Yapay zeka ve işçi sınıfı üzerindeki etkileri: Bir değerlendirme
"Sosyalist devrim, yapay zekanın insanlık yararına kullanılmasının önünü açabilecek tek araçtır. Kapitalist sistemde yapay zeka, sermayenin çıkarlarını gözeterek işçi sınıfını sömürmenin ve kâr oranlarını artırmanın bir aracı olarak kullanılırken, sosyalist bir devrim, bu teknolojinin tüm insanlık için faydalı olacak şekilde kullanılmasını sağlayacaktır."
MAHİR MERTCAN KIZILIRMAK
Yapay zeka teknolojisinin hızla ilerlemesi, kapitalist ekonomilerde sermaye birikimi açısından giderek daha önemli görülmektedir. İş süreçlerinde verimliliği artırmak, maliyetleri düşürmek ve kârları en üst seviyeye çıkarmak için kullanılan bu teknoloji, özellikle işçi sınıfı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Bu durum, kapitalist üretim ilişkilerinde yeni baskı ve sömürü biçimlerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Yapay zeka ve otomasyon, üretkenliği artırma iddiasıyla işçilerin yerini almakta, insan emeğini zamanla daha az gerekli hale getirme sürecindedir. Geniş bir sektörel yelpazede, makineler, robotlar ve yapay zeka destekli yazılımlar insan emeğini ikame ederken, işçilerin üretim sürecindeki rolü gittikçe azalmaktadır. Bu süreç, birçok işçinin işsiz kalmasına veya iş güvencesinden yoksun, daha esnek ve geçici işlerde çalışmaya zorlanmasına yol açacaktır. Öte yandan, yapay zeka teknolojisinin egemen olduğu sektörlerde işçilerin daha düşük ücretlerle, daha az güvenceye sahip pozisyonlarda çalışmak zorunda kaldıkları görülmektedir. Bu durum, işçi sınıfı içinde prekaryalaşma olarak adlandırılan, güvencesiz, geçici ve düşük ücretli işlerde çalışma yönelimi oluşturacaktır. Prekaryalaşan işçiler hem ekonomik hem de sosyal açıdan daha kırılgan bir hale gelecektir.
Yapay zeka teknolojilerinin iş gücünün yerini alması, kapitalist sistemde sermaye sahiplerinin kârlarını artırmak için tercih ettikleri bir yoldur. Sermaye sahipleri, iş gücü maliyetini düşürmek ve üretimi daha hızlı, daha verimli ve hatasız hale getirmek amacıyla bu teknolojilere yatırım yapmaktadır. Bunun sonucu olarak, işçilerin işlerini kaybetmesi veya düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalması kaçınılmaz hale gelmektedir. Sermaye birikimi, işçilerin ekonomik istikrarını riske atarak ilerlerken, gelir dağılımındaki eşitsizlikler de giderek artmaktadır. Bu durum, işçi sınıfının yaşam koşullarını giderek daha da kötüleştirmektedir.
Yapay zekanın iş yerlerine entegrasyonu, yalnızca çalışan işçilerin sayısını değil, aynı zamanda yapılan işin doğasını da kökten değiştirmektedir. İnsanlar tarafından gerçekleştirilen işler zamanla yapay zeka tarafından gerçekleştirilecek ve işçileri daha az nitelik gerektiren, tekrarlayan ve monoton işlere mahkum edecektir. Bu durum, işçilerin becerilerini geliştirme, birbirleriyle iletişim ve ortak alanlarda bulunma fırsatlarını kısıtlayacak ve onları daha bağımlı, iletişimden yoksun ve sorunlara bireysel yaklaşan bireyler haline getirecektir.
Yapay zeka teknolojileri, kapitalist sistemin işleyişine uygun bir şekilde işçi sınıfını daha da mücadeleden uzak ve sermaye birikimini hızlandırmak amacıyla kullanılan yeni bir olgudur. Bu olgu, işçi sınıfı için güvencesizlik,düşük ücretler ve işsizlik gibi ciddi sorunları beraberinde getirirken, sermaye sahipleri için daha fazla kâr ve kontrol sağlayacaktır. Yapay zeka teknolojileri, üretim sürecini dönüştürmekle kalmayıp, işçi sınıfı üzerindeki sömürüyü ve baskıyı da yeni bir boyuta taşıyacaktır.
SOSYALIST DEVRİM VE YAPAY ZEKA: TEKNOLOJİNİN TOPLUMUN HİZMETINE SUNULMASI
Sosyalist devrim, yapay zekanın insanlık yararına kullanılmasının önünü açabilecek tek araçtır. Kapitalist sistemde yapay zeka, sermayenin çıkarlarını gözeterek işçi sınıfını sömürmenin ve kâr oranlarını artırmanın bir aracı olarak kullanılırken, sosyalist bir devrim, bu teknolojinin tüm insanlık için faydalı olacak şekilde kullanılmasını sağlayacaktır. Yapay zekanın potansiyeli, yalnızca üretkenliği arttırmak ve verimliliği yükseltmek ile sınırlı değildir; aynı zamanda bilimin, eğitimin, sağlığın, sanatın ve teknolojinin gelişimi için de devrim niteliğinde bir güç olabilir. Ancak bu potansiyelin açığa çıkabilmesi, teknolojinin kontrolünü hangi sınıfın elinde tuttuğu ile doğrudan ilişkilidir.
