Tülin Tankut yazdı: Velilere sesleniş

Neo-liberal kapitalizmin yaldızları teker teker dökülürken yeryüzünde yarattığı tahribatın üzerini örtmeye çabalayan küresel güçler, tarih boyunca sınanmış ve işe yaramış dinin araçsallaştırılması yönteminden medet umuyorlar.

Cehennem Boş,

Tüm şeytanlar burada (*)

W. Shakespeare

Neo-liberal kapitalizmin yaldızları teker teker dökülürken yeryüzünde yarattığı tahribatın üzerini örtmeye çabalayan küresel güçler, tarih boyunca sınanmış ve işe yaramış dinin araçsallaştırılması yönteminden medet umuyorlar. Dini unsurların siyasete eklemlenmesi, neo-liberalizmin çöküşüne karşı alınmış önlemlerden biridir ve toplum üzerinde kurulacak tahakküm düzeninin sürdürülebilirliğini kolaylaştırır. 20.yüzyılın koşullarıyla kıyaslandığında; bugün dünya genelinde inananların, özellikle dar gelirlilerin, geçim sıkıntısı çekenlerin geleceğe duydukları güvensizlikten ötürü kaygılarıyla, korkularıyla birlikte dine olan bağlılıklarının eskiye oranla daha da güçlendiği görülüyor. Dünyevi sorunlar dayanılmaz hale geldiğinde adettendir, çoğunluk dini, ölüm döşeğindeki, keza savaş, doğal afetlerde v.b. olduğu gibi, başı sıkıştığında hatırlar. Bizdeki “İşimiz Allah’a kaldı”, “Allah’a havale ediyorum” “Allah yardımcımız olsun” sözleri de çaresizliğin göstergesidir.

Sermayenin güdümündeki sağcı- dinci- milliyetçi kesimlerse kötü gidişatı fırsat bilip işsiz güçsüz, amaçsız, öfkeli kalabalıkları örgütlenme için gözüne kestirir. Bugün Nazilere karşı mücadele veren Avrupa’da faşist partiler kuruluyor. Dahası İsrail’ın gerçekleştirdiği, dünya halklarının protestolarına karşın yönetimlerin sessizce izlediği ya da açık –gizli desteklediği felaketler yaşanıyor. (İsrail çoluk çocuk demeden, Filistinlilerin ya canını alıyor, ya da yaşam koşullarını yok ediyor.) Bu manzara karşısında liberalizmin demokrasi anlayışının ürünü olan uluslar arası kabul görmüş kurum ve kuruluşlara kim güvenir ? Evrensel değerleri savunmasıyla övünen Fransa’da ülkeyi yönetenler, gaf üstüne gaf yaparak o değerlere ihanet ediyorlar. (Ülkenin tarihine bakıldığında bunun da ilk olmadığı görülecektir.)

Demokrasi aldatmacasının tuzağına düşmemenin yoluysa eğitimden geçer. Aklı selim sahibi herkes bu gerçeği savunur. Ancak, neo-liberalizmin kıskacındaki ülkemiz de artık eğitim sisteminin toplumu yıprattığı ülkelerden biri haline gelmiştir. Eğitim ve öğrenimin her kademesinde yaşanan sorunlar hiç gündemden düşmediği gibi, mesnetsiz yan sorunlar anne- babaları ve çocukları , sabırlarını taşıracak kerteye getirmiştir. Kuşkusuz yaşanan, başta hayat pahalılığı ve bunun yol açtığı sorunlar olmak üzere daha niceleri , bu yazının sınırlarını aşar. Bugün yalnızca velileri değil , toplumu ilgilendiren çok önemli bir sorunla karşı karşıyayız. Ana okulundan başlayarak okullarda dini öğretimin “güçlendirilmesi” ve “dindar nesiller yetiştirme” kararı, siyasal iktidar tarafından devletin bekası gerekçe gösterilerek kamuoyuna duyurulmuştur.

