Trump kazandı: Liberaller şokta, İslamcılar beklentide
Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi liberallerde şok etkisi yarattı. “Demokrasinin beşiği” olduğu söylenen emperyalist Amerika’da otoriterliği temsil eden Trump’ın seçilmesi, kıblesi New York olan liberallerin “demokrasi” idealine ve kimlik siyasetine vurulan bir darbe oldu.
ABD seçimlerine yönelik ülke basınındaki yoğun ilgi, seçim sonrası ABD dış politikasında olası farklılaşmanın ülkemizi doğrudan ilgilendirmesiyle ilgili; özellikle Ukrayna-Rusya ve İsrail-İran çatışmalarının nereye evrileceği sorusuna verilecek yanıtlar , Türkiye’nin dış siyasetini ve bu bağlamda iç siyasetini doğrudan etkilediği düşünülürse Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi liberallerde şok etkisi yarattı. “Demokrasinin beşiği” olduğu söylenen emperyalist Amerika’da otoriterliği temsil eden Trump’ın seçilmesi, kıblesi New York olan liberallerin “demokrasi” idealine ve kimlik siyasetine vurulan bir darbe oldu. Çünkü “çok farklı kimliklere” sahip ABD seçmeninin kimlikler üzerinden değil “sınıfsal güdüler” üzerinden oy verdiğine yönelik saptamalar liberal kalemlerin yorum yapmasını zorlayacak boyutta.
Bunun yanı sıra Türkiye’yi “küçük Amerika” yapmak isteyen Menderes ve Özal’ın çizgisini temsil eden bugünkü siyasal İslamcılar ise beklenti içinde. Örneğin eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “ABD müesses nizamı kaybetti. Ve Gazze, ABD müesses nizamını da yendi” diye paylaşımlar yapıyor. Trump’ın damadı ile arkadaş olduğu savlanan Erdoğan’ın damadının yeniden kabineye girerek ilişkileri düzelteceğine yönelik hesap kitap peşinde olanlar daha ciddi.
Soylu’nun paylaşımları çok cüretkâr. Doğrudan yaptığı paylaşım yazım hatalarıyla birlikte aynen şöyle : “ABD seçimlerini, birbirine benzeyen iki yarışmacının seçimi değil; siyah – beyaz; zıt bir seçim olarak görüyorum. ABD seçim sonuçları, bizimle ilgili kısmı açısından da siyah beyazdır; zıttır. Trump ile Harris arasındaki mücadele, Ortadoğu, bence biraz netameli olsa da Gazze dosyası, Kıbrıs dosyası ve iç vesayet sistemimiz açısından da siyah beyazdır; zıttır”
Trump ile Harris arasındaki mücadele, Ortadoğu, bence biraz netameli olsa da Gazze dosyası, Kıbrıs dosyası ve iç vesayet sistemimiz açısından da siyah beyazdır. Zıttır”
Trump’ın başkanlığı almasıyla değişim olur mu olmaz mı diye tartışılan olguların başında Rusya-Ukrayna savaşı, İran ile ilişkiler, İsrail’in savaş/soykırım siyaseti ve Çin’e yönelik ekonomik savaş geliyor. Pek tabii ki bütün başlıkların doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren tarafı ise bu sorunlu noktaların Ortadoğu’da ne gibi değişiklikler getireceği.
İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı 43 bini, yaralıların sayısı ise 102 bini geçmiş durumda iken Trump’ın bu savaşı bitirmek üzere harekete geçeceğini peşinen söylemek çok kolay değil.
Öncelikle birkaç noktayı belirterek başlamak isteriz. Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımış ve ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşımış, Suriye’ye ait olan Golan Tepeleri’ndeki İsrail işgaline resmiyet kazandırmış, İsrail ile BAE ve Bahreyn arasındaki Abraham antlaşmalarının imzalanmasına öncülük etmiş bir figür. Bununla birlikte savaşın maliyetlerini önemseyen ve dış siyasetini bu maliyet üzerinden belirleyen bir lider olduğu iddia edilen Trump’ın sürpriz kararlar verebileceği pekâlâ söylenebilir. Bununla birlikte doğrudan İran’ın ekonomik olarak kuşatılması ve baskı altına alınmasını gündeme getirmesi beklenen Trump’ın İsrail’e karşıt bir pozisyon alacağını beklemek hem bu nedenle hem de İsrail ile stratejik ilişkileri açısından çok mümkün değildir.
