32. Adalet ve Demokrasi Haftası'nda Laiklik Meclisi’nden “Laiklik, Devlet ve Anayasa” paneli

“Laiklik, Devlet, Anayasa” Paneli Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UM:AG) tarafından düzenlenen 32. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri kapsamında, 26 Ocak Pazar günü Laiklik Meclisi tarafından gerçekleştirildi.

32. Adalet ve Demokrasi Haftası'nda Laiklik Meclisi’nden “Laiklik, Devlet ve Anayasa” paneli

“Laiklik, Devlet, Anayasa” Paneli Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (UM:AG) tarafından düzenlenen 32. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri kapsamında, 26 Ocak Pazar günü Laiklik Meclisi “Laiklik, Devlet, Anayasa” başlıklı bir panel gerçekleştirildi.

KURUÇ: ARTIK BİZİM ÇAĞIMIZ, MÜCADELE VE DEVRİM ÇAĞI BAŞLIYOR”

UM:AG Toplantı Salonunda düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç gerçekleştirdi. Başta Uğur Mumcu olmak üzere katledilen aydınlarımız ile yakın zamanda kaybettiğimiz Laiklik Meclisi üyesi Murtaza Demir’i anarak konuşmasına başlayan Kuruç, Türkiye’nin son 22 yıllık sürecinde geçirdiği dönüşümü ve sonuçlarını detaylı bir şekilde ele aldı. Mümtaz Soysal’ın “Anayasaları yaşatan, içlerindeki sözcükler değil, dışarılarındaki hayattır.” sözlerini hatırlatan Kuruç, Türkiye’de bir rejim değişikliği yaşandığını, kamusal alanın tasfiye edildiğini, devletin ve toplumun dönüştürüldüğünü, bu sürece adım adım laikliğin tasfiyesinin eşlik ettiğini belirterek, “Anayasa başlığı esas olarak içinde yaşadığımız toplumun, onu belirleyen üretim, birikim ve bölüşüm rejimi ile siyasi sistemin nitelikleri ve hedefleriyle ilgilidir” dedi.

Türkiye’de laikliğin, hukuk, devlet ve toplumsal yaşamla bağlantısını ortaya koyarak bugün yeni anayasa tartışmasıyla hedeflenen rejimin niteliklerine Laiklik Meclisi’nin Laiklik İhlalleri Raporlarından örnekler vererek değinen Kuruç, “O nedenle bugün ülkenin gündemi Anayasa olamaz. Hele Cumhuriyet tarihinin en gerici ve işbirlikçi meclis bileşimi ve bu siyasi iktidar anayasa yapamaz!” dedi.

Bu süreçten en çok etkilenen kesimlerin emeğiyle geçinenler olduğunu vurgulayan Kuruç, toplumsal dönüşüm için öncelikle kadınların hedef alındığını belirterek “Toplumu bu rejime ikna etmek en kullanışlı araç gerici ideolojler. Bu yüzden siyasi iktidar için aile çok büyük önem taşıyor. Aile içinde de yurttaşlığı elinden alınan kadınlar bu yüzden hedef. Kadınları teslim almak, bütün toplumu teslim almak demek çünkü.” dedi.

Devletin çözülerek dönüştüğünü, yerini piyasa, tarikatlar, cemaatlerin aldığını, hukukun da buna göre dönüştürüldüğünü söyleyen Umut Kuruç, “2025 yılını “Aile Yılı” ilan edenlerin 2024 sonunda kurdukları “Nüfus Politikaları Kurulu” ve “Aile Enstitüsü”nün de, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın da temel bileşeninin Diyanet İşleri Başkanlığı olması, tarikat ve cemaatlerin devlet kademelerinden başlayarak, siyaseti, toplumu, her alanı kuşatması için sağlanan olanaklar bu yüzden.” ifadelerini kullandı.
Bir karşı devrim çağının içinden geçildiğini söyleyen Kuruç, “Ancak bu karşı devrim çağı sonuna gelmiştir. Artık bizim çağımız, mücadele ve devrim çağı başlıyor. Yeni bir cumhuriyet için en başta zeytinine, toprağına, suyuna, emeğine sahip çıkan kadınlar olmak üzere laikliğe en çok ihtiyacı olan kesimlerin mücadeleyi büyütmesi gerekiyor.” dedi.

