Röportaj | Laiklik Meclisi üyesi Prof. Dr. Örsan Öymen: Laikliğin olmadığı bir anayasaya, anayasa bile denmez.

Dinci gericilik ve şeriat sesleri artarken laiklik saldırı ve tehlike altında. Türkiye'nin önemli başlıklarından biri olan laikliğin durumu hakkında Yurtsever olarak Laiklik Meclisi üyesi Prof. Dr. Örsan Öymen ile konuştuk.

Röportaj | Laiklik Meclisi üyesi Prof. Dr. Örsan Öymen: Laikliğin olmadığı bir anayasaya, anayasa bile denmez.

Dinci gericilik ve şeriat sesleri artarken laiklik saldırı ve tehlike altında. Türkiye’nin önemli başlıklarından biri olan laikliğin durumu hakkında Yurtsever olarak Laiklik Meclisi üyesi Prof. Dr. Örsan Öymen ile konuştuk.

“BU İLKE BU ANLAMIYLA AKP YÖNETİMİNDE AÇIK BİR BİÇİMDE İHLAL EDİLMEKTEDİR”

Yurtsever: Türkiye önemli bir dönemden geçiyor. Bu dönemin öne çıkan başlıklarından bir tanesi ise laiklik. Laikliği büyük bir saldırı ve tehlike altında olduğu bir dönemden bunun yeni bir şekle bürüneceği bir döneme doğru yol alıyoruz. İçinden geçtiğimiz bu süreci nasıl tanımlamak istersiniz?

Örsan Öymen: Türkiye Cumhuriyet’in 100. yılını doldurmuş iken cumhuriyeti kaybetmek üzereyiz. Çünkü laiklik cumhuriyetin özünde olan en temel ilkelerden birisidir ve laiklik AKP iktidarı döneminde büyük ölçüde bertaraf edilmiştir. Ana muhalefet partisi CHP’nin bir önceki yönetimi ve şimdiki yönetimi de bu konuda AKP’nin değirmenine su taşımıştır, taşımaktadır. Laikliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz, teokrasi olur; cumhuriyet olmaz, din devleti olur; halkın egemenliği olmaz, ruhban sınıfının, tarikatların ve cemaatlerin egemenliği olur.

Cumhuriyet, halk egemenliğine dayalı yönetim biçimidir. Eğitimin, siyasetin, ekonominin, adaletin ve hukukun, devlette kadrolaşmanın, turizmin, kültürün dinselleşmesi, dindar veya dinci olmayan yaşam tarzlarına ve kültürlere müdahale edilmesi, laikliğin ortadan kaldırıldığının en önemli göstergeleridir. Laiklik, dinin, devlet, siyaset, hukuk, hükümet, eğitim alanlarına karışmaması, müdahale etmemesi, devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dini inanç ve ibadet özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın da felsefi görüşünü ve yaşam tarzını güvence altına almasıdır. Bu ilke bu anlamıyla AKP yönetiminde açık bir biçimde ihlal edilmektedir.

“AKP HÜKÜMETİ ANAYASAYI İHLAL ETMEKTEDİR”

Yurtsever: AKP iktidarı laikliğin tam anlamıyla tasfiyesi için gerek yasal ve Anayasal düzlemde gerekse toplumsal alanda daha fazla adım atacak. Her geçen gün yeni bir örnekle karşı karşıya kalıyoruz. Bu anlamıyla Türkiye'nin geleceğinde bir din devleti oluşma ihtimalinden bahsedebilir miyiz?