Araştırmalarsa, toplumda laik, demokratik, hukuk devleti konusunda geniş bir uzlaşma olduğunu gösteriyor. Radikallerin dışında kimse ülkesinin, toplumsal yaşamın  din kurallarına göre biçimlendirildiği İran , Afganistan gibi ülkelere benzemesini arzu etmiyor. “Şeriat için koruma” istemeye cesaret edenlerse, seçim arifesinde , siyasi partilerin kültürel bölünmüşlüklerinden yararlanarak bildiklerini okuyorlar. Kılık kıyafetleriyle görünürlüklerini artırıp, yurttaşların dini hassasiyetlerini manipüle ederek, küçücük çocukları amaçları doğrultusunda kullanmaktan çekinmeksizin pervasızca propagandalarını sürdürüyorlar. Uzmanlara göre bu kesim hem tarihsel birikimden hem de tabandan yoksundur; propagandaları, yurttaşları seçime motive etme amaçlı oluyor ; bu da siyasetçilerin işine yarıyor. Oysa Cumhuriyet’in güvencesi laik eğitimdir. Olup bitenler içinse sorumlu aramaya gerek yoktur, sorumlu, siyasi açıdan etkisi zayıflatılmış parlamentodur

Peki, dini bilgiye aşırı yüklenme, felsefe, edebiyat, fen, sanat, müzik, spor vd. derslerden çalmak olmuyor mu? Öğrenme çağındaki çocuğun derslere, internete, eğlenceye ayıracağı zamandan çalmak, onun zihinsel gelişimini kısıtlamayacak mıdır? Ailenin ve okulun öncelikli işlevi çocuğa baskı altında kalmadan düşünebileceği ortamı yaratmaktır. Çağdaş pedagoji anlayışı, 4- 6 yaş grubu çocukların, Kur’an Kursu’ndan çok laik eğitimi uygulayan ana okuluna ihtiyaçları olduğunu belirtiyor. Okul müfredatlarından hoşnut kalmayan velilerin bazıları (1) bütçelerini zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermek zorunda kalıyor. Oysa temel eğitim, dünyanın her yerinde bir haktır ve çoğu ülkede devlet tarafından karşılanmaktadır. Günümüzde okul kıyafetinden kırtasiyeye, ulaşıma, beslenme çantasına konacak yiyecek, içeceğe kadar her şey önemli bir pazardır, çocuğa yapılan masraflar velilerin bütçesini zorlamaktadır. (Solun ‘parasız eğitim’ ısrarında ne denli haklı olduğu çarşı pazar gezilince anlaşılıyor.)

Çocuklarımızın geleceği kuşkusuz, alacakları eğitime bağlıdır. Artık usta- çırak ilişkisine dayanan meslekler için bile sertifika aranıyor. Dijital teknolojilerle birlikte yeni iş modelleri ortaya çıkarken eğitim teknolojileri değişiyor. Bugün dünyada artık YZ (Yapay Zeka), dijital dönüşüm , yeşil dönüşüm konuşuluyor. “Yüksek katma değerli teknolojik ürünler üretecek bir üretim ekonomisine geçmekten “ söz ediliyor. (Araştırmalara bakılırsa ülkemiz bu konuda son sıralarda yer alıyor) Bir yandan da ileri teknoloji tartışmaları dünyayı sarsıyor. Kapitalizme hizmet etmesi hedeflenen YZ’nın “ekonomik ve sosyal adaletsizlere yol açabileceği”ne dikkat çekiliyor. YZ üretimde kullanıldığında, önceden hazırlıklı olunmadığı için kestirilemeyecek düzeyde işsizliği getireceği hesapları yapılıyor. ( Ucuz iş gücünün yerini alabileceği riski var) İleri teknolojinin yarattığı olanaklar , küresel ekonomideki rekabeti de artırıyor. ( Robot teknolojisi, dijital dönüşüm.) Neyse ki sol ve bağımsız uzmanlar ezberleri bozuyorlar. (2)

