TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer: Düzen, yumuşama adı altında konsensüs arıyor
"Açıkçası biz Türkiye’de solun önünün kapalı değil tersinden açık olduğunu, emekçi sınıflarla daha fazla buluşacağı bir zeminin adım adım ortaya çıktığını düşünüyoruz. Buradan CHP’nin soluna oynamak gibi fikirler kimsenin aklına gelmesin."
Türkiye’nin önündeki sorunlar her geçen gün çığ gibi büyüyor. Faturası emekçilere kesilen ekonomik kriz, laikliğe yönelik artan saldırılar, emperyalizme tam boy bağımlılık ve dahası… AKP yeni anayasa dayatmasını sürdürürken CHP ise ‘normalleşme’ adı altında gerici istibdat rejimine can simidi oluyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu, Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer ile değerlendirirken, yumuşama hamlelerini, CHP’nin misyonunu, düzenin konsensüs arayışını ve elbetteki sosyalistlerin ne yapması gerektiğini konuştuk.
AKP ve CHP’nin yumuşama olarak adlandırdıkları yeni bir dönemden bahsediliyor. Yeni Anayasa bağlamında bunun için neler söylemek istersiniz?
Bize gösterilen fotoğrafta düzenin bir konsensüs arayışı içinde olduğu ortada. CHP’nin AKP’yi ziyareti ve şimdi Erdoğan’ın Özel’i iade-i ziyareti, seçim sonrası diplomatik jestlerden öte düzenin yeni bir konsensüs arayışıdır. Bu konsensüs arayışının aracı ya da sonucu ise yeni bir anayasa olacağa benziyor. Burada iki soru üzerinde belki daha fazla durmak gerekiyor. Bunlardan ilki düzen neden bir konsensüs ihtiyacı içinde ve ikinci soru bu konsensüsün konusu nedir?
Bu iki sorunun yanıtı düzen siyasetinin fay hatlarını ortaya koyacağı gibi aynı zamanda hangi politik gelişmelerin ortaya çıkabileceğini de bizlere gösterecektir. Dolayısıyla anayasa arayışı, bu konsensüsün hem konusu hem aracı hem de sonucu ancak anayasada hangi temel değişikliklerin istendiği konusunu henüz bilmiyoruz. İşte bize gösterilmeyen fotoğraf da burası.
Buradaki saptamaya küçük bir şerh düşmek gerek. Aile yapısıyla ile ilgili hükümlerin anayasaya konulmak istenmesi ya da yüksek yargıya yeniden müdahale arayışı gibi başlıkların yeni anayasanın hedefleri arasında olduğunu biliyoruz. Bu açıdan doğrudan laikliği yeniden tanımlamaya girişecekler. Ancak düzenin konsensüs arayışı, bundan daha öte bir çerçeve arayışında.
Düzenin ekonomik kriz içinde olduğu açık. Bununla birlikte Gazze savaşı ile birlikte Ortadoğu’da dengelerin değiştiği de bir süreçten geçiyoruz. İran hedefte ve Gazze gündeminden hemen sonra hangi gelişmelerin olacağını bugünden bilmek zor olsa da bazı kestirimler de bulunulabilir. Örneğin Türkiye ile ABD arasında sıkı bir pazarlık sürüyor gibi. Türkiye’nin BRICS üyesi olmak istemesi ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın Çin ziyaretinin aynı zamana denk gelmesi, arka tarafta bazı pazarlık ya da gerilimlere işaret ediyor. Türkiye kapitalizmi emperyalist-kapitalist dünya sistemine göbekten bağlıdır ve onun ihtiyaçları tarafından belirlenir. Bununla birlikte Türkiye, ulusal bir devlet olarak kendi egemenlik alanını korumak isteyecektir. ABD’nin Ortadoğu hamleleri ile Türkiye’nin özelde Kürt sorununda yaşadığı sıkışma arasındaki korelasyondan bahsediyorum.
Kısacası, bugün düzenin bir yandan kendi kriz dinamiklerini öteleme ihtiyacı öte yandan bölgesel gelişmeler, düzenin yeni bir konsensüs ihtiyacını da beraberinde getiriyor. Elbette bu karşılıklı uzlaşma düzlemi, demin dediğim gibi düzenin restorasyon ihtiyacı ile birlikte düşünülmek zorunda.
CHP’nin bugünkü durumunu sol yelpazede nerede değerlendirmek gerekiyor. Veya CHP’nin siyasi yelpazedeki konumunda rotası nereye dönüyor?
CHP’yi solda sayan bir anlayış var mı bilmiyorum. Türkiye sosyalist hareketinde, sosyalistler ile sosyal demokratlar ittifak yapabilir gibi bir anlayış elbette var. Bizim böyle bir tutumumuz olmadığı da biliniyor. CHP’nin sosyal demokrat bir parti olduğu da bu açıdan çok tartışmalıdır. Öncelikle CHP’nin yerini net olarak ortaya koyalım. CHP, Türkiye sermaye sınıfının bir kanadının temsilciliğini üstlenen bir burjuva siyasi partidir. Türkiye sosyalist hareketinin 60’lardaki etkisi İnönü’ye “CHP, ortanın solu” gibi bir tanım yaptırmıştı. Bugün CHP’ye merkez parti ya da ortanın sağı dememek için bir neden yok. Bu anlamıyla, yine uzun zamandır yazdığımız gibi, düzenin siyasal ekseni sağa kaydıkça CHP de sağa kaymaktadır. İster merkeze, isterse ortanın sağına diyelim, her iki durumda da bir sağa kayıştan bahsetmek yanlış olmayacak. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi sağa açan stratejisi bugün Özel ile devam ediyor. Kılıçdaroğlu sağ muhalefetle iş tutarken bugün Özel doğrudan iktidardaki sağ ile iş tutan bir noktaya durumu taşımış durumda.
