TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Bağımsız sosyalist siyaseti örgütlüyoruz

"TKH, modalara uymayan bir parti oldu. Bağımsız sosyalist siyaset, bağımsız bir odak haline dönüşme hedefi, küçük burjuvalara değil sınıfa seslenen bir siyaset tarzı, örgütlü mücadele ve Leninist ilkelerle örgütlenme modelinde ısrar, burjuva partilerle uzlaşmazlık gibi noktalarda TKH özgün bir kimliği ifade etmektedir."

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Bağımsız sosyalist siyaseti örgütlüyoruz

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) ağustos ayı itibarıyla 2024 Konferansı’na başladı. Tüm üyelerin katkı ve görüşlerinin alındığı Konferans süreci, örgüt üye toplantıları ve birim toplantılarının ardından eylül ayında delegasyonun katılacağı son oturumla tamamlanacak.

Türkiye’de düzen siyasetine ve sol gösterip sağ vuranlara karşı komünist siyaseti temsil eden TKH, 2023 yılında yaptığı 3. Kongre’sinin ardından her yıl topladığı konferanslarla devrimci siyasetini daha etkili hale getirmeyi hedefliyor. TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek 2024 Konferansı hakkında merak edilenleri yanıtladı.

2024 yaz aylarında bir konferans düzenliyorsunuz. Konferansta hangi politik başlıkları ele almayı planlıyorsunuz? Seçimlerden sonra AKP’nin ikinci parti olması sonrası Türkiye’deki siyasal dinamiklere yönelik yeni bir yaklaşım gerekli mi sizce?

Elbette son genel seçimde bütün iddiasına karşın Kılıçdaroğlu’nun seçilememesi ve Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi bir gerçekliği işaret ederken yerel seçimlerde bu kez AKP’nin bir dizi büyükşehir yönetimini kaybetmesi ve ikinci parti olarak çıkması işin başka bir boyutunu, yeni bir sosyolojiyi göstermektedir. Politik anlamda bu gelişmeleri yok saymak mümkün değil.

Türkiye’de AKP ya da CHP’nin merkezi ve yerel iktidarı paylaşmasını, yeni bir kriz dinamiği değil tersinden AKP eliyle kurulan yeni rejimin uyumu olarak görmek gerekir. Bu gerçeklik CHP’nin düzenin ortasına ve hatta ortanın sağına daha da yerleştiğini gösteriyor ve AKP eliyle kurulan rejime meşruiyet başta CHP tarafından sağlanarak yeni rejimin yerleştiğinin delili olarak da sayılabilir.

3. Kongremizde etraflı değerlendirmelerde bulunmuştuk ve 2024 yılında yapacağımız Konferans bu açıdan ülke ve dünyadaki siyasi gelişmeleri elbette ele alacak, yeni gelişmelere yönelik bazı saptamaları ve karar önerilerini gündeme getirecektir. Fakat bütün politik değerlendirmelerin son kertede gelip dayandığı yer, Türkiye’de solun politik gelişmelere müdahalesi oluyor. O açıdan ve genel olarak Türkiye sosyalist hareketinin toplumsal siyasetteki etkisizliğini de vurgularsak, 2024 Konferansımız daha çok sosyalist mücadeleyi ve partiyi merkeze koyacak.

2023 yılında partinin 3. Kongresini yapmıştınız. Konferanslara nazaran kongreler seçimli toplantılar olması nedeniyle, bu konferansta yeniden partiyi merkeze koymanın başka bir anlamı ya da önemi nedir? Ya da bu vurgu ve tercihin nedeni diye sorsak…

