Sosyalist Güç Birliği üzerine
08-09-2024 11:06Zeminin ortaklığına, fikir ve niyet ortaklığının eklenmesi, pratik ortaklık, güç birlikleri ve mücadele ittifakları için olmazsa olmaz koşuldur. Burada fikir, sosyalist solun güçlenmesi, niyet ise emekçilerin, halkın, gençlerin, kadınların düzen içi sulardan devrimci bir hatta yerleşmesinin önünün açılmasını sağlamaktır.
Aysel Tekerek
Seçim yasasındaki değişiklik ile partilerin ittifak isimleri ile seçimlere girmeleri, sosyalistlerin de ilk defa 2023 genel seçimlerinde kendisi için bir uygulama alanına sahne oldu.
Sosyalistlerin bağımsız bir odak olmasını, seçimlerde de bu odağın yaratılmasını savunan, solun seslenme olanaklarını seçimlerde ittifak olarak büyütmeye çalışan, AKP karşıtı bir duruş ile yetinmeyen, devrim ve sosyalizm seçeneklerini geri plana atmayan, ittifakını parlamentoya girme olanaklarına göre değil, ilkelerine göre şekillendiren sol, sosyalist ve komünist partilerin kurduğu Sosyalist Güç Birliği’nin (SGB) ittifak pratiğinin pusulada yan yana dizilmenin ötesinde bir anlam taşıdığı daha ilk ilan edildiği anlarda bile ortaya çıkmış, bir ilgi yarattığı da görülmüştü.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifak bileşeni iki parti olan TKP ve Sol Parti’nin SGB’nin ilkelerinden farklı ve birbirleri ile aynı tutumu alarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemeleri objektif olarak SGB’nin bu dönemin hakkını yeteri kadar verilmemesine, seçimleri de aşan bir mücadele hattını yeterince örememesine, daha baştan ilkeleri ile çelişmesine neden olmuş, ittifak içinde yer alan TKH ve Devrim Hareketi’nin cumhurbaşkanlığına dair tutumu ise SGB’nin bu ortalamacılığa tamamen mahkum edilmesini de engellemiştir.
SGB’yi, pusula diziliminden başka geride tek bir şeyin kalmaması durumundan kurtaran da yine mücadelenin ve ihtiyaçların gerçekleri olmuştur. Bazı ittifaklar için seçim programında bile kendine yer bulmayan, bazı ittifaklar için bir kelime değinilip geçen, ancak SGB için tam da seçimleri aşan bir hattın güçlenmesinin somut örneği olan laiklik için mücadele ve bunun için meydanları doldurulması, SGB’nin diğer boşluklarına rağmen SGB’yi seçim platformu olmaktan bizzat çıkaran tek örnek olmuştur.
SGB’nin proje muamelesi gördüğünün bir kanıtı olarak, bazı bileşenlerince, “seçim bitti SGB de bitti” denmesi ya da bir diğer bileşenin ittifakın içselleştirilmediğini, gerekçesini ise Kılıçdaroğlu’na oy vermeye karşı duran partilerin varlığı olarak açıklamaya çalışması, SGB’nin ilan edildiği hali ile seçimleri aşan varlığının sürdürülmesinin önünde solun kendisi dışında bir engel olmadığının bir kanıtı olarak tarihe geçmiştir.
2013 Haziran Direnişi sonrasında o zemini yeşertmek amacı ile kurulan Birleşik Haziran Hareketi, bir seçim platformu ya da ittifakı olmamasına rağmen, karşı karşıya kaldığı ilk seçimde dağılmaya yüz tutmuştu. Bir seçim ittifakını da içerecek şekilde kurulan SGB’nin de içinden iki farklı cumhurbaşkanlığı tutumunun çıkması, solun seçimlerle imtihanını, solun asli görevleri ile imtihanının sonucuna bağlı olduğunu, defalarca kanıtlayan iki örnek olarak yakın geçmişimizde durmaktadır.
Eksik pratiklerin, doğru fikirlerin üstünü örtmesi ise elbette ki uzak durulması gerekenler listesinde en başa yazılmalı. Yukarıda bahsedilen SGB süreci, fikrinin yanlış olduğunu ya da ihtiyacın ortadan kalktığını göstermenin aksine, kaçırılan büyük olanaklara, heba edilen değerli bir döneme işaret etmekte ve hatırlatmaktadır.
2023 genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 2024 yerel seçimleri geride kalmıştır. Süregelen büyük yoksulluk, işsizlik, gericilik, seçimlerden önce oy kaygısı ile AKP’nin cebinde tuttuğu ve şimdi çıkarmakta sakınca görmediği yeni saldırı yasaları, kıdem tazminatının yok edilmesi, yeni anayasa gündemi, emperyalist işgal politikalarına memleketimizin yem edilmesi gibi birçok mücadele konusu ise orta yerde durmaktadır.
Son yerel seçimlerde CHP’nin birinci parti olması, CHP’yi iktidarı düzen içi sınırlarda dahi olsa köşeye sıkıştırma sonucunu doğurmamış, aksine normalleşme adı altında AKP’ye nefes borusu tutmuş, sermaye sınıfının aradığı mutabakat süreci ile CHP sağcı politikalarında Kılıçdaroğlu’ndan geri kalır yanı olmadığını her gün ispata girişmiştir. Anayasa sürecine kapıyı açık tutmuş, laiklik karşıtı eylem ve uygulamalarda vekil ve yerel yönetim pratikleri ile sahnede yerini almıştır. CHP’nin özellikle tematik mitingler yolu ile halkı “meydanlara çağırmasının” solun alanını kapatacağı tezi ise ilk tematik mitingdeki kürsü konuşmasında çökmüştür. İster ana muhalefet ister birinci parti olsun CHP’nin ne solun alanını kapatma becerisi ne de tencerenin buharını alma yeteneği vardır.
Sol şeridin önü açıktır.
Anayasa tartışmalarında kafası karışmayan, emekçilerin çıkarlarını merkeze alan, sermaye sınıfına karşı mücadeleyi demokrasi mücadelesi adı altında sulandırmayan, AKP’den kurtulmayı temsil ettiği tüm ideolojik ayaklarından kurtulma olarak tanımlayan, emperyalizm ile mesafeyi kapatmayan özneler ile mesafesini açan, en nihayetinde, eşitlik, özgürlük, laiklik ve bağımsızlık mücadelesini sürdürmenin ötesinde güçlendirmeyi merkeze alan solun değişik bölümlerinin bu paydada yapabilecekleri halen önemini korumaya devam etmektedir.
Zeminin ortaklığına, fikir ve niyet ortaklığının eklenmesi, pratik ortaklık, güç birlikleri ve mücadele ittifakları için olmazsa olmaz koşuldur. Burada fikir, sosyalist solun güçlenmesi, niyet ise emekçilerin, halkın, gençlerin, kadınların düzen içi sulardan devrimci bir hatta yerleşmesinin önünün açılmasını sağlamaktır.
Bu ihtiyaç orta yerde durduğu her durumda, adı ne olursa olsun sosyalist solun deneyimlerinden çıkaracağı derslerle birlikte yan yana durmasının miadı dolmayacağı gibi, bir gereklilik olarak kendini hep hissettirecektir. Yeter ki, proje muamelesi görmesin, yeter ki, zorundalık değil bir gereklilik olarak değerlendirilsin, yeter ki bu tür birliktelikler, en az örgütsel çıkarlar kadar değer görsün.