Kapitalist bir düzende yapay zeka, üretim süreçlerinde maliyetleri düşürmek ve sermaye sahiplerinin kârlarını maksimize etmek için kullanılmaktadır. Bu süreç, işçilerin işsizlikle karşı karşıya kalmasına, daha düşük ücretler ve güvencesiz koşullarda çalışmasına neden olmakta; böylece sınıfsal farklılıkları derinleştiren bir mekanizma haline gelmektedir. Ancak sosyalist bir devrim, bu teknolojiyi işçi sınıfının ve toplumun genel çıkarları doğrultusunda kullanmayı mümkün kılacaktır. Üretim araçlarının toplumsal mülkiyetine dayalı bir sistemde, yapay zeka ve diğer teknolojiler, işçilerin sömürülmesini değil, yaşam standartlarını yükseltmeyi ve iş yüklerini hafifletmeyi hedefler.
Sosyalist bir toplumda yapay zeka, çalışma saatlerini önemli ölçüde azaltarak işçi sınıfının üzerindeki yükü hafifletebilir. Otomasyon ve yapay zeka teknolojileri, işlerin büyük bir kısmını devralarak insanlara daha fazla boş zaman ve yaratıcı faaliyetlerde bulunma fırsatı sunabilir. Kapitalizmde işsizlik kaynağı olarak görülen bu teknolojiler, sosyalist bir sistemde tam tersine, çalışma sürelerinin kısaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması için kullanılabilir. Üretkenlik artarken işçiler, daha az çalışarak daha yüksek bir refah düzeyine ulaşabilirler. Böylece, insanlar vakitlerini sadece üretim süreçlerine değil, aynı zamanda sanatsal, bilimsel ve sosyal faaliyetlere vakit ayırabilecekleri bir yaşam tarzına kavuşturabilirler.
Sosyalist bir toplumda, teknolojinin kontrolü işçi sınıfının elinde olduğu için, yapay zekanın etik kullanımını sağlamak ve insanlık yararına olan projeleri hayata geçirmek daha kolay olacaktır. Yapay zeka, sağlık hizmetlerinde kullanılabilir, tıbbi teşhislerde ve tedavi süreçlerinde devrim yaratabilir. Eğitimde ise, yapay zeka bireyselleştirilmiş öğrenme süreçleri sunarak herkesin potansiyelini tam olarak ortaya koymasına yardımcı olabilir. Tarım ve gıda üretiminde kullanılacak yapay zeka, açlık ve kıtlık sorunlarını ortadan kaldırabilir, enerji verimliliğini artırarak çevreye duyarlı üretim süreçleri oluşturabilir.
Sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi, aynı zamanda teknolojinin tüm insanlığın eşit ve adil bir şekilde faydalanabileceği bir araç haline gelmesini de sağlayacaktır. Bu yeni düzende yapay zeka, toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirilecek ve kâr elde etmek amacıyla değil, toplumsal refahı artırmak için kullanılacaktır. Bu da işsizlik korkusunun yerine, teknoloji aracılığıyla insan yaşamının daha kaliteli ve anlamlı hale gelmesini mümkün kılacaktır. Yapay zeka, insanların üretken kapasitelerini aşarak kendilerini geliştirmeleri için bir zemin oluştururken, insanın özgürleşmesine hizmet eden bir güç haline gelecektir.
Sosyalist devrim, yapay zekanın kapitalist sömürü aracı olmaktan çıkıp, insanlık için ortak faydaya hizmet eden bir teknolojiye dönüşmesini sağlayacaktır. İşçi sınıfının üretim araçlarını kontrol etmesi, yapay zekanın işsizliği artıran değil, çalışma süresini azaltan ve yaşam kalitesini yükselten bir araca dönüşmesini mümkün kılar. Bu bağlamda, sosyalist bir toplumda yapay zeka, insanları ekonomik sömürüden kurtararak, eşitlikçi, yaratıcı ve özgür bir toplumsal düzenin kurulmasına katkıda bulunacaktır.
DİYALEKTİK VE MARKSİZM: TEKNOLOJİK GELIŞMELERİN ANALİZİ
Günümüz dünyasında yapay zeka gibi teknolojilerin işçi sınıfı üzerindeki etkilerini analiz etmek ve bu soruna diyalektik bir bakış açısıyla yaklaşmak önemlidir. Kapitalizmin sürekli gelişen üretim araçları, işçi sınıfının yapısını dönüştürse de, sömürü ilişkilerinin temel doğası değişmemiştir. Sömürü araçları ne kadar gelişirse gelişsin, Marksizmin diyalektik materyalizmi bu ilişkilerin analizinde bize güçlü bir araç sunar. Üretici güçlerin gelişmesi, toplumsal üretim ilişkilerini dönüştürmek zorundadır; bu, kapitalist üretim biçiminin kendi çelişkilerini keskinleştirir.
Marksizm, sömürü araçlarının gelişimlerinin altında yatan sınıfsal dinamikleri anlamak ve kapitalizmin bu gelişimleri nasıl kendi çıkarları için kullandığını görmek için bir yol sunar. Yapay zekanın işçi sınıfını dönüştürdüğünü ve hatta işsizleştirdiğini göz önünde bulundurursak da diyalektik bakış açısı, bu süreçlerin kökeninde emek-sermaye çelişkisinin yattığını açıkça ortaya koyar. Kapitalizmin gelişen sömürü araçlarını, işçi sınıfını baskı altına almak için kullandığı bu sürece, Marksizmin sınıf mücadelesine dayalı yaklaşımı, güncel bir cevap vermektedir.
Bu noktada, post-modernizmin sunduğu parçalı ve yüzeysel yaklaşımlar yerine, işçi sınıfının sömürülme biçimlerini tarihsel ve yapısal olarak analiz eden Marksizm, sömürü araçlarının gelişmesine ve bunların toplumsal etkilerine bütüncül bir çözüm sunar. Post-modernizm, sınıf mücadelesini bulanıklaştırıp, bireysel kimlik politikalarına indirgerken, Marksizm işçi sınıfının kolektif mücadelesini ve sömürüye karşı koymanın yolunu gösterir.