Üniversiteler için büyük tehlike
"Bu topraklarda kadın üniversitesini ortadan kaldırma şerefinin de bizzat kadınlara ait olduğunu unutmamak gerekiyor. Kız liseleri ve öğretmen okullarına öğretmen yetiştirmek için 1914 yılında İstanbul’da, İnas (kadınlar) Darülfünun’u kurulmuştu. 1919 yılında Darülfünun’a bağlansa da dersleri aynı binada ama farklı sınıflarda yapıyorlardı."
Sanırım bu başlığı okuyan herkesin aklından “Daha fazla ne olabilir ki, Türkiye’de üniversite mi kaldı” demek geçiyordur ama ben yine de hem üniversite hem de Türkiye için bir tehlikeden daha söz etmeliyim: Kadın üniversitesi projesi.
İlk kez Recep Erdoğan‘ın Japonya’da duyurduğu kadın üniversiteleri, sonrasında 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı‘nda yer almıştı. Tam konu gündemden düştü derken, Resmî Gazete’de yayımlanan 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programının ‘eğitim’ başlığı altında yine ortaya çıktı. Buna göre, Japonya örneği incelenerek, sadece kadın öğrencilerin kabul edildiği kadın üniversiteleri kurulacaktı. Yıllık programdaki ifadeler şöyleydi: “Japonya’daki kadın üniversiteleri incelenerek bir rapor hazırlanacaktır. Kız öğrencilerin ülkemizde farklı derecelerde yükseköğretime katılımları değerlendirilecek, sorun bulunan alanlar saptanacak ve buna yönelik çözüm önerileri geliştirilecektir. Kurulması planlanan kadın üniversitesinin akademik birimlerinin oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılacaktır.”
Konu yine unutuldu derken bu kez de BBP başkanı Mustafa Destici, Milli Eğitim Bakanı Tekin’ in ‘Kız okulları’ açıklamasına destek verirken ‘kadın üniversitelerinin’ açılması gerektiğini de ayrıca belirtti. Destici X hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, “Laiklik adı altında buna karşı çıkanların asıl niyetlerinin inanç-din düşmanlığı olduğunu biliyoruz. Japonya’daki gibi kadın üniversiteleri de açmalıyız. Şehir hastanelerinden başlayarak her ile en az bir kadın hastanesi planlamalıyız” demişti.
Görünen o ki, kadın üniversitesi projesi bir yerlerde hazırlanıyor ve kamuoyunu alıştırmak için periyodik olarak gündeme getiriliyor. Yani ortada bir plan var, pusuda bekletiliyor. Üstelik uzunca bir süredir pek çok İlahiyat ve İslami İlimler Fakültesinde fiilen karma eğitim bitirilmiş durumda. (1)
Kadın üniversitesi kavramının yanlışlığı üzerine fazlaca bir şey yazmaya gerek yok, bu satırların okurlarının zaten konuyla ilgili yeterli donanıma sahip olduğuna eminim. Gerçekten de çok şey yazıldı ama ben sadece bir tanesini alıntılayıp geçmek istiyorum: “Kamusal alanlarda ‘önerilen’ cinsiyete dayalı ayrışmanın okullarla sınırlı kalmaması; iş yaşamı, sosyal yaşam, siyasete katılım gibi alanlara da sıçraması cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine ve kemikleşmesine neden olacaktır. Mevcut sorunda atılacak gerçekçi adımlarla ilgilenmesi gereken kurumların cinsiyet eşitsizliğini şiddetlendirecek fikirler ile gündeme gelmeleri şaşırtıcıdır. Eğitimdeki eşitsizliğin ‘kız okulları’ senaryosu üzerinden okullarda meşrulaştırılması demokratik bir toplumda kabul edilemez. Çözüm, gerici ve ataerkil düşünce yapısıyla şekillenen cinsiyet farklılıklarının ve eşitsizliklerinin vurgulanması değil, her açıdan eşit bir toplum algısının oluşturulduğu bir eğitim sisteminin varlığıdır” (2)
Uygulamada işin başka boyutları olacağından da kuşku yok sanırım. Dikkat edin cinsiyete dayalı üniversite denilmiyor, kadın üniversitesi açılacak deniliyor. Birinci seçenekte, belki var olan üniversiteler ikiye ayrılacak gibi düşünülebilirdi ama ikinci de öyle değil. Bana kalırsa kadınlar az sayıda hatta olasılıkla tek bir ile, tek bir üniversiteye sıkıştırılıp, eğitim hakları fiilen yok edilecek.