ZENGİN: TOPLUMU VE DEVLETİ YENİDEN KURMAK İÇİN ŞİMDİ MÜCADELE ZAMANI

Açılış konuşmasının ardından söz alan Doç. Dr. Ozan Zengin, Zengin, konuşmasına öncelikle laik ve laiklik, sekülerlik ve sekülerizm, din, inanç, vicdan ve kanaat gibi kavramlara açıklık getirerek başladı. Zengin’e göre “laiklik düşüncesinin kökleri Antik Yunan’da ve Latin kültüründe bulunsa bile günümüz anlamıyla laikliğin ortaya çıkışı modern kapitalist döneme denk gelmektedir. Laiklik, tarihsel ve sınıfsal bir bağlamda değerlendirilmelidir. Burjuvazinin kiliseye, ruhban sınıfa ve Tanrı referansıyla iktidara sahip olan monarka karşı yürüttüğü ekonomi politik mücadelenin bir sonucudur. Reform hareketi gibi dinsel bir öz barındırmakla birlikte esas olarak siyasal bir mücadele düzlemidir. Dinsel bilgiye alternatif materyalist felsefenin ve pozitif bilimin, bilimsel bilginin gelişimi de bu tarihsel döneme denk düşer.”

Daha sonra laiklik ekseninde Türkiye’deki tarihsel süreçten de bahseden Zengin, Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde milli egemenliğe ve halk egemenliğine yönelik yürütülen kurtuluş ve kuruluş mücadelesiyle hem Cumhuriyetin hem de laikliğin bu topraklar için kazanıldığını belirtti.

Bu tarihsel zemin üzerine Zengin, anayasal metinlere dayalı bir değerlendirme yapmıştır. 12 Eylül döneminin ürünü olan 1982 Anayasası’yla Türk-İslam sentezini içeren, tüm toplumsal kesimleri kucaklamaktan uzak bir düzenin kurulduğunu ifade etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığına ve ÇEDES projesine bir parantez açarak içerik, işlev, idari ve mali yapı ile göstergeler açısından her ikisini değerlendirmiştir.

Son olarak konuşmasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine (CHS) ve kamu bürokrasinin durumuna değinmiştir. Zengin’e göre CHS ile Cumhurbaşkanı yürütme yetkisine tek başına sahip olmakla kalmamış, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yasamanın genelliği ilkesi tehdide maruz bırakılmış, yüksek yargı organlarının üye atamalarıyla yargı bağımsızlığı yara almış ve üst kademe yöneticileri atamalarıyla kamu bürokrasi tarafsızlığını yitirmiştir. Cumhurbaşkanı, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle devleti, bakanlık sistemini sıfırdan kurmuştur. 2018’den itibaren idari yapı tümden yeniden şekillenmiştir. Bunun devamında Zengin, 1980 sonrasında bürokrasinin gün geçtikçe tarikatların ve cemaatlerin yuvalandıkları yerler haline geldiğini belirtmiştir.

“Laiklik bu toplumda insan özgürleşmesi ve Cumhuriyetin tüm devrimleri için bir teminattır” diyen Zengin, toplumu ve devleti yeniden kurmak için şimdinin mücadele zamanı olduğunu belirtti.

YÜCESAN- ÖZDEMİR: EMEĞİN ANAYASASINI YAZACAĞIMIZ SOSYAL BİR CUMHURİYET İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ

Ozan Zengin’in ardından söz alan Prof. Dr. Gamze Yücesan-Özdemir, emeğin anayasallaşmasını ve emekçilerin sosyal haklarının önemini vurgulayan bir sunum yaptı.

Yücesan-Özdemir, konuşmasına Uğur Mumcu’yu anarak başladı. “Bir gazeteci olarak toplumsal sorumluluk duygusuyla, gerçekleri halkla buluşturmak için mücadele eden Uