TKH’den seçimlere dair kapsamlı değerlendirme: Emekçiler sarı kartı kırmızıya çevirmelidir!
Reklam
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) 31 Mart yerel seçim sonuçlarını değerlendiren bir açıklama yayımladı.
Yerel seçim sonuçlarıyla AKP iktidarında cisimleşen gerici istibdat rejimine dönük emekçi sınıflarının tepkisinin ortaya çıktığının vurgulandığı açıklamada, seçimin “kazananı” olarak görülen CHP’nin sermaye düzeninin restorasyoncu kanadı olarak işlev göreceği ifade edildi.
Açıklamada, seçim sonuçları üzerinden gündeme gelen ve “demokratik devrim” şeklinde ifade edilen beklentilerin aldatmaca olduğunu ortaya koyan TKH, emekçi sınıfların tepkisinin düzen siyasetine kurban edilmemesi yönünde uyarıda bulunmaktadır.
Seçimlerde sosyalist solun durumunun da değerlendirildiği açıklamada, solun güç birliği kuramamasının bu seçimlerde etkisiz kalmasına yol açtığı ifade edilirken, TKH’nin aldığı oylar ve seçimlerdeki tutumu üzerinden “önümüzdeki dönemde Türkiye’nin devrimci damarının şekilleneceği ve yeni komünist partisinin ayakları üzerine doğrulacağı zemine işaret etmektedir” denildi.
TKH’nin açıklamasının tam metni şu şekilde:
Gerici istibdat rejimine karşı umut yalancı baharda değil emekçilerin mücadelesinin yükseltilmesindedir
Emekçiler sarı kartı kırmızıya çevirmelidir!
Türkiye Komünist Hareketi merkezi kurulları seçim sonrasında toplanarak, yerel seçim sonuçlarını değerlendirmiştir.
Bu değerlendirmelerin ışığında seçim sonuçlarına ve önümüzdeki döneme dair TKH’nin tespitleri 9 maddede açıklanmıştır.
31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo 22 yıllık AKP iktidarına yönelik biriken toplumsal tepkinin tezahürüdür. Özellikle Haziran Direnişi’nde ortaya çıkan ve gelen ekonomik krizle birlikte doğrudan emekçi sınıfların temsil ettiği toplumsal tepki, yaşanan iç ve dış gelişmelerle dönem dönem geri çekilmiş gibi görünse de, kendisini bugün bir kez daha göstermiş, ülkenin ilerici birikiminin 22 yıllık gerici istibdat rejiminde teslim alınamadığının bir başka örneği olmuştur. Yaklaşık bir yıl önce yaşanan genel seçimlerde ülkemizin toplumsal dinamiklerine yönelik umutsuz küçük burjuva yaklaşımların bu seçimde tuz buz olması, bir kez daha sınıfsal mücadelenin belirleyici temel güç olduğunu daha açık olarak göstermiştir.
Seçim sonuçlarını belirleyen temel parametrelerden birisi, doğrudan emeğe yönelik saldırı karşısında giderek yoksullaşan emekçi sınıfların verdiği tepkidir. Bu anlamıyla ortaya çıkan tablo, AKP’nin neo-liberal ve piyasacı ekonomi politikasını en az AKP kadar savunan düzen muhalefetinin ana partisi olan CHP’nin taşıyabileceği bir durum olmadığı gibi AKP’nin çözülüşü anlamına da gelmemektedir. Ortaya çıkan sonucun bir boyutu 22 yıldır süren sermayenin gerici istibdatı anlamına gelen AKP iktidarına ve tesis etmeye çalıştığı rejime yönelik toplumun biriktirdiği tepki iken diğer boyutu ise gerici kuşatmaya karşı duyulan büyük rahatsızlıktır.
2024 yerel seçimleri, 22 yıllık AKP iktidarının artık ülkeyi taşıyamadığını, AKP eliyle kurulan yeni rejimin iktisadi ve ideolojik krizinin derinleştiğini ve bütün bunların bir politik krize doğru evrilme olasılığını güçlü bir şekilde göstermiştir. AKP İktidarının ekonomik krizin çözümü için doğrudan emperyalist finans kurumlarının çıkar ve stratejileriyle uyumlu neo-liberal saldırı politikası dışında bir seçeneği hem yoktur hem de AKP’nin başka bir tercihte bulunması mümkün değildir. AKP iktidarı, aynı zamanda “ikinci yüzyıl” diye sunduğu vizyonun 31 Mart yerel seçimlerinin altında kalmasıyla ideolojik krizini de aşabilecek bir durumda değildir. AKP eliyle kurulan rejim daha NATO’cu, daha piyasacı ve daha emek düşmanı bir yönelime girerek beraberinde 22 yıllık istibdat rejiminin yaratmış olduğu tahribatı ya baskı ve gericilikle ya da restorasyon siyasetiyle aşmaya çalışacaktır. Açıktır ki bugün sermaye sınıfı yeni bir restorasyon programı beklerken AKP iktidarı kurucu öznesi olduğu “ikinci cumhuriyet rejiminin” yerleşmesine çalışacaktır.
Bu restorasyon programı ile bir yanıyla Orta Vadeli Plan’ın düzen açısından “kararlı” olarak sürdürülmesi diğer yanıyla 22 yıllık iktidarın ve kurulmaya çalışan rejimin yaratmış olduğu tahribatın “düzenlenmesi” için AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet’in anayasal bir zemine kavuşturulması hedeflenmektedir. Bunun için yeni anayasa gündeminin devreye sokulması, bir yandan Kürt sorununun düzene entegrasyon arayışlarının doğrudan Amerikancı bir dış siyasetle paralel yürütülmesi diğer yandan 1923 Cumhuriyeti’nin kazanımlarının tasfiyesi, kamuculuğun ve laikliğin likide edilmesi amaçlanmaktadır.
