Reklam
Kategoriler: PusulaPUSULA 208

Trump’ın ironisi, liberallerin yanılgısı, sermayenin çıkarları

Reklam

İlker Demirer

ABD Başkanlık seçimleri geride kaldı. Emperyalizmin amiral gemisi ABD’de başkanlık seçimlerinin sonucunda ortaya çıkacak tablonun neleri getireceği merak konusu.  ABD’de de seçimlerin ardından “Trump 2.0”  olarak ifade edilen dönem başlarken, bu dönemin ilkine göre Trump’ın çok daha belirleyiciliği altında geçeceği iddia ediliyor. Bu duruma itiraz etmek mümkün olmasa da, ABD siyasetini ve genel olarak emperyalizmin işleyiş mekanizmalarını bilenler için bu ifadenin sadece görünenin bir parçasını ifade etmektedir. Halbuki görünenin altında daha önemli gelişmeler bizi beklemektedir.

Seçimlerin ardından Trump’ın hem yürütmede (başkanlık) , hem de yasama (her iki senatoda) faaliyetinde üstünlük sağlamış olması, Trump’ın her türlü adımı nasıl isterse atabileceğine ilişkin yorumları da beraberinde getirdi. Ancak ABD’deki siyasal sistem, bir bütün olarak emperyalizmin ve ABD sermaye sınıfının çıkarlarına doğrudan bağlı olduğu gibi, Trump da bu siyasal sistemin dışından gelme bir aktör değil.

Trump sanılanın aksine ABD siyasal sisteminin çıkarlarını savunma ve temsil etme noktasında yer alan aktörlerden biri. Seçimlerin öncesi ve sonrasındaki Trump ve Harris’in tutumları, destekleyicileri ve politik eksenleri, ABD’nin yakın geçmişte yaşadığı darboğazları, gelecekteki ise yönelimlerini temsil ediyor. Bu anlamda, ne Harris, ne de Trump “müesses nizam” denilen ABD siyasetinin unsurlarının dışında sayılacak güçler değil. Ancak her iki adayın temsil ettiği güçler açısından ABD sermaye sınıfının iç çelişkilerini anlamak ve uzlaştıkları noktanın ne olduğunu bilmek önümüzdeki dönemin gelişmelerini kavramak açısından önemli.

Her şeyden önce Trump, ABD siyasetinin temel değerlerini taşıyan aktörlerden biri. Trump’ın temsil ettiği değerler, “Amerikan rüyası” denilen olguyu dibine kadar yansıtıyor. Dahası bir “Amerikan rüyası” var ise bunu Trump da, Harris de benzer şekilde temsil etmektedir. Ancak Trump’ı diğer aktörlerden ayıran temel özellik sermaye sınıfının temsilciliğini üstlenme konusundaki “dolaysız” tavrıdır.

Bu dolaysız tavrın zaman zaman ABD siyasetine damga vurduğunu biliyoruz. 80’li yıllarda Reagan’ın, 90’larda ve 2000’lerin başında baba-oğul Bush’ların bu tür dolaysız tavırlarını hatırlayanlar vardır. Trump’ın da benzer şekilde sermaye sınıfının temsilcisi olmak için fazla çaba sarf etmediği, tersine bu sınıfın çıkarlarının “en militan” temsilcisi olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu dolaysız temsiliyet biçimi, ABD siyasetindeki diğer unsurların sermaye sınıfının “isteksiz” temsilcileri olduğu anlamına gelmiyor. Yorumcuların sık sık işaret ettiği “müsess nizam” esas olarak ABD’deki sermaye düzeni ve devletini temsil etmektedir. Piyasaların hangi araçla ve nasıl düzenleneceği, emperyalizmin koçbaşının nereye çevrileceği gibi durumlar sermaye sınıfının farklılaşan çıkarlarını yansıtmaktadır.

TRUMP’IN TEMSİL ETTİKLERİ VE KISA ABD TARİHİNDEKİ “DARBOĞAZLAR”

Peki Trump’ı diğer aktörlerden ayıran temel unsur nedir? Aslında bu soruyu cevaplamak için ABD’nin 2008 sonrası içine düştüğü krizin çözümü ve temsiliyeti açısından Trump’ın temsil ettiği noktayı okumak gerekiyor. Ancak bu krizi anlayabilmek için biraz daha geriye gitmek gerekiyor.

90’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından dünyaya “demokrasi” dağıtarak müdahale eden ABD’nin bütün piyasaları mali sermaye gücüyle  domine etmesi, ABD’nin askeri ittifakı olan NATO başta olmak üzere bütün siyasal kurumların ABD merkezli olacak siyaset izlemeleri 90’lar sonrasında ABD’nin tartışılmaz emperyalist süper güç olarak kodlanmasına neden olmuştu.

Bir yandan askeri-sınai kompleksin çıkarları aracılığıyla dünyaya şekil veren ABD emperyalizmi, bir yandan da Wall Street’in elde ettiği sınırsız finansal güç ile baskın konumunu 2000’lerin başına kadar taşırken, kapitalizmin gelişim dinamikleri ABD açısından kendi darboğazlarını da yaşar hale geldi. ABD’nin bu darboğazlarının iki nedeni bulunmakta: birincisi üretimin değişen yapısı, ikincisi finansal yapının spekülatif yapısıdır.

Birinci darboğazı özetlemek gerekirse; özellikle ABD başta olmak üzere emperyalizmin “süper tekellerinin” değişen yapısı ortaya yeni bir tablo çıkarmıştır. 2000’lerin ortasına kadar baskın olmayı başaran petrol ve otomotiv endüstrisinin başrolde olduğu ekonomi, teknoloji endüstirisinin belirleyici olduğu bir ekonomiye dönüşmüştür. Teknoloji devlerinin karşı konulamaz yükselişi, ABD’de ekonomik yapıyı da değiştirirken, bu sektörün ortalama kârlılık düzeyleri, istihdama yaptıkları katkı ve bölgesel dengesizlikleri giderme noktasında imalat sanayii kadar başarılı olamadığı ortaya çıkmıştır. (1)

İmalat sektörünün bu gerileyişine paralel olarak Çin’in önlenemez yükselişinin de ABD sermayesinin çıkarları giderek çelişen bir yapıyı ortaya çıkarmıştır. Çin’deki sermaye birikiminin giderek hızlanması ve ABD’yi tehdit eder hale gelmesi, özellikle 2008 krizi sonrasında giderek artmıştır.

İkinci darboğaz ise ABD’nin ekonomik ve toplumsal yakın tarihi açısından son derece belirleyicidir. 80’lerde Wall Street’in önlenemez yükselişi, zaman zaman, 87 yılında olduğu gibi kesilse de, 90’lı yıllarda mali sermayenin elini sınırsız bir şekilde güçlendirmişti. ABD Merkez Bankası’nın uzun yıllar sürdürdüğü faiz politikası, Sovyetler sonrası dünyada “rakipsiz” kalan ABD’nin para politikalarını alabildiğince “çılgınlık” mertebesine koşturmuştu. Ancak bu tür spekülatif hareketin doğal sonucu, sistemin karşılanması askeri-siyasal yapıya/yaptırımlara bağlı borçlanmasını doğurmuştu. 2001’deki dot-com krizinde kendini hissettiren bu spekülatif yapının, bambaşka bir şekilde ama etkileri son derece yıkıcı ve içinden çıkılmaz olacak 2007 krizini tetiklemesi ABD’nin finansal döngüsünü de içinden çıkılmaz bir hale getirdi.

İkinci darboğazın yarattığı 2007 krizi sonucunda ABD sermaye devletinin öncülüğünde 700 milyar doları aşan bir “kurtarma paketi” devreye girmişti. Özel sektörün borçlarının kamulaştırılması anlamına gelen bu plana eşlik eden “parasal genişleme” (Quantative Easing) sonucu piyasaya 4,5 trilyon dolar değerinde ABD devlet tahvili sürüldü. (2) Bu parasal genişlemenin en büyük etkisi ABD’nin yaşadığı 2008 krizinin etkisini yavaşlatmak olurken, bu devlet tahvillerinin neredeyse yüzde 30’nun, 1,3 trilyon dolarının, Çin’in elinde toplanmış olması başka türlü bir sorunu ortaya çıkardı: ABD’nin finansal sisteminin Çin’e olan aşırı bağımlılığı. (3)

Bu durum aynı şekilde Çin’in de kendi büyümesinin finansmanı için ABD pazarına aşırı düzeyde bağımlı olmasına sebebiyet verirken, ABD’nin bütçe açıklarının finansmanın dış ticaret açığı ile kapatılması uzun vadeli olarak ABD sermayesinin göreli üstünlüğünü yitirmesine neden olmuştu.

TRUMP 1.0 VE 2.0 DARBOĞAZLARI AŞMAK İÇİN NE ÖNERİYOR?

Yukarıdaki iki darboğaz birbiri ardına devam eden krizlerin tetikleyicisi olurken, 2016 yılında Trump 1.0 döneminin başlangıcı da ABD sermayesinin daha geleneksel araçları kullanarak bu darboğazını açmasının yolu olarak öne çıkmıştı. Trump, kendisinden önceki neo-liberaller gibi “sermayenin düşük bir şekilde vergilendirilmesi”, “yüksek çalışma saatleri” ve emeğe karşı amansız tutum noktasında ortaklaşırken, yüksek gümrük duvarları ile ticaret savaşlarını körüklemesi ile daha geleneksel sermayenin tutumunu öne çıkarıyordu. Bu durum Trump’ın “küreselcilere karşı milliyetçiliğinin” kanıtı olarak sunulsa da, bu doğru bir açıklama değil.

Neo-liberalizmin yükselişte olduğu 80’li yıllarda serbest ticaretin anlamlı ABD’nin tüm pazarları aşarak dünyadaki tüm ekonomik bölgelere sınırsız bir biçimde nüfuz etmesinin önünü açmıştı. Bu anlamda gümrük vergilerinin azaltılması, her yerde emperyalizmin lehine çalışmıştı. Bu durumdan uzun vadeli olarak yararlanan Çin ve Hindistan gibi ülkeler ise esas olarak sınırsız emek arzının olduğu ve bu yolla büyük sermaye birikimleri elde etmiş nadir ülkelerdir. Tayvan, G.Kore gibi Soğuk Savaş artığı ülkelerin bu süreçlerden kârlı çıkması da gene emperyalizmin isteği doğrultusunda olmuştur.

Ancak 2008 krizini yaratan koşullar, ABD ve AB emperyalizminin bu kriz koşulları karşısında zayıf performans göstermeleri, Çin’in istikrarlı bir biçimde yükselişi gibi faktörlerin devreye girdiği düşünülürse “küresel sermayenin” amiral gemisinde ticaret savaşlarının gündeme gelmesi de hiç şaşırtıcı değildir. Bu durumdan zarar görme potansiyeli taşıyan bir dizi teknoloji tekelinin, Amazon, Google, Microsoft ve Meta gibi, Trump’ın bu korumacı eğilimlerinin karşısında yer alması şaşırtıcı değildir. Emperyalizmin merkezlerinde eski dönemin paradigmaları ile hareket eden grupların yeni dönemde kârlarını koruma istekleri şüphesiz bir gerçektir.

Trump 2.0 dönemini de getiren etmenler tam da yukarıda bu anlamda bahsettiğimiz yumağın sonucudur. Ancak burada temel olarak bir noktanın daha açılması gerekir; 2024 başkanlık seçimleri ile birlikte geleneksel mali sermayenin istekleri ile yeni mali sermaye arasındaki gerilim büyük oranda birincisinden yana olarak çözülmüştür.

Teknoloji devlerinin ve finans tekellerinin bazı bilindik kesimlerinin bu noktada “Demokratları” desteklemesi ikinci eğilimin ağırlığının azaldığını göstermektedir. Seçimler öncesinde Kamala Harris’i destekleyen bloğun teknoloji, finans, medya ve eğlence sektöründe ağırlık göstermektedir. Harris’e destek açıklayan 83 milyarderin ortak özelliği klasik neo-liberalizmin devamından yana olmalarıdır. (4) Bu 83 milyarder arasında 100 milyon dolar ile Micheal Bloomberg gelirken, açıklanan milyarderler arasında toplamda 399 milyon dolarlık bağış alınmıştır.