Durum başka bir açıdan da akademide daha önce türban serbestisi konusunda yaşananları anımsatıyor. Bir düşünün, “neden iktidar akademide türban işini bu denli önemsemişti? Gerçekten de akademide türbanın serbest olması için verilen mücadele, ne başka bir kurum için, örneğin tapu kadastro müdürlüğü, ne de başka bir eğitim kurumu için, örneğin liseler, verilmişti. Çünkü iktidar, üniversitenin toplumun ‘elitlerini’ yetiştirmek ve bu yolla toplumu biçimlendirme gücü olduğunun farkındaydı. Eğer mücadelesini, örneğin defterdarlıklarda verseydi ve başarıya ulaşsaydı, başarısı sadece burasıyla sınırlı kalırdı. Ama üniversitedeki mücadeleyi kazanması türbanın her alanda kullanımına olanak sağlardı. Nitekim öyle de oldu ve üniversitede türban serbest olduktan kısa bir süre sonra yaşamın her alanında olağanlaştı”. (3) Görünen o ki, kadın üniversiteleri, benzer biçimde cinsiyet ayrımını toplumun her düzeyinde gerçekleştirmek için önemli bir basamak olacaktır. Yol, Afganistan yoludur. Türbandan sonra ikinci büyük adım; geri dönüşü biraz daha zorlaşacak.
İşin bir diğer yönü de akademinin özgün değerlendirme ölçütü. Defalarca yazdım, üniversitelerle ilgili herhangi bir konuda düşünülen uygulamaya, bilgi üretimini artıracak mı diye bakmak gerekir. Böyle düşününce yanıt elbette hayır olacak çünkü, bilim politikasının temel ilkelerinden biri havuzu genişletmek, ölçeği büyütmekken, burada tam tersi oluyor. Yani Türkiye’nin yetersiz bilgi üretimi biraz daha azalacak. Sadece bu neden bile kadın üniversitelerin açılmaması için yeterli bir gerekçedir. Kaldı ki kadın üniversitelerinin hiç birisinin Times Higher Education’ın sıralamasında dünyadaki ilk 1000 üniversite arasında bile yer almadığını söylemeliyim.
Bitirmeden, bu topraklarda kadın üniversitesini ortadan kaldırma şerefinin de bizzat kadınlara ait olduğunu unutmamak gerekiyor. Kız liseleri ve öğretmen okullarına öğretmen yetiştirmek için 1914 yılında İstanbul’da, İnas (kadınlar) Darülfünun’u kurulmuştu. 1919 yılında Darülfünun’a bağlansa da dersleri aynı binada ama farklı sınıflarda yapıyorlardı. Ayrıntıları geçiyorum, İnas Darülfünunu öğrencilerinin kendi derslerini boykot ederek erkek sınıfına girmeleriyle fiili bir durum yaratılmış oldu. Tahmin edilebileceği gibi, kadınlar ve erkekler karışık oturmuyorlardı; sınıfın bir yarısı erkeklere diğer yarısı kadınlara ayrılmıştı. Yine de basında “kızlarla erkekler aynı odada zanu be zanu (diz dize) oturarak güya ders görüyorlar. Bu hal ahlaka mugayirdir” tarzında yazılar çıkıyordu. Buna karşın öğrenciler direnmişler ve 1921 yılında İnas Darülfünun’u kapatılmış ve resmen karma eğitime geçilmiştir. (4)
Karma eğitim hakkını kazanan onu asla bırakmaz; gerekirse yüz yıl önce yaptığını bir kez daha yapar.
NOTLAR
(2)https://psikiyatri.org.tr/3769/karma-egitim-hakkinda
(3)https://yurtsever.org.tr/2022/universitede-turban-konusu-494186/
(4) Günal İ. 50 Soruda Üniversite. Bilim ve Gelecek Kitaplığı, 2013.