Tamer Taşçı
Canlı bir dönemin düşündürdükleri elbette çok uçlu olacaktır. Burjuva siyasetinin karmaşık yapısı ile beraber koşullanmaya açık, yaşayan bir organizma olarak düşündüğümüz toplumun belirli ilişkiler ağı içerisinde diyalektik dönüşümlere gebe olduğunu biliyoruz. Yoksullaşmanın ve bu yoksullaşmayla birlikte birikmiş kızışmaların, içgüdüsel tepkimelerin, kendiliğinden çıkışların yaşanması tartışılmaz ve hatta beklenilen bir durum. Burada ortaya koyacağımız ve cevap arayacağımız mesele devrimci siyaseti tabana göre belirlemek mi, yani, bir anlamda halk içinde halkla birlikte erimek mi, yoksa ince eleyip sık dokumamız gereken bu tepkimeleri sosyalizmle buluşturabilmek mi olacaktır.
BAŞLARKEN
Kapitalizm geçerliliğini sürdürdükçe tabandan gelen bu saf ve kendiliğinden kızışmaların, tepkimelerin birbiri ardına sürüp gideceğini biliyoruz. Sermaye her sıkışmasında kendini yeniden üretecek biçimlenmelere girerken, ara döneminde, ortaya çıkardığı düzen aktörleri de tabandan gelen kızışmışlığın likidasyon sürecini yönetirler. Yani belirli tepkiler belirli anlarda belirli düzen partileri tarafından tüketilirler. Kompleks burjuva siyaset ağı böylelikle kendini sürekli bir şekilde yenilerken yaşanan kızışmaları da farklı yöntemlerle sönümlerler. Komünist bir partiyi düzen siyasetinden ayıran başlıca noktalardan birisi tam da burada ortaya çıkar. Bu noktaya ayrı olarak döneceğiz. Fakat şimdi üzerinde durduğumuz bu meseleyi örneklendirmek yerinde olacak. Bu meselenin yakın dönemde yaşanan belki de en keskin örneğini geçtiğimiz genel seçimler vermiştir. Türkiye sermayesinin ve organizatörü AKP’nin bir kriz döneminden geçerken girdiği genel seçimlerde birikmiş öfkenin yansıması sandıkta tüketildi. Salt AKP’nin değil düzen siyasetinin tüm diğer öznelerinin de böylelikle yaşanan sıkışmayı ve birikmiş “demokrasi” özlemlerini burjuva siyaseti içerisinde çözümlemeleri doğaldır. Çünkü “burjuva demokrasisi” dışına çıkacak bir öfke ve umut arayışları düzen siyasetinin paydaşları için “ölümcül” olacaktır. Yazıyı bağlamından koparmamak için demokrasi tartışmasına girmeyeceğim. Bu verili durumda halktan gelen demokrasi, refah, eşitlik vs. taleplerini farklı kulvarlarda aynı düzlemde eriten, bu haliyle tabandan gelen kendiliğinden tepkilere aynı tepkilerle karşılık veren, gerçek demokrasi için sosyalist devrimci bir çıkışın zorunluluğunu göstermekten bir adım geri atarak zaten seçimler üzerinden atomize edilmiş toplumun özlemlerini aynı uyanıklıkla sandığa bağlayan ve çözüm yolunu burjuva siyasetinin kaçık arenasında arayan sosyalist/komünist partilerin iki adım daha geriye düştüğü tartışma götürmezdir. Bu tablo Türkiye’de sosyalist solun bir nevi yeni bir likidasyon sürecine sokulmasına kapıları aralamıştır. Seçim sonrası kaybetmenin mahsunluğu ile karşı karşıya kalan sosyalist solun özneleri keskin manevralar ile “komünistçe” radikal çıkışlar yapmaya çalışsa da tarihin nesnelliği içerisinde sınıfa sırtını dönmenin ve oportünizmin kara lekesini üzerinden atamayacakları aşikardır. İlkelerinden vazgeçmeden siyaset yapmak farklı iştir, burjuva partilerinin burjuva adaylarına teslimiyet bambaşka bir iş. Halkın yönünü tayin etmek farklı iştir, halkın yönüne sıkışmak farklı iş. Nedir bizim devrimci siyaset dediğimiz iş?
Komünistlerin siyaseti içinde bulunduğu toplumdan ve o toplumu belirleyen koşullardan kopuk olamaz. Devrimci siyaset dediğimiz şey ise tam da öncülük ve sınıf dediğimiz iki kavramın birbirlerine karşılıklı bağımlılıkları içerisinde karşılıklı koşullanmalara girdikleri tüm bir sürecin politik alanda komünistlere yüklediği görevdir. Bu görev önümüze çok çetin ödevler çıkarabilir. Siyaset sahnesi karmaşık ve çok yönlü bir alandır. Bu karmaşıklığın karşımıza çıkardığı ödevlere doğru cevaplar üretebilmek ve yönümüzü doğru tayin edebilmek için ilkelerimize sıkı sıkıya sarılmamız zorunludur.