Aslında bir bütünlükten bahsetmek gerekiyor. Çünkü TKH olarak yaptığımız 3. Kongre’de karar altına aldığımız en önemli karar Partinin örgütsel dönüşümü idi. Kongre kararları doğrultusunda önemli değerlendirmeler yapmış, partinin dönüşümü için aldığımız örgütsel kararlar bazı temel çerçeveleri ortaya koymuştu. Parti 2014-2015 süreçlerinden yani yaklaşık 10 yıllık bir mücadele sürecinden sonra, en azından bize göre, dünden bugün politik anlamda önemli bir yolu geride bırakmıştır. 3. Kongremiz, bunu gündem yapmış, partinin bir bütün olarak dönüşümünü kararı almış, bu doğrultuda partinin Leninist ilkeler etrafında artık toplumsallaşmayı önüne koyan bir partiye geçişi tartışmıştır. Bu dönüşümün atılması gereken somut adımlarını ise Konferans sürecine bırakmıştı. Bütünlüğü ve sürekliliği gözeterek 2024 yılında bir Konferans topluyoruz. Bir de bizde gelenektir, her yıl Konferans yapmak. Partinin önümüzdeki mücadele döneminin politik adımlarını ve hedeflerini belirlemek açısından bütün Parti üyelerinin katıldığı bir Konferans süreci partinin siyasal kolektivizmini güçlendiren bir işlev görüyor.

Fakat bizim kendi iç gelişim dinamiklerimizden daha öte başka bir gerçeklik, sanırım, Türkiye sosyalist hareketinin bütünü açısından bulunuyor. Sosyalist solun, toplumsal siyasetteki etkisinin geriye çekilmesi. Bizce asıl mesele budur ve bu meselinin cesaretle üzerine gidilmesi gerekiyor.

Bunu biraz daha açar mısınız …

Türkiye sosyalist hareketi, kendi ideolojik sınırlarına hapsolmayı politik mücadelenin yerine koyuyor. Başka bir deyişle ideolojik tutumu, politik mücadele olarak kavrıyor. Siyaseten zayıflığı ideolojik “güçlülükle” aşmaya çalışıyorlar, aslında tutunuyorlar. Tersinden ideolojik olarak kendini güçlü görenler, politik alana, toplumsal alana yönelirler. Aslında bugün ideolojik mücadelenin başat hale getirilmesini savunanlara ya da sosyalist siyaseti “ideoloji” ile ikame edenlere yakından baktığınızda ideolojik olarak zayıflığın yol açtığı bir korunma güdüsü görürsünüz. Bu yaklaşım sanki daha “radikal” bir söylemmiş gibi gelir… Ve hatta doğrudan söylersek “sınıf çalışması” kılıfıyla ideolojik doğruları siyaset diye önermek aslında zayıf ideolojik kimliğin tezahürü olarak içe kapanmayı savunmaktan ve siyasetten kaçıştan başka bir şey değildir. Bunun Leninist iradecilikle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi ne Marx’ın ne Lenin’in ne de dünya devrim süreçlerinin pratiği ile benzediğini söylemek durumundayım.

Bununla birlikte, ikinci olarak, Türkiye solunda başka ve daha baskın durum ise liberalizm ya da sosyal demokrasinin gölgesinde oyun oynayan, burada oyun oynamayı ise “etkililik” olarak gören bir yaklaşım. Biz iki tarzında özünde reformizme karşılık geldiğini söylüyoruz ve hem sosyalist devrimci siyasetin toplumla buluşabileceğini hem de bağımsız bir sosyalist odağın ortaya konmasıyla toplumsal bir güç haline gelebileceğini düşünüyoruz.

Partimiz bugüne kadar daha çok ikincisine dönük eleştirel silahlarını devreye sokmuştu. Türkiye ‘de büyümek ve etkili olmak dün HDP’nin bugün de CHP’nin gölgesinde siyaset yapmak olarak algılanıyor. Biz temelden bu yaklaşımı elimizin tersiyle itmiştik. Ancak bunun karşısına ise kendini ideoloji üzerinden tanımlayan ve sınıf vurgusu üzerinden siyasetten kaçışı radikalizm zanneden bir yaklaşımın konulması politik mücadelede yapılacak en büyük hatadır. Ne yazık ki zaman zaman bu tür yaklaşımlar liberalizmi ve reformizmi eleştirirken kendi karşıtını yaratabiliyor.