Eğitimde bir diğer önemli sorunumuz, ev kadını efsanesinin diriltilmesi girişimleridir. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasına hız verilmesi gerekirken eğitim politikalarında kadın ve erkeğin fıtrat olarak eşit olmadığı savı öne çıkarılıp laiklik karşıtı güçlerden karma eğitime son verilmesi talepleri bile dillendiriliyor. Kadınların erkeklerle eşit konuma gelebilmesi için her iki cinsin eğitim ve öğretimden eşit olarak yararlanmaları gerekir. Kaldı ki karma eğitim, iki cinsin birbirlerini tanımaları, dönüştürmeleri için de imkân sağlar, yetişkinlikte (Örneğin flört, nişan ve evlilikte) birbirlerine yabancılaşmalarını önler.

Eğitim sorunlarımızın her biri ayrı bir yazı konusudur. Ayrıca ülkenin diğer sorunlarından bağımsız değildir. Dünyada, neo-liberalizmin sömürüsüne, baskı ve ayrımcılığına karşı verilecek mücadele, aynı zamanda emekçi çocuklarının geleceğini güvence altına almak demektir. Çocuk işçi, erken yaşta evlendirilen kız çocukları, çocuk işçileri mağdur eden iş kazaları, meslek hastalıkları, 15- 16 yaşındaki MESEM’li (Meslek Eğitim Merkezleri) ve kırsalda yaşayan çocuklara karşı ilgisizlik, depremden hasar görmüş binalarda ders yapmak, engelli çocukların ihtiyaçlarının savsaklanması, velilerden kayıt parası istenmesi; ya öğretmenlerin çözüm bekleyen çok boyutlu sorunları? Beterin beteri, neo-liberalizmin insanlığı getirdiği noktada, “Cehennem bomboş/bütün şeytanlar burada.“(Burnumuzun dibinde) Çocuklarımız tehlikede: Mürit avına çıkmış mehdiler, yasaklı madde satıcıları (Büyük kentlerde yasaklı madde kullanımı ilk okullara kadar inmiş), pornocular, fuhuş ve suç çeteleri, çocuk emeği sömürücüleri, cinsel istismarcılar (suçları cezasız da kalabiliyor) Dört yıl seçim yapılmayacağına göre, siyasetçilerin de seçim kazanma derdi kalmayacaktır. Dolayısıyla seçimden sonra zor günler bizi bekliyor, diye düşünebiliriz. Ancak tüm sorunlara karşı, veliler olarak potansiyel gücümüzü yabana atmamalıyız. Sorunların ortaklığı, velileri yan yana getirerek örgütlenmelerini sağlıyor. (Veli dernekleri boş durmuyor.) Örgütlü gücün direncini kırmak kolay değildir. Dolayısıyla hukuk mücadelesinden çekinmemeliyiz. 31 Mart yerel yönetim seçimlerini bir fırsat olarak değerlendirmeli; serbest piyasacı, din ağırlıklı, eşitsiz eğitim sistemine karşı, çocuklarımızın hak ettiği çağdaş, laik, kamucu eğitim için laiklik ilkesinden ödün vermeyen güçlerle birlikte mücadelemizi sürdürmeliyiz. (devam edecek)

(*) İsmini W. Shakespeare’in yukarıdaki dizelerinden alan bir kısa film. (Özgürcan Uzunyaşa, Türkiye 2022)

DİPNOT:

(1) Yeni lise biyoloji dersi müfredatında, “biyoloji eğitimine yapılan müdahale”ye en başta velilerin tepki göstermesi beklenir. Çağdaş eğitim sisteminde hiçbir bilimsel temele dayanmayan Yaradılış Kuramı kabul görmüyor.

(2) İsrail’in Filistin katliamının emperyalizmin eseri olduğunu da onlar açıklamadı mı? Küresel çarkın nasıl işlediğini belgelere dayanarak onlar deşifre ediyorlar. İleri teknolojinin insanlık yararına kullanılabilmesinin yollarını arıyorlar. Özellikle sol, 31 Mart seçimlerinde ilk kez oy kullanacak olan gençlerimize bilgilendirme, yol göstericilik yapma açısından bulunmaz bir fırsattır, desek yeridir.