükümeti’ni protesto ediyor. Ne var ki hiç bir uygar insan çözüm için halka “cenk, cihat, şehadet” gibi şiddeti ve ölümü kutsayan çağrılar yapmıyor.
Erdoğan geçtiğimiz günlerde milletin Atatürk’le sorunu olmadığını söyleyerek doğru bir saptama yaptı. Zaten Atatürk’le sorunu olanlar, millet olmak yerine ümmet kalmayı tercih eden gericilerdir. Bunların en belirgin özelliği, değiştiremeyecekleri tarihsel olgularla ve şahsiyetlerle kavga etmektir. Örneğin Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk rozeti takmayan subay da, Atatürk tişörtüne yasak getiren Suudi yetkililer de aynı özelliğe sahiptir. Ne var ki Erdoğan oy uğruna tarikat müridi subayları, petro-dolarlar uğruna da Suudi yetkilileri hoş tutmaya çalışıyor. Bir yandan da Atatürk’ü sahiplenen Cumhuriyetçileri yatıştırmaya çalışıyor. Böylesi ilkesiz bir siyasal tutumu denge politikası olarak adlandırmak ayıp olur!
FELAKETİ ÖNLEMELİYİZ
Kürtçü-İslamcı olarak bilinen HÜDA PAR, söylem ve eylemleriyle kamuoyunda tepkiye neden oluyor. İktidar ortaklığından kaynaklanan bu şımarık tavır sürerse devletin silahlı kuvvetleri ve güvenlik güçleri bünyesinde huzursuzluklar artabilir. Toplumdaki kutuplaşmanın bu kurumlara yansıması ülkeyi felakete sürükler. Laiklik Meclisi, etkin tavrıyla böyle bir felaketin önlenmesi için halkı uyarma sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Laiklik ilkesi özelinde anayasayı çiğnetmemek için tüm ilerici kesimlere işbirliği çağrısı yaparken dolaylı olarak da iktidarı duyarlı olmaya ve sorumlu davranmaya davet ediyor.
Bu tehlikeli gidişatı durduracak biricik yol, siyasal iktidarın mevcut anayasaya ve yasalara bağlı olduğunu tüm kamuoyuna ilan etmesi ve bu yönde somut adımlar atmasıdır. Ne yazık ki Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği kararın Yargıtay tarafından tanınmaması hukuk devletinin iflas ettiğini gösteriyor. İktidarın ortaklarıyla birlikte anayasal düzeni yok sayan tavırları kaotik bir ortamın kapısını aralıyor. Ortadoğu’da iç savaşlarla parçalanan ülkelerden ibret almanın şimdi tam zamanıdır.
Pir Sultan’dan esinle söylersek, yok oluruz düşersek aymazlığa; baykuşa gün doğar, konar viranlığa!
NOTLAR
- https://www.sipri.org/media/press-release/2023/surge-arms-imports-europe-while-us-dominance-global-arms-trade-increases
- https://www.timeturk.com/dunya/abd-ortadogu-daki-uslerini-guclendiriyor-hangi-ulkede-kac-abd-ussu-var/haber-1776641