“Müsses nizamı” yıktığı iddia edilen Trump’ın da Harris kadar çeşitli olmasa da sermayeden aldığı destek büyüktür. Askeri-sinai kompleksin ve inşaat sektörünün desteğini alan Trump, finans kesiminden de azımsanmayacak bir destek almıştır. Trump’ı destekleyenler arasında başta Elon Musk gelirken, finans sektörünün önemli aktörleri de Trump’a büyük destek vermiştir. Trump’a 52 milyarder destek vermiştir. Bu milyarderlerin verdiği desteğin açıklanan kısımlarının büyüklüğü 323 milyon dolar olmuştur.

Dolayısıyla Trump 2.0, daha öncesine göre sermaye sınıfının daha geniş kesimlerinin desteğini almak konusunda daha açık görülmektedir. Harris’e verilen desteğin ise azımsanmaması gerekmektedir. Bu sermaye sınıfın içindeki fay hatlarını göstermektedir. Ancak Trump’ın önerdiği ekonomik-sosyal-siyasal program, ABD sermaye sınıfının yaşadığı gerilimleri aşma konusunda daha pervazsız olduğu görülmektedir.

TRUMP 2.0’IN OLASILIKLARI VE SINIRLARI

Öte yandan, ABD’nin önüne konulan Trump 2.0’ın bir kırılma anından daha çok ABD’deki temel bazı yönelimlerin güçlenmesi olarak okumak gerekmektedir. Birincisi, ABD bundan sonra askeri-sınai kompleksin finansmanında AB’nin ve diğer NATO müttefiklerinin çok daha fazla desteğini talep etmektedir. Bu durum savaşların ve gerilimlerin azalması değil, tersine Avrupa’nın barut fıçısı haline gelmesi, Pasifik’deki gerilimin daha üst perdeden devam etmesi olacaktır. NATO’ya paralel olarak Çin’e karşı yaratılan AUKUS’un daha fazla öne çıkması olasılıklar dahilindedir.

Sonuç olarak Trump 2.0, ilk versiyonundaki temel boşlukları daha fazla doldurarak gelmektedir. Ancak unutulmaması gereken şudur; çok kutuplu dünya bir gerçek haline gelmiştir ve bu gerçeklik karşısında emperyalizmin dişlerini sivriltmesi, bu sivri dişlerini ise Dünya’da işçi sınıfına karşı geçirmesi gerekecektir. Emperyalizmin yaşaması için daha fazla kan, gözyaşı akmak zorundadır ve Trump 2.0 bu konuda pek bir cüretlidir. Ancak bu cüretin karşısında ise gerçek bir direniş ekseninin işçi sınıfı aşısı ile birlikte mümkündür.

Önümüzdeki dönem bu olasılıkların gerçek olup olamayacağını hep birlikte göreceğiz.

Kaynaklar

(1) Autor, D. H. (2019). Work of the Past, Work of the Future. Journal of Economic Perspectives.

(2) Bernanke, B. S. (2015). The Courage to Act: A Memoir of a Crisis and Its Aftermath. W. W. Norton & Company.

(3) U.S. Department of the Treasury. (2021). Major Foreign Holders of Treasury Securities.

(4) https://www.forbes.com/sites/dereksaul/2024/10/30/kamala-harris-has-more-billionaires-prominently-backing-her-than-trump-bezos-and-griffin-weigh-in-updated/

Bu haber en son değiştirildi 18 Kasım 2024 14:29 14:29

Reklam

Önceki Haberler

TKH : Kadınlara ve çocuklara yaşam hakkı tanımayan gerici istibdat rejimidir DEĞİŞTİRECEĞİZ!

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) , 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla…

21 Kasım 2024 13:44

TKH “Yenidoğan Çetesi” skandalına karşı harekete geçti: Dördü eski beş bakan hakkında suç duyurusu

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…

21 Kasım 2024 13:41

Esenyurt Kayyumu gazeteciyi Temizlik İşleri’ne atadı

Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…

21 Kasım 2024 13:22

MSB’den ihracı istenen teğmenler hakkında açıklama

Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…

21 Kasım 2024 13:05

Nevzat Bahtiyar’ın avukatı değişti

Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…

21 Kasım 2024 12:57

Hamas’tan ateşkes açıklaması: Teklif, bir şartla kabul edilecek

Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…

21 Kasım 2024 12:06
Reklam