Bu anlamıyla TKH, bugün kendi politik hattını daha etkili bir politik ve toplumsal düzleme taşımanın tartışmasını yürütmektedir. Yürüttüğümüz tartışma ya da Konferans gündemimiz sosyalist hareketin siyaseten daha etkili hale gelmesi.

Ancak Türkiye’de bugün bazı partiler parlamentoda. Bu belli bir etki değil midrr? Yani sizin siyaseten etkin olmaktan kastınız nedir?

Aslında sizin sorunuz içinde yanıtı bulunuyor. Evet bugün etkili olmayı Meclis’te milletvekili olmaya indirgeyen yeni bir sosyalist siyaset tarzı ortaya çıktı. Özellikle TİP’in açtığı bu yol, Türkiye solunu daha fazla düzen siyasetinin düzlemine ve aynı anlama gelmek üzere burjuva partilere öykünen ya da yedekleyen bir arayışa itmiş bulunuyor. HDP’nin arka bahçesinde siyaset yapma ile CHP’nin gölgesinde siyaset yürütmekten bahsediyorum. Buradan devrimcilik çıkmaz, buradan devrimci bir seçeneğin güçlenmesi ne yazık ki ortaya çıkmaz. Bu açıdan devrimci mücadeleyi sandık siyasetine indirgeyen bir yaklaşım doğal olarak bugün düzen siyasetinin etkisiz elamanı ve ama demokrasinin süsü olmak dışında bir anlama gelmiyor. Hizbullah da, Yeniden Refah da Meclis’te… Bunun yanında birkaç sosyalistin milletvekili olması AKP eliyle kurulan istibdat rejimine yapılan makyajdan farksız değildir. Bizim kırmaya çalıştığımız bu algıdır ve partimiz bu yola girmeyecektir. Ancak bunun zıttı olarak içe kapalı, salt ideolojik duruştan ibaret ve siyaset dışı bir yaklaşımı da kökten reddediyoruz. Devrimci sosyalist siyaset mümkündür ve başta sınıf olmak üzere toplumsallaşması pekâlâ mümkündür. TKH, bu yolda kendisini örgütlemek isteyen bir partidir.

Konferans sürecinde somut yeni öneri ya da kararlar bulunuyor mu?

Bugün TKH’nin geldiği yeri görmek önemli. TKH, bugün politik olarak önemli bir düzleme geçiş yapmıştır. Bu politik düzlemin aynı zamanda örgütsel olarak da tahkim edilmesi gerekiyor. TKH, modalara uymayan bir parti oldu. Bağımsız sosyalist siyaset, bağımsız bir odak haline dönüşme hedefi, küçük burjuvalara değil sınıfa seslenen bir siyaset tarzı, örgütlü mücadele ve Leninist ilkelerle örgütlenme modelinde ısrar, burjuva partilerle uzlaşmazlık gibi noktalarda TKH özgün bir kimliği ifade etmektedir.

Örneğin yerel seçimlerde AKP’ye karşı CHP’yi gözetmek gibi bir siyasetimiz olmadı. Örneğin bir oy Kılıçdaroğlu’na demedik. Örneğin Kadıköy gibi orta sınıflara seslenen bir siyaset tarzı yerine doğrudan emekçilerin örgütlenmesine yönelik seçim siyasetimi yürüttük.

TKH, bugün Türkiye sosyalist hareketinde, bizim açımızdan, özgün bir siyasal kimlik oluşturmuş, bu kimlik aynı zamanda toplumsal anlamda da artık karşılık yaratabilecek bir noktaya gelmiştir. Konferansımızın amacı devrimci çizgimizden vazgeçmeden bu çizginin daha etkin kılınması, emekçi sınıflarla buluşturulmasıdır.