Aslında savaş yeni bir aşamaya gelmiştir ve İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik fiili saldırganlığının da bu açıdan değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Bu açıdan ABD’nin dış siyaseti bir yandan fiili çatışmanın sonlandırılması olarak görünse bile özünde Ortadoğu’da bu fiili savaşı “ileri” mevzilere taşıyacak adımların bizzat Trump döneminde atılacağının beklenmesi daha olasıdır. Bilinen olgu, Trump yönetiminde ABD dış politikasının ana hedefinin İran olacağı. Bu doğrudan İran’a bir savaş anlamına gelmiyor. Ancak İran’ın kuşatılması, baskı altına alınması ve ekonomik olarak bunaltılması gibi olasılıklar masada duruyor. Bir yandan Irak-Suriye sınırının kontrol altına alınarak buradan Hizbullah ve Hamas başta olmak üzere bölgesel güçlere ve ayrıca Suriye’deki İran milislerine lojistiğin kesilmesi hedeflenecek. Diğer yandan Suriye’ye “İran ile bağını kopart” denecek. “Eğer kesersen havuç, kesmezsen sopa” diye tarif edilebilecek bir ABD dış politikası kimse için şaşırtıcı olmasa gerek. İsrail, Türkiye ve ABD arasında sıkışan Suriye’nin kararında Rusya’nın etkili olacağını, ancak Rusya’nın da pozisyonundaki değişimin Ukrayna savaşına bağlı olduğunu söylemek mümkün gibi.
Bu nokta doğaldır ki doğrudan Ortadoğu’da yeni bir dengenin ya da yeni bir düzenin kurulacağının işaretlerini taşımaktadır. İran’ın İsrail’in güvenliği için adım adım kuşatılması planında yeni adımların gelmesi beklenmelidir ve bunun da doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren yanları açıktır.
Emperyalizmin planları görülmeden ülkemizdeki iç siyasi dinamiklerin anlaşılması ve analiz edilmesi ise çok mümkün değildir. Mesele öz itibariyle bu sürece “devletin” nasıl tepki vereceği ve aynı zamanda emperyalizmin bu yönelimine dair nasıl rol oynayacağıdır. Hatırlamak gerekirse, emperyalizmin 2000’lerin başındaki planlarına Ecevit uygun değildi: Türkiye’de iktisadi krizin derinleştiği bir kesitte, esnaflar yürütüldü, yazar kasalar atıldı, Bahçeli anında hükümetten çekildi ve Erdoğan’ın iktidara yürümesinin yolu yapıldı.
Bugün de benzer bir viraj bulunmaktadır. Emperyalizmin yönelimine uygun devlet siyasetini Türkiye’de kim temsil edecektir? Ya da emperyalizm kiminle bu süreci uyumlu yürütmek isteyecektir? “Siyonist İslâmcılar” ya da liberal batıcılar bu tabloda nereye oturacaktır?
Türkiye’de son dönemlerde “cumhurbaşkanlığı adayları” üzerinden çıkan tartışma ve bu odakların karşılıklı itiş kakışlarının altında yatan neden daha geniş bir çerçevede ele alınmak durumundadır.
Öte yandan iktidarın temsil ettiği siyasal çizgi bu çok bilinmeyenli denklemde çok farklı bir parametreye sahip değil. Yönünü ABD’nin çizdiği bir sürecin parçası olmak dışında bir vizyona sahip olduklarını söylemek ise hiç ama hiç mümkün değildir.
Komünistler, iç siyaseti dış siyasetten bağımsız ele almadıkları gibi, emperyalizmi merkeze koymadan bir yaklaşım geliştirilemeyeceğini ezbere bilirler.
Emperyalizmin bölgemizde atacağı her adımın karşısındayız ve biliyoruz ki Türkiye’de düzen siyasetinden anti-emperyalist bir figürün çıkması mümkün değildir.