Ö.Ö.: Anayasanın 2. maddesinde Türkiye’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu açıkça yazılıdır. Anayasanın hak ve özgürlüklerle ilgili birçok başka maddesinde de, söz konusu hakların ve özgürlüklerin, laiklik ilkesini ihlal edemeyeceği yazılıdır. Örneğin Anayasa’nın 14. Maddesi’nde şu ifade yer alır: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Anayasanın 24. maddesinde de şu yazılıdır: “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

AKP hükümeti anayasayı ihlal etmektedir ve anayasal düzeni yıkarak bir sivil darbe gerçekleştirmektedir. AKP bu sivil darbeyi ve fiili durumu pekiştirmek ve “yasal” hale getirmek, “meşrulaştırmak” için anayasa değişiklikleri yapmayı, laiklikle ilgili birçok maddeyi anayasadan çıkartmayı ve dini unsurları anayasaya sokmayı planlamaktadır. Bu konuda herkesi buradan bir kere daha uyarıyorum. Türkiye’de fiili bir din devleti ve teokratik düzen zaten büyük ölçüde kurulmuştur. Şimdi de bu sürecin tamamlanması ve “anayasal” hale getirilmesi hedeflenmektedir.

Oysa anayasa adını verdiğimiz toplum sözleşmesi, demokrasinin ve cumhuriyetin asgari ilkelerini içermek zorundadır. Laiklik de bunlardan birisidir. Laikliğin olmadığı bir anayasaya, anayasa bile denmez. Böyle bir metin olsa olsa, Padişah veya Halife fermanı olur. Demokrasi, demokrasiyi ortadan kaldırmak hakkını içermez. Seçimlerdeki, referandumlardaki veya meclisteki bir oy çokluğu da, demokrasiyi ve cumhuriyeti ortadan kaldırmayı haklı çıkartmaz. Öyle olsaydı, Adolf Hitler’in ve Nazi partisinin çok partili serbest seçimli bir düzende oy çokluğuyla faşist ve ırkçı bir diktatörlük rejimini kurmuş olmasını savunmamız gerekirdi. Oysa bunun savunulacak bir yönü yoktur. Çoğunluk öyle istiyor diye monarşiyi ve teokrasiyi yeniden kuramazsınız. Almanya tarihten ders alarak bu nedenle Nazi partisini yasaklamıştır. Türkiye’de ise demokrasiyi ortadan kaldırmayı kendisine amaç edinmiş ve bunu eylemleriyle kanıtlamış AKP adlı bir “siyasi parti”, anayasayı ve siyasi partiler yasasını umursamadan anayasaya aykırı siyaset yapabiliyor. En büyük sorun bu.

AKP, Anayasaya aykırı eylemleri nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması gereken bir örgütlenmedir. Ama Anayasa Mahkemesi de bu örgütlenme tarafından işgal edildiği ve bağımsızlığını yitirdiği için, bu kararı alabilecek bir durumda değildir. Bütün bunları daha iyi anlamak ve kavramak için laiklik ilkesinin felsefi temellerini de anlamamız gerekir. Bu konuda YouTube’da “Felsefe ve Laiklik” başlıklı 5 bölümlük, toplam yaklaşık 1 saatlik bir yayınım var. Bu yayınların tüm vatandaşlar tarafından izlenmesini özellikle öneririm. Kurucusu ve Başkanı olduğum Felsefe Sanat Bilim Derneği’nin YouTube kanalından bu yayın izlenebilir.

Yurtsever: Türkiye’nin gerici dönüşümüne karşı bir barikat oluşturmak amacıyla kurulan Laiklik Meclisi’ne siz de katıldınız. Laiklik Meclisi ve ilericilik mücadelesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Ö.Ö.: Laiklik Meclisi’nin kurulmuş olması, laikliğin önemi konusunda kamuoyunda bir bilincin geliştirilmesi açısından önemli bir adımdır. Farklı siyasi görüşlerden ve siyasi partilerden olan kişilerin, en azından laiklik ilkesi bağlamında ortak hareket etmesi son derece önemlidir. Umarım bu meclis, farklı siyasi kanatlar ve ideolojiler bağlamında genişler ve zaman içinde 81 ilde 1000’e yakın ilçede örgütlenme olanağına kavuşur. Toplum sözleşmesi ve anayasa ancak bu şekilde yaşatılabilir. Bu oluşumun kurulmasına öncülük edenleri kutluyorum.