Bir mirasın izinde: Lenin'in mirası ve sınıf uzlaşmazlığı

Bir mirasın izinde: Lenin'in mirası ve sınıf uzlaşmazlığı

22-01-2024 19:51

Öncü rolün üstlenilmesi, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi yolunda burjuvaziyi her daim karşısına alması ile mümkündür. Bu anlayış dışındaki hiçbir çizgi mutlaklaştırılamaz.

İlker Demirer

Ekim Devrimi’nin mimarı, sosyalizm mücadelesinin “kutup yıldızı” olan Vladimir İlyiç Ulyanov’un ölümünün ardından tam bir asır geçti. İlyiç’in mücadelesini verdiği ve tüm hayatını adadığı devrimin bıraktığı izler hala tüm dünyayı sarsmaya devam ediyor. 20.yüzyılın en büyük devriminin teşkil edilmesinde birinci rol oynayan İlyiç’in bugüne bıraktığı sayısız eser bulunuyor. Bu eserlerin ayrıntılı incelemesine geçmeyeceğiz ve bir “Lenin arkeolojisi” yaratmaya çalışmayacağız.

Tarihteki pek çok büyük liderin, daha sonradan gördüğümüz “mistik bir ilahlaştırılmasına” da başvurmayacağız. Ancak hiç kuşkusuz tarihteki bu pek ender görülen öncülüğün bugüne bıraktığı bazı derslere de sahip çıkmaya ihtiyaç var. 21.yüzyılın ilk çeyreği tamamlanırken aynı iddiaya sahip olanlar olarak Lenin’in mücadelesini bugüne uyarlaması bir tarihsel zorunluluktur. Dolayısıyla da bugün bir mirasın izinde ısrar edenlerin sadece tarihsel bir figürün başarılarını öne çıkaran seçici bir gözle Lenin’i kavraması yetmez. Bize esas gerekli olan görünenin ardındakini açığa çıkarmak, Lenin’in düşüncesinin bütünlüklü bir çerçevesini sunabilmektir.

Kuşku yok ki; bu tür çabalar ne ilk ne de son olacak. Lenin külliyatını doya doya inceleyenlerden, Lenin’in düşüncesini genel hatlarıyla çizmeye çalışanlara kadar çok geniş perspektifte bu konu incelendi. Biz bu yazıyı hazırlarken, Lenin’in düşüncesinin bir ya da birkaç parçasını öne çıkarmayı değil, bu düşüncenin anlamlı özüne varmaya çabalıyoruz. Bu çabanın bizi, Lenin’in gerek kendi dönemindeki çalışmaları gerekse de günümüze gelen düşünce parçalarında işçi sınıfının kurtuluşu yolunda devrim arayışına götüreceği şüphesizdir. Ancak bu devrimin, salt bir hareket düzleminde kavranması mümkün değildir.

Lenin’i kendi çağdaşlarından, Luxemburg, Troçki ve Liebknecht gibi kendi cephesinde olanlardan, Bernstein, Kautksy ve Plehanov gibi bazılarının kendi cephesinden reformist hareketin cephesine kayanlara kadar, ayıran en önemli özellik devrim sorununun aynı zamanda bir iktidar sorunu olarak kavranmasıdır. Lenin’i çağdaşlarından ayıran özelliklerin başında iktidar perspektifini her dönemin kendisine uyarlama becerisi ve bu beceriyi Marksizm’in en temel dünyayı kavrama biçimi olan “uzlaşmaz karşıtlık” düzleminde ele almış olmasıdır. Bu nedenle Lenin’in düşüncesi, hem kendi tilmizlerinden hem de çağdaşlarından ayıran en önemli özelliği kavranabilmiş olur; “devrimci teori olmadan, devrimci pratik olmaz!”

Sınıf uzlaşmazlığına giden üç evre ve esin kaynakları

Lenin’in düşüncesinin izinde devam eden herkesin ezbere bildiği bu formülasyonun esas özünün bugüne yansıması vazgeçilmez bir sınıf uzlaşmazlığı olmuştur. Lenin’in kendi dönemindeki tanıklarının ve en yakınlarının ifadesiyle, onun vazgeçilmez uzlaşmazlığı ve titizliği bunaltıcı olsa da, çoğu zaman bunun sosyalizm mücadelesinin önünü açtığı, en zorlu dönemlerde hareketi ayakta tutan bir motivasyon sağladığını bugün biliyoruz. Öte yandan, bu özelliklerin tek bir kişinin üstün yanlarını tariflediğini iddia edersek yanılmış oluruz. Lenin’in düşüncesinin oluşumundaki evreler ve bilimsel sosyalizmin kılavuzluğu, bu uzlaşmazlığın temelini oluşturmaktadır.

