Yerel seçimler AKP’nin yaşadığı yenilgi ile sona erdi. Diğer taraftan seçimin kazananı gibi görünen CHP’nin sermaye düzeninin restorasyoncu kanadını temsil ettiği gerçeği çok daha belirgin hale gelmiş durumda. Seçim sonuçları üzerinden Türkiye’de düzen siyasetini, sosyalist solun durumunu Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komite üyesi Kurtuluş Kılçer ile konuştuk.
Yerel seçimler geride kaldı. Yaklaşık bir yıl önce yapılan genel seçimlerden farklı bir sonuçla karşı karşıyayız. Öncelikle bu tabloyu nasıl yorumluyorsunuz?
22 yıllık AKP iktidarının yarattığı tahribatın ortaya çıkardığı tepkinin er ya da geç sandıkta karşılık bulacağını herkes bekliyordu. Aslında uzun bir zamandır büyük bir toplumsal tepki vardı ve bu tepki zaman zaman geri çekilse de hep AKP iktidarının ensesinde kendisini hissettirdi. Cumhuriyet mitingleri ile başlayan ve Haziran Direnişi ile sokak direnişine dönen toplumsal tepki son 10 yılda kendisini şöyle ya da böyle hep gösterdi. Bunun yeniden bir sokak direnişine dönmemesinin de nedenleri anlaşılır. 15 Temmuz ve pandemi süreci gibi. Bütün bunlarla birlikte AKP’nin 22 yıllık popülist iktisat siyasetinin emek düşmanı karakterinin de görülmesiyle çakışınca bu tablonun ortaya çıkması kaçınılmazdı.
Ülkenin ekonomik ve ideolojik bir krizle karşı karşıya bulunduğunu hep söyledik. Bunun politik bir krize evrilme olasılığını ise işaret ediyorduk. Bugünkü seçim sonuçlarının, doğrudan düzen siyasetinde büyük bir siyasal krize evrileceğini söylemiyorum elbette. Bunu belirleyecek temel olgu ekonomik kriz karşısında sermayenin çıkarlarını korumadaki başarıları olacaktır. Kaldı ki bugün AKP ile bu açıdan CHP arasında ekonomi politikası bağlamında hemen hemen hiç fark bulunmuyor.
Önemsiz sayılabilir mi… 22 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin ilk kez ikinci parti olması politik olarak görmezden gelinemez. Ancak ortadaki tablonun bir CHP başarısı olarak yorumlanması, ülkenin içinde bulunduğu duruma dair gerçek dışı bir analiz olur. Ortada bulunan tepki ile bu tepkinin sandıkta CHP’de buluşması iki ayrı olgu olarak değerlendirilmeli.
Ama öncelikle şunu söylememe izin verin. Genel olarak seçim değerlendirmesinde mutlaka altını çizmek istediğimiz konu şu: Bu ülkenin ilerici birikiminin teslim alınamadığı, 22 yıllık AKP iktidarının bütün saldırılarına karşı Türkiye’nin ilerici birikiminin geri çekilmediğini bir kez daha gördük. Özellikle son genel seçimde karşımıza çıkan umutsuzluğa ve yılgınlığa hiç de gerek olmadığını görmüş olduk. Ülkeden umut kesilmez demiştik ve son seçimlerle birlikte bu ülkenin makus talihinin değişebileceğini ve hatta burada solun önündeki olanakların çok büyük olduğunu söylememiz gerekiyor.
O zaman Türkiye’ye bahar geldi diyebilir miyiz? Ülkede 22 yıllık AKP iktidarı eliyle kurulan rejim sona mı eriyor?
Hayır, bunu dersek büyük hata yaparız. Ülkenin ilerici birikimine duyulan umut ya da ülkenin nesnel dinamiklerinin geri çekilmemesi başka bir olgu, buradan büyük bir değişim beklentisi içinde olmak bambaşka bir durum. CHP’nin yıllar sonra birinci parti çıkması sadece CHP’lileri sevindirmemiş AKP karşıtı bütün kesimleri de sevindirmişe benziyor. Ama burada bir durmak gerekiyor. Seçim haritasına bakıp “Gelincik Tarlası” diyen var, “Türk Baharı” diyen, hatta “Demokratik devrim” diyenler var. Bu tutum, analiz ya da duygu durumu kesinlikle hem çok abartılı hem de bayağı hatalı bir değerlendirme. Hele hele düzen karşıtı solun alabileceği bir tutum hiç değil. Çünkü bugün bu tablonun neyi değiştireceğini çok iyi saptamak ve aynı zamanda CHP’nin neyi temsil ettiğini çok iyi ortaya koymak zorundayız. 22 yılda AKP’nin öznesi olduğu bir karşı-devrim sürecinin Türkiye’de devleti ve siyaseti hiç belirlemediğini söylemek aynı şekilde tarih dışı bir değerlendirmedir ve bu değerlendirmeyle bugün anlaşılamaz.