Halka ve spesifik olarak sınıfa siyaset taşımanın bilinçli öncüsü, yani komünist parti, tam da yüklendiği bu özellik sebebiyle halktan ve sınıftan ayrışır. Dönüştürücü ve sınıf savaşımının siyasi önderi, yol göstericisi misyonuna sahip olması, bilinçli öncünün, halkan gelen taleplere, isteklere göre siyasi çizgisini belirlemesini değil tabanın siyasi çizgisini belirlemesini gerektirir. Eğer durum tam tersi olursa ilkelerden taviz vermek de kaçınılmaz olacaktır. Rollerin değiştiği bir durumda öncülük misyonu da yitirilecektir. Komünistler devrimci siyaset yaparlar, komünistler siyasetlerini düzen sınırlarına sıkıştırmazlar. Türkiye sosyalist solunun geçtiğimiz genel seçimlerde sandığa sıkıştırdıkları siyasetleri bugün yine bir seçim arifesindeyken tamamen sandığa sıkıştırılmış bir biçim almaktan uzak değildir. Halkın yönünü belirlemek ve sınıf siyasetini seçimler ile birleştirmesi görevini üstlenmesi gereken sosyalist solun bazı özneleri belediyeler kazanmak için faşistinden, liberaline adaylıkta kapıları sonuna kadar açmış ve hatta patronların takdimi ile sınıftan oy istemeye hiç mi hiç utanmamıştır. Popülist siyasetin dar ufku üzerinde oy devşirme yarışlarına girmek ve bununla birlikte belediyeler kazanmanın “masum” bir o kadar da tehlikeli heyecanı ile sınıf siyasetine sırtını dönmek bu seçim döneminin de “talihi” olmuştur. Tüm bunlarla birlikte yerel seçimlerin komünistlerin sosyalist iktidar mücadelesinde kullanacakları bir araç oldukları unutulmuş ya da unutulmak istenmiş, legal siyasetin ağlarına takınılmış ve popülist demokrasi söylemleri üzerinden belediyeler kazanmak sosyalizmin utkusu haline ama şöyle ama böyle getirilmiştir. Legal mücadele olanaklarından yararlanmak da komünistlerin işidir. Ama temel noktayı asla unutmadan; sosyalist iktidar hedefinden vazgeçmeyerek. Halkın talepleri arasında AKP’yi devirmek de vardır. Ama bilinçli öncü için mesele AKP’yi devirip bir başka düzen partisini iktidara taşımak değil, AKP’yi devirip sosyalizmi inşa edebilmektir. Yani tabandan gelen kızışmışlığın ve saf demokrasi, değişim arzusun içerisinde tabanla birlikte erimek değil devrimci bir çıkış için kızışmışlık ve değişim arzusu taşıyan tabana sınıf siyaseti taşımak. Yani “AKP gitsin” retoriğini tabanla birlikte yinelemek değil kurtuluş için sosyalizm devrimci çıkışını örebilmek. İşte devrimci siyaseti popülist siyasetten ayıran en temel noktalar bunlardır. Bu en temel noktalardan taviz vermek, gerek söylemde, gerek gerçekte, devrimci siyasetten kopuştur. Düzen partileri ile ama şöyle ama böyle yan yana gelmek, devrimci siyasetten kopuştur.
Her ülkenin koşulları o ülkenin önüne değişik görevler değişik ödevler çıkarır. Türkiye’de ise sosyalist solun düzen sınırları içerisinde ileri itilişi beraberinde düzen dışı seçeneklerinin de geriye çekilişini getirmektedir. Yaşanan sıkışmışlık ideolojik sapmaları, popülist siyaseti açığa çıkarırken devrimci siyaseti kapalı kapılar ardına itmeye çalışmaktadır. Sınıfsal çelişkilerin büyüdüğü ve kaçınılmaz şekilde mücadeleyi gerektirdiği böylesi bir dönemde devrimci ilkelerden taviz vermek, sonucunda, sis perdelerini de kaldıracaktır. Bugün hala devrimci siyaset yapabilen, hala devrimci kalabilen, hala sosyalist alternatifi seçenek olarak gösterebilen komünistler vardır ve seçimler sonrası Türkiye sosyalist solu yeni bir biçimlenmeye girecektir; Devrimci Marksizm mi? Oportünizm mi?
Sınıfın yönünü doğru tayin edebilen komünistler bu memlekete sosyalizmi getirecektir.
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…