Her şeyden öte, Lenin’in kendi döneminde de belirttiği gibi Rusya’da devrimci mücadelenin esin kaynakları olan ve Herzen ile birlikte başlayan evrenin, üç ayrı aşamadan geçerek kendilerine geldikleri açıkça ifade edilmektedir. 1820’deki Dekabristlerin (Aralıkçılar) ayaklanması ile başlayan süreç Herzen‘i ve Rus Narodnizmini (Halkçı-Devimcilik) doğurmuştu, ikinci evre Çernişevski ve Narodnaya Volya (Halkın İradesi)’nın önünü açmıştı. (1) Lenin’in kendi dönemini ve 1905 ile başlayan devrimci süreci üçüncü evre olarak görüyor ve işçi sınıfı hareketinin “zafere” ulaşacağını düşünüyordu. (2)

Gerçekten de Lenin’in düşüncesini doğuran etkenlerden bir tanesi Rusya’daki devrimci hareketin geçirdiği aşamalardır. Ancak Lenin’in düşüncesini evrensel hale dönüştüren, gene etkileri 19.yüzyılın ilk yarısında başlayan sınıf mücadelelerinin Rusya kıyılarına vurmasıdır. 1820’lerde başlayan, 1870’lere doğru Batı Avrupa’da doruğa ulaşan, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin en büyük doğumu bilimsel sosyalizmin ve onun evrensel düşüncesi olan Marksizm olmuştu.

Marksizm’in etkileri her ne kadar 19.yüzyılın ikinci yarısının sonlarına kadar Rusya’ya varmasa da, Rusya’da 1860’larda Pyotr Alekseyev ile başlayan Stephan Halturin ile devam eden “doğal işçi önderleri” kuşağının “uzlaşmaz bir karşıtlık olarak sınıf mücadelesini” kavraması, Lenin’in de içinde bulunacağı 1890’lar kuşağına önemli bir miras bırakmıştı(3) Bu mirasın zenginliklerinin kavranmasında Lenin önemli bir rol oynamış olsa da, bu açıdan Rusya’da ilk değildir. Rusya’da 1870’lerden itibaren başlayarak gelişen çeşitli akımlar ve öncü gruplar temel bir soruna yanıt aramaya çalışmıştır: Rusya’da siyasal baskı ve gericilikle (otokrasi), Rusya’nın ihtiyaç duyduğu gelişim yolu arasındaki açı nasıl kapanır?

Burada iki temel fikir öne çıkmıştır; birincisi ve yaygın olanı; Rusya’nın özgünlüklerini öne çıkaran Narodnik hareket, kapitalist gelişim yasalarının evrenselliğini ıskalamış ve yarı otantik bir gelişimi Rusya’nın önüne koymuştur. İkincisi ise; ileride Lenin’in Ne yapmalı da dar görüşlü bir devrimci olarak resmettiği ve akıbetini “trajedi” olarak andığı Tkaçev’in ve onun dar çevresinde toplanan devrimci grubun çizdiği “aşamasız devrimci strateji” ikincidir. Tkaçev ve devamcılarına göre Rusya’da kapitalizm gelişmeden devrimci bir strateji ile iktidar ele geçirilmeli ve sosyalizm Rusya’da kurulmalıdır. Bu fikriyle kimilerine göre “İlk Bolşevik” olarak anılsa da Tkaçev, işçi sınıfı ve onun uzlaşmaz karşıtlıklarını kavramak konusunda henüz yetersizdir. (4)

Lenin kendisinden önce gelenleri nasıl aştı?

Lenin’in ve kuşağının bu yetersizlikleri bilince çıkarması, bir devrim stratejisinin parçası olarak görmeleri en önemli ayrım noktalarından biri olmuştur. Bu noktada, Marksizm’in dünya kavrayışı Lenin’e eşsiz bir teorik cephane sunmaktadır. Ancak bir noktanın daha altını çizmek gerekir; Lenin’in düşüncesinde sosyalizmin erişilmesi mümkün olmayan bir hedef olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Dahası sosyalizm için siyasi iktidarın fethedilmesi bir başlangıç noktasıdır.