Sermaye düzeninin diğer kanadını temsil eden CHP’nin bu anlamıyla en fazla restorasyoncu kanadı temsil ettiğini net olarak ortaya koymak gerekmektedir. AKP’nin “yeni rejimin” kurucu partisi iken CHP’nin yeni rejimin “restorasyoncu” partisi haline gelmesi ülkemizin 22 yıllık karşı-devrim sürecinin bir sonucudur. Tam da bu nedenle, bugün CHP’nin yerel seçimlerde “kazandığı” başarı ve seçimden birinci parti olarak çıkması, “Türk Baharı”, “Yeni Demokratik Devrim” ya da “Yeni Bahar” gibi kavramlarla açıklanamaz. Oluşan tepki oylarını toplaması CHP’nin düzen karşıtı karakterini değil bir kez daha emekçi sınıfların tepkisinin düzenin restorasyon siyasetine kurban edileceği tehlikesini barındırır. CHP, başta ekonomi politikası, dış siyaset ve laiklik konularında bugün AKP eliyle kurulan rejimin dışına çıkacak bir politik çizgiyi temsil etmemektedir. CHP, geçmişte ortanın solu olduğunu iddia ederken bugün merkez siyaseti temsil eden bir parti haline adım adım ilerlemektedir. Devir teslim törenlerinde bizzat CHP’li başkanların dini törenler düzenlenmesi ya da ekonomik kriz karşısında doğrudan emperyalist finans kurumlarıyla uyumu savunması CHP’nin 22 yıllık karşı-devrim sürecine kökten karşıtlığını değil tersine bu sürece uyumlulaştığının somut göstergesidir.
Diğer taraftan 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları, AKP’nin temsil ettiği çizgiye yönelik toplumsal tepkiyi ve Türkiye’nin ilerici birikiminin teslim alınamadığını göstermesi ülkemizin aydınlık yarınlarına duyulan umudu güçlendirmiştir. Ancak bu durumu “Türk Baharı” olarak adlandırmak, sermayenin restorasyon programına ülkenin laik, ilerici kesimleri ile emekçi sınıflarını dahil etmek anlamına geldiği için büyük bir aldatmacadır. Kaldı ki seçim sonuçları AKP’ye bir uyarı iken bugün AKP-MHP ittifakının çözüldüğü anlamına da gelmemektedir. Yine aynı şekilde bu tablonun bir yandan “daha” faşist ve dinci siyasi kutuplaşmalara yönelik sağcı arayışların da kapısını açtığı ayrıca belirtilmelidir. Bununla birlikte burjuva siyasetin birçok aktörünün marjinal hale dönüşmesi de dikkat çekici bir sonuç olmuştur.
Emekçilerin yaşadığı yoksullaşma ve ağır sömürü devam etmektedir. NATO’culuk ve Amerikan emperyalizmine bağımlılık sürmektedir. Tarikat ve cemaatler gerçeği düzenin normali haline gelmiştir. Başta CHP olmak üzere bugün düzen siyasetinde hiçbir partinin 22 yıllık AKP iktidarının kurduğu rejimi kökten değiştirmek için bir programı ve niyeti bulunmamaktadır. Sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı mücadele programının tek sahibi soldur ve solun ülkemizde güçlü bir damar yaratmasının nesnel koşullarının mümkün olduğunu 31 Mart seçimleri somut olarak bir kez daha göstermiştir.
Ancak 31 Mart yerel seçimlerinde sol başarılı bir sınav vermemiştir. Solun bir güç birliği kuramamış olması nedeniyle seçimlerde sosyalist sol güçlü bir politik özne haline gelememiştir. Tersine düzen muhalefetinin çizdiği çerçevenin dışına çıkmayan ve doğrudan CHP’nin bıraktığı boşluklardan pay kapmaya çalışan siyaset tarzı Türkiye solunda giderek yaygınlaşan bir durumdur. Popülizm ve oportünizm şeklinde Türkiye solunu saran hastalık 31 Mart yerel seçimlerinin bir başka sonucu olmuştur. Bu siyaset tarzının düzen karşıtı bir devrimci çizgiyi beslemediği açık olmakla birlikte Türkiye solunun burjuva siyasete öykünmesini beraberinde getirmesi bizler açısından sabittir. Politik gerçeklikten uzaklaşan, toplumsal örgütlenme/devrimci siyaset yerine sandık matematiğine indirgenen ve “mübalağa sendromu” örneklerini gördüğümüz siyaset tarzının ülkede sosyalizmi ciddi bir siyasal ve toplumsal hareket haline getirmesi beklenmemelidir.
Partimiz, doğrudan sosyalizmi temsil etmek adına 80 ilde belediye başkanlığı seçimlerine katılmış, Türkiye oyları olarak sayılacak belediye meclisi seçimlerine ise sınırlı şekilde katılmıştır. Toplamda 200 yerellikte belediye meclisi seçimlerine katılan partimizin aldığı toplam oy, 31 Mart 2024 yerel seçiminin bütün özgün koşulları düşünüldüğünde doğrudan örgütlü ve partimize yönelmiş bilinçli oylar olması açısından büyük önem taşımaktadır. Partimiz Türkiye Komünist Hareketi, bu seçimlere sosyalizmi ve işçi sınıfını temsil etme iddiasıyla katılmıştır. Türkiye devrimi açısından çok küçük olan bu adım ülkede yeni bir devrimci damarı ve yeni bir komünist partisini kurmak için üzerine basacağı güçlü bir zemine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Partimize verilen oylar bu ülkenin yeni komünist partisinin örgütlenme sürecinin önemli bir aşaması olacaktır.