Mesele şu; ister ekonomik ister siyasi ister bürokratik ister hukuki alanlardan bahsedelim 22 yıl sonra karşımızda sermayenin yeni bir rejimi, sermaye devletinin yeni bir biçimi vardır. 1923 yılında kurulmuş Cumhuriyet’in temel kuruluş paradigmaları bugün bulunmuyor ve kimse bu paradigmalara dönelim de demiyor. Bu şu anlama geliyor, AKP eliyle kurulan yeni bir rejim var ve bu rejimin 22 yıllık sürecinde ortaya çıkan büyük tahribatın karşısına olsa olsa bir restorasyoncu programla çıkılabilir. AKP aslında bunu yapmaya çalışıyor, beceremiyor, CHP ise özünde “İkinci Cumhuriyet rejiminin” yeni CHP’si olmaya çoktan başlamış, bugün düzenin restorasyoncu kanadını temsil etmek dışında bir çizgiyi temsil etmemektedir. İşte bunun çok ama çok iyi görülmesi lazım. Örneğin ekonomik krize karşı sermayenin çıkarlarını koruyan Orta Vadeli Program ya da Mehmet Şimşek programına CHP’nin farklı bir şey söylediğini duydunuz mu? Örneğin Erdoğan’ın dış politikada nasıl U dönüşü içinde olduğunu biliyoruz. Bütün eleştirilerini bu yönde yapan CHP’nin AKP’nin son dönem girdiği dış politikadan daha farklı ne yapacağını düşünüyoruz? AKP önümüzdeki dönem daha NATO’cu ve daha Amerikancı olacak, CHP de böyle. Suriye ile görüşme mi? Emin olun ABD-İsrail-Türkiye zamanı geldiğinde Suriye ile de masaya oturacaktır. Örneğin tarikat ve cemaatlere karşıtlık. Siz CHP’den tarikat ve cemaatleri kapatacağız sözünü duydunuz mu? Seçim günü tarikat ziyareti yapan CHP örneğini nereye koyacağız? Ya da mazbata alır almaz şükür namazı kılan ya da imam getirip dua eden CHP’li başkanları? Köprünün altından 22 yıldır çok su akmıştır ve yeni Türkiye’de yeni CHP vardır. Ama halkın talepleri orta yerde duruyor. Halk yoksulluğa hayır diyor, sömürüye hayır diyor, gericiliğe hayır diyor, tarikatlara hayır diyor. Aslında halkın talepleri sol taleplerdir, ülkede sola yöneliş vardır, AKP karşıtı tepki bu seçimlerde CHP tarafından toplansa da, CHP olsa olsa solun Truva atıdır. CHP’nin direksiyonu sola kıracağını düşünen ya da bekleyen var mı? Uzun süredir CHP ortanın solu olmaktan çıktı, ortanın sağı haline gelmedi mi? Sermayenin bir kanadından Türk Baharı ya da Demokratik Devrim beklentisi içinde olmak tam bir aymazlıktır. Ülkemize “baharı” getirecek ve bu ülkenin devrimini yapacak olan da, Türkiye’nin emekçileri, ilericileri ve yurtseverleri, milyonlarca insanıdır. Bakınız, bundan da hiç şüphemiz bulunmuyor. Bugün değil ama yarın mutlaka.
Peki önümüzdeki dönem nasıl gelişmeler görüyorsunuz?
Şimdi bir şey daha söylemek istiyorum. AKP diyor ki, bakın istibdat rejimi olsaydı, diktatörlük olsaydı 31 Mart yerel seçimlerinde çıkan sonuca saygı duyar mıydık? Türk demokrasisinin geldiği olgunluk işte bu diyerek yenilgiden bile kendilerine pay çıkarıyorlar. Ama 22 yılın sonunda hukuksuzluk, haksızlık, adaletsizlik kurulan rejimin paradigmaları. Van Belediye Başkanı’nın mazbatasını vermemek için uğraştılar, çıkan toplumsal ve siyasal tepkiden sonra geri adım attılar. AKP’nin geçmiş seçimleri nasıl kazandığı da şüpheli ve daha da şaibeli hale gelmiştir ayrıca. 31 Mart seçimlerin hemen ardından aynı zamanda AKP’nin demokrasi maskesi düşmüştür.