Kapitalizmin devrimci bir yol ile aşılması çizgisi, kendisinden önce gelenlerin birikiminden öte, uluslararası sınıf mücadelelerine koyulan önemli ve özgün bir katkıdır. Bu katkının oluşmasında sınıf karşılıklarının düşüncenin kalkış noktasında önemli bir rol oynadığı es geçilemez. O nedenle Lenin ve sonrasındakiler düşüncenin oluşumunda sadece kendisinden öncekilerin “devamcısı” niteliğinde değil, onların da “içerip aşılması” anlamına gelmektedir.

Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi adlı ilk eserinde Lenin’in ortaya koyduğu “sınıfsal anlayış”, Ne Yapmalı’da siyaset-ideoloji-örgüt üçlüsüne dönük geliştirdiği teorinin özgün altyapısını oluşturmaktadır. Ancak Ne Yapmalı kitabından başlayarak Lenin’in oynadığı rol, artık sadece Rusya’da devrimin gelişimi ile sınırlı değildir. Uluslararası işçi sınıfı hareketinin ve bilimsel sosyalizmin 20.yüzyılda “muzaffer” olmasının önünü açan çizgi, bu nedenle evrensel diyebileceğimiz bir çizgiyi temsil etmektedir. Ancak bu düşüncenin evrenselliğinin sınırı kapitalist üretim tarzının hakim olduğu çağ için geçerlidir. Tarihin ilerlemesi çerçevesinde gelecekte bu sınırın aşılması gerekecektir. Öte yandan bu, şimdinin konusu değildir.

Lenin’in Ne Yapmalı’dan itibaren çizdiği çizgi, Marks’ın 1848 devrimlerinden ve Paris Komünü deneyiminden çıkardığı sonucun tamamlanmasıdır; işçi sınıfı bağımsız bir çizgiyi, devrimciler öncü rolü üstlenmek zorundadır. Öncü rolün üstlenilmesi, işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesi yolunda burjuvaziyi her daim karşısına alması ile mümkündür. Bu anlayış dışındaki hiçbir çizgi mutlaklaştırılamaz. O nedenle, Nisan Tezleri‘nden itibaren öne çıkarılan sosyalist devrim perspektifi, iktidarın ele geçirilmesi için sınıf uzlaşmazlığını temel almak, devrimin işçi sınıfı öncülüğü dışında yapılmasının mümkün olmadığı anlayışına dayanmaktadır.

“Gösterler Başlarken”‘in çağrısının bugüne yankısı

Şimdi bu çizginin ortaya çıktığı 100 yılın ardından şu basit gerçeklik hala karşımızda durmaktadır; kapitalizmin aşılması için işçi sınıfına, işçi sınıfının kapitalizmi aşması için öncü partiye ihtiyacı vardır. Öncü partinin en önemli rolü; uzlaşmaz sınıf karşıtlığını temel almak ve bunu iktidarın fethi için kullanmaktır. Günümüz Türkiye’sinde ve 21.yüzyılda bu görevin daha farklı unsurlarla birlikte, ittifaklar sorunu vb.., ele alınması zorunluluktur. Ancak hiçbir şey; devrimin çıkarlarından üstün olamaz. O nedenle, Lenin’in 1905 devriminin yenilgi yıllarında, devrimci hareketin silkinişinin ifadesi olan Gösterlerin Başlangıcı isimli eserde dediği gibi “iş başına yoldaşlar!” (5) Şimdi her yerde sosyalizm mücadelesinin sesini yükseltme zamanıdır.

Notlar

(1) V. I. Lenin, Tüm eserleri, c.18, s.14-15, akt. Lenin’den Anılar, N.Krupskaya, s.219, 2020, Yordam Yay., çev: Özlem Koşar

(2) a.g.e, s.219

(3) Ostrover L., Fırtına Kuşları: Rus İşçi Hareketi Tarihinden Anlatımlar, s.10, 2014, Evrensel Yay., çev: Özgür Metin Demirel

(4)  Albert L. Weeks, İlk bolşevik: Piyotr Tkaçev, s.82, 2019, çev: Osman Şişman

(5) a.g.e, s.204