Türkiye ve Nobel ödülleri

"Geçen yazımda Nobel ödüllerinden söz edince Türkiye-Nobel ilişkisine de değinmek gerektiğini düşündüm."

Geçen yazımda Nobel ödüllerinden söz edince (1) Türkiye-Nobel ilişkisine de değinmek gerektiğini düşündüm. Ödülü alanların sayısının azlığı da kısa bir köşe yazısında ele almayı kolaylaştırdı.

Nobel denilince aklıma önce 2015 yılında kimya ödülünü alan Aziz Sancar geliyor. Zaten Türkiye bağlantılı tek bilim Nobel’i de bu ve özellikle bu sütun için diğerlerinden biraz daha fazla üzerinde durulmayı hak ediyor bence.  Sancar gerçekten de çok önemli bir bilim insanı. Yaşam öyküsünü yazan Orhan Bursalı, Sancar’ın çalışmalarını dört başlık altında toparlamıştı: (2) Öncelikle ‘Sancar Enzimi’ olarak da adlandırılan fotoliyaz enzimi üzerinde yaptığı çalışmalar. Bu enzim güneş ışığındaki mor ötesi ışınlarının DNA’da yaptığı hasarı onarıyor ve bilinen enzimler içerisinde ışık enerjisini kimyasal enerjiye çeviren tek enzim.  Aziz Sancar bu enzimin çalışma mekanizmasını çözerek sonraki çalışmaların önünü açmıştı. Diğer önemli buluşu olan ‘Büyük Hücre’ ise klonlanmış genlerin yaptığı proteinleri bulmak için çok kullanılan bir yöntemdir. Sancar’ın geliştirdiği bu yöntemle çok sayıda buluş gerçekleştirilmiştir. Bursalı’nın deyimiyle üçüncü sıçraması, Nobel’i de kazandıran DNA onarım mekanizması çalışmalarıdır. Sonuncusu ise, hücrelerdeki biyolojik saati ortaya çıkartmasıdır.

Sakın böylesine basit bir özete bakıp sadece dört araştırması var sanmayın, bu dört ana başlık içerisinde hepsi birbirinden değerli yüzlerce makale yazmıştır Aziz Sancar. Tümü olağanüstü yaratıcılık, bilgi birikimi ve emek isteyen çalışmalardır ve katkısı sadece tıp alanıyla sınırlı değildir. Zaten bu yüzden, tıp/fizyoloji Nobel’i alması beklenirken kimya dalında almıştır bu ödülü.

Aziz Sancar Nobel ödülünü aldıktan sonra en çok tartışılan konu ve sorulan soru “Eğer Amerika’ya gitmeyip Türkiye’de kalsaydı bu ödülü alabilir miydi?” oldu. Tarihe böyle yaklaşım elbette doğru değil ama eğer Türkiye’de kalsaydı olağan öykü, akademik basamakları hızla tırmanan, Türkiye için iyi ama dünya ölçeğinde çok da bir şey ifade etmeyen bir bilim insanı olmasıydı. Ne çalışmaları için yeterli kaynak bulabilmesi, ne ekip oluşturabilmesi, ne akademideki ayak oyunlarına dayanabilmesi, ne de ülkede olanlara boş verip (katliamları, yolsuzlukları ve hukuksuzlukları düşünün) işine yoğunlaşabilmesi mümkün olabilirdi. Zaten hocaları da bu yüzden yurtdışına gitmesini teşvik etmişlerdi. (2,3)

Aziz Sancar’ın katkıları evrenseldir. Yaptığı çalışmaların dolaylı veya dolaysız sonuçları tüm insanlığın hizmetine girecektir elbette bir gün.  Ancak günümüz koşullarında bile, hiç bilinmeyen mekanizmaları aydınlatarak bilinmeze ve bir anlamda da dinsel düşünceye vurduğu darbeler o ‘bir günü’ biraz daha yaklaştırmıştır kendi siyasal düşüncesi ne olursa olsun. (3) Diğer yandan, tüm çalışmalarını ABD’de yapmış, hatta ABD vatandaşı da olan Sancar’ın başarılarını Türkiye’nin sahiplenmesi ne derece doğrudur, tartışılır. Sadece Türkiye doğumlu olmak yeterli mi, bilemiyorum?

Eğer önemli olan doğum yeri ise, o zaman 1963 Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Yorgo Seferis’i de sahiplenmek gerekir çünkü Urla doğumlu olan Seferis on dört yaşına dek de burada yaşamış. Sonrasında Atina’ya göç etmiş ve Yunanistan vatandaşı olarak yaşamını sürdürmüş.

Eğer vatandaşlık önemli ise yine çözmemiz gereken bir sorun var: 2011 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan en genç kadın olan Yemen doğumlu Tawakkol Karman’ı anımsatmak istiyorum.  2011 yılında patlak veren Arap Baharının Yemen ayağının en bilinen kişisi olan Karman, Yemen’de ‘Demir Kadın’ ve ‘Devrimin Anası’ olarak adlandırılır. Karman, 2012 yılında T.C. vatandaşlığına geçerek Tevekkül Karman ismini almıştı.

Türkiye’den Barış Nobel’i alan bir kişi daha var; Büyükelçi Ahmet Üzümcü. 2013 yılında ödülü kazanan ‘Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün o tarihte başkanı Üzümcü’ydü ve geleneksel Nobel konuşmasını da o yapmıştı. Elbette bu ödülü kişisel olarak değil, örgüt adına almıştı. Örgütün kurulması, merkezi vs. hep Türkiye dışında olduğundan bu ödülün de Türkiye bağlantısı tartışmalıdır.

Bu durumda beğensek de beğenmesek de Türkiye ve Nobel denildiğinde 2006 Edebiyat Nobel’ini alan Orhan Pamuk kalıyor geriye sadece. Durum bu.

(1) https://yurtsever.org.tr/2024/izge-gunal-yazdi-nobel-odulleri-konusu-523771/

(2) Bursalı O. Aziz Sancar ve Nobel’in öyküsü. Kırmızı, 2015.

(3)https://haber.sol.org.tr/blog/bilimin-izleri/izge-gunal/aziz-sancarin-nobeli-163349