Bu duracak mı peki? Yani CHP’nin bu yöneliminin sınırı bu kadar mı? Ya da Özel ile birlikte CHP, sol alanı dolduracak mı? Ara ara bu tür yorumlar okuyoruz ve CHP’nin sol alanı kapsayacağına dair tezler üretiliyor. Bu tespit aynı zamanda Özel’e solculuk tanımlamak anlamına gelir ki, büyük bir hata. Emekliler mitingi, emek mitingi, atanamayan öğretmenler mitingi gibi adımlar CHP’nin solun alanını dolduracağı tezlerini ürettiriyor ve buradan çıkacak sonuç bellidir: Sola ekmek yok anlamına gelir bu tezler. Böyle düşünürseniz çok fazla bir şey yapamayız anlamı çıkar. Ancak Türkiye’nin siyasal ve toplumsal dinamikleri işliyor ve İmamoğlu eğer cumhurbaşkanı olmak istiyorsa, emin olun CHP’yi daha fazla sağa kaydıracaktır.
Açıkçası biz Türkiye’de solun önünün kapalı değil tersinden açık olduğunu, emekçi sınıflarla daha fazla buluşacağı bir zeminin adım adım ortaya çıktığını düşünüyoruz. Buradan CHP’nin soluna oynamak gibi fikirler kimsenin aklına gelmesin. Tersinden sosyalist sol, sınıfa karşı sınıf şiarını ve bağımsız siyasal kimliğini sadece yeniden üretmeli. Bu yeter de artar bile…
Özellikle CHP’nin yüzünü sağa döndüğü ve yumuşama sinyalleri verdiği bu günlerde, sol ve emekçiler adına durum nedir?
Emekçilerin durumu değişmeyecek ve CHP özünde emekçilerin sorunlarını gündeme taşırken aslında AKP ile yaptığı işbirliğinin üzerine örtmeye çalışacaktır. Yani AKP ile oturup konuşacaksın, düzenin bekası için yeni anayasada anlaşmaya yöneleceksin, önümüzdeki dönemde cumhurbaşkanlığı için daha fazla sağa kayacaksın ve bunları yaparken emekçilerin gündemlerini de bir yandan taşımaya çalışacaksın ki, toplumsal tepkiyi elinde tutmaya devam edesin. İşte asıl tehlikelisi budur ve emekçiler açısından büyük bir oyundur. CHP’nin bu gerçek yüzü emekçiler tarafından net olarak görülmeli. CHP, düzenin bekası için AKP ile masaya otururken, emekçilerin taleplerine güya sahip çıkmaya çalışarak büyük bir takiye yapmaktadır.
CHP, düzenin Truva atıdır ve emekçiler açısından ise umut taciridir.
Böylesi bir tabloda sola çok iş elbette düşer. Yukarıda dediğim gibi sosyalist solun, CHP’nin soluna benzemesi yapılacak en büyük yanlıştır. Zaten bu alana oynayan başka sosyalist partiler var. Partimizin Kongre kararlarında açık olarak ifade edilen “devrimcileşme” kodlamasıyla gündeme getirdiği siyaset tarzı burada devreye girmek zorunda. Sosyalistlerin bağımsız siyasal hattı uzunca süredir hedeflediğimiz bir durum ve işçi sınıfının kendi ilkeleriyle siyasette daha etkin hale gelmesi bugünkü arayışımız olmalı.
Sizce sosyalistlerin yeni döneme hazırlanması için nesnel şartlar hazır mıdır? Sosyalist sol toplumsallaşma ve ölçek meselesini aşabilecek mi?
Biz her zaman nesnel şartların hazır ve nazır olduğunu söyleyenlerdeniz. Sosyalist solun toplumsallaşma sorunu açık bir sorundur. Bu sorunu görmeden, siyaset yapılması mümkün değil. Bu sorunu aşabilmek aynı zamanda örgütsel sorunların da aşılması anlamına gelecek ki, belki de görülemeyen bu. Bugün Türkiye’de sosyalist solun önündeki en önemli görev, kendi öznel sorunlarını aşabilmesidir. Başka bir deyişle, örneğin bizler açısından ideolojik bir partiden siyasal bir partiye geçişin arifesinde olmamız bulunuyor. Bu önemli bir eşiktir ve bir gelişme göstergesidir. Bu süreçleri aşabilirseniz, gelecekte devrimci bir imza atmanız mümkün olacaktır. Bu imzayı atmak istiyorsak bugün sosyalist partinin kendi iç dönüşümlerini gerçekleştirmeleri büyük önem taşıyor.