Neler olacağına gelmeden önce bu seçimlerin ortaya çıkardığı birkaç noktaya daha değinmek isterim. Seçimlerde AKP ikinci parti çıkmıştır ama AKP’nin çözüldüğünü söylemek doğru değildir ve iktidar partisi olarak gücünü büyük oranda korumaktadır. AKP’nin dönüştürdüğü bürokrasi iş başındadır bu da ikincisi. Üçüncü olarak seçimlere AKP dışında Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi ve HÜDA PAR gibi yeni 3 siyasal İslâmcı partinin ve 4 faşist partinin katılmış olması ortadayken ülkede karşı devrimci güçleri görmezden gelmek gibi bir Polyannacılık içinde olunmamalıdır.
Düzenin krizi ortaya çıkan tepkiyi sağın tahkimatına mı yazıyor ya da siyasal İslâmcı rejim krizin sonucu olarak marjinalize mi oluyor? Bunu ayrıca değerlendirmek gerek. Ancak ülkemizde siyasal İslâmcılığın 22 yılın sonunda Mısır, Tunus ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’de de bir yenilgi yaşadığını görmemiz lazım.
Bu marjinallik konusuna da değinmek isterim. O da şöyle. Türkiye sosyalist hareketine yapıştırılan marjinallik yaftası artık anlı şanlı düzen partilerinin de marjinal hale geldiği bir tabloyla değişmiştir. Eğer marjinallik seçimlerde alınan oylarla ölçülen bir şeyse Gelecek, DEVA, Memleket, Millet, ANAP gibi partiler artık marjinal partiler haline dönüşmüşlerdir. Özellikle Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin gerçek güçleri bu seçimlerde bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Bir de “İkinci Yüzyıl” söylemi ile bu gerici rejime elbise biçmek isteyen AKP beklemediği bir seçim sonucu almıştır. Bu düzenin sadece ekonomik değil aynı zamanda bir ideolojik krizle karşı karşıya kaldığını da gösteriyor.
Seçim sonrası düzen siyaseti hem İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşmesi hem kendi kriz dinamiklerini bertaraf etme, tadilat ihtiyacı içinde olacak. Çünkü bir dizi alanda, ekonomide, hukukta, yargıda, akademide, bürokraside yaratılan büyük bir tahribat var. Bir restorasyon programı AKP tarafından gündeme getirilecek. CHP’nin uzun süredir restorasyoncu kanadı temsil ettiğini yazıp söylüyorduk zaten. Orta Vadeli Program devam ederek kemer sıkma politikası daha da ağırlığını artıracak. Aynı zamanda yeni anayasa ile birlikte laikliğin tasfiyesi Kürt sorununda çözüm sosuyla gündeme getirilecek. Bu program sermayenin programıdır ama seçimlerde halkın tercihi aslında bu programa yönelik bir tepkinin tercihi olmuştu. Toplum yoksullaşmaya, gericileşmeye, dış politikada Amerikancılığa özünde hayır diyor. O yüzden, ülkenin geleceğinde solun düzen karşıtı bir siyasal çizgiyi güçlendirme zemini daha da olanaklı hale gelmiş ve güçlenmiştir.
Buradan Türkiye soluna dair değerlendirmenize geçmek isteriz.
Bu tabloda sola dönük bir seçim değerlendirmesi yaptığımızda ne yazık ki toplumsal tepkinin devrimci bir kanala ya da daha genel olarak sol bir havuza akıtılabildiğini söylemek zor. Bu seçimde sosyalist solun parçalı yapısını ve görece zayıflığını aşmanın yolu toplumun karşısına devrimci bir güç birliği ile çıkılmasıyla mümkündü. Ancak başarılamadı, hatta rekabetçi/dükkancı bir görüntüden çıkılamadı. Ancak bundan daha çok daha önemli gördüğümüz nokta şurasıdır: Türkiye sosyalist hareketi, düzen muhalefetinin gölgesinden çıkamıyor ve yörüngesinde siyaset yapmaya çalışıyor. CHP’nin arka bahçesinde oynayan bir siyaset tarzı ile karşı karşıya değil miyiz? CHP ile kapı arkasında yapılan pazarlıklar karşılığında Gebze’de sınıfa siyaset yapmanın sizce tuhaf bir yanı yok mu? Bir patron partisi olarak CHP ile anlaşıp işçi sınıfı siyaseti yapacaksınız, örneğin. Ya da doğrudan Mansur Yavaş’ı destekleme açıklamaları yapacaksınız -hani Ankara’da seçimler kıl payı bir dengede gitse bu türden CHP’ciliği kendi mecrasından belki anlayacağız- ancak bu durumun olmadığı yerlerde bile açıktan CHP’cilik yapıldığının örneklerini gördük. Hatay’daki Gökhan Zan vakası, tıpkı Ekmeleddin vakası gibi artık siyasi literatüre girecek bir olumsuzluk olarak sola sürülmüş bir leke değil midir? İkinci olarak şu dikkatimizi çekiyor. Türkiye’de sol, CHP’nin arka bahçesinde oyun oynuyor gibi. Çankaya’da, Kadıköy’de, Samandağ’da, Defne’de, sol gölge boksu yapmaktadır. Genel politik düzlemde CHP’cilik, – ki bir oy Kılıçdaroğlu’na siyasetinin doğal uzantısı bu- özelde CHP’nin arka bahçesinde solculuk oynamak… İstanbul’da İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş diyerek ya da bir önceki genel seçimde doğrudan Kılıçdaroğlu’na oy çağrısı yapıp bugün CHP’nin güçlü olduğu yerlerde CHP ile yarışırmış gibi yapmak, bir düzen partisi olan CHP ile siyasal mücadele içinde olunduğu anlamına hiç ama hiç gelmez. Bunun devrimci siyasetteki adı oportünizmdir. Söylenen nedir?: AKP’ye kaybettirme, AKP’nin kazanamadığı yerde ise demokratik yarış mı?
Buradan devrimci bir damar çıkmaz. Buradan olsa olsa CHP’den ve DEM Parti’den nemalanmaya çalışılan bir kültür çıkar ki bu sosyalist solu hem düzen siyasetinin parçası haline getirir hem de öykünme halinden reformizme doğru götürür. Türkiye solunun seçim karnesi, en genel anlamıyla, bize göre düzen siyasetinin bir parçası olarak adlandırılabilir. Biliyorsunuz artık siyaseti ilke, programı ya da tutumla değil sandık aritmetiği üzerinden yapan liberal anlayış Türkiye soluna da sirayet etmiştir.
Türkiye solu siyaseti aritmetik ile karıştırıyordu şimdi de bu siyaseti süslediği mübalağa sanatı ile edebi hale getirmektedir. Örneğin “Kadıköy’de Maçoğlu başa baş yarışıyor” ya da “sosyalist belediyeler birliği kuruyoruz” gibi söylemler solun mübalağa sendromu yaşadığı izlenimi veriyor neredeyse. Daha önce çok görüyorduk “barajı aştık geliyoruz” söylemini… Hülâsa, bu tablo bir bütün olarak solun özellikle son yerel seçimde CHP’nin yörüngesinden çıkamadığı ve burjuva siyasete öykünen bir yola doğru kaydığını göstermektedir.
Türkiye Komünist Hareketi’ni de bu genel değerlendirmenin bir parçası sayıyor musunuz, peki?
Net olarak elbette hayır. Hem genel seçimler hem de bu yerel seçimlerde TKH, politik duruşu ve seçimlere yaklaşımı ile bu genel hormonlu havanın dışında bir siyaset tarzını ifade etti. Hatta çoğu zaman TKH’nin izlediği siyasal çizgi popülist rüzgarları karşısına alan bir çizgidir. Örneğin biz genel seçimlerde seçime giren ve bir oy bize bir oy CHP liderine demeyen tek sol partiydik. Yine aynı şekilde 31 Mart yerel seçimlerine de Türkiye’nin her ilinde kendi program ve adaylarımızla girdik ve kimseye payanda olmamayı tercih ettik. Popüler adaylarımız da yoktu, olgular yerine algılarla siyaset de yapmadık. Bu açıdan TKH hem kendi olanaklarını bilen hem de önündeki yolu bilinçli ve sağlam adımlarla ören bir parti olarak yoluna devam ediyor. Bu arada bizim aldığımız oylar, Türkiye devrimi açısından çok küçük. Ama ülkenin yeni bir komünist partisini kurmak, yeni bir devrimci damarı örgütlemek açısından anlamlı ve çok önemli. Buradan bakıyoruz. İşçi sınıfına dayalı bir komünist partisinin örgütlenmesi adına kollarımızı sıvamak için bu yerel seçimler bir kez daha TKH’nin bastığı zemini bizlere göstermiş oldu. Bunun sandık dili ile yorumu şöyle olabilir. Bize atılan oylar, örgütlü ve bilinçli oylardır. Sorumluluğumuzu yerine getirmek ise bize düşüyor.
Bu haber en son değiştirildi 11 Nisan 2024 22:09 22:09
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…
Eski Almanya Başbakanı Angela Merkel, yeni kitabında Donald Trump’ın baş başa görüşmede Trump’ın kendisine Doğu…
İstifa çağrılarına yanıt veren Sağlık Bakanı Memişoğlu, "Bebeklerimizin ölümüne engel olan bir kişiye niye istifa…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı bahis suçlamasıyla tutuklu olan 5 sosyal medya fenomeni hakkında 1 yıldan…
Sinan Ateş Davası’nda abla Selma Ateş'e yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt'un, Ankara’da iki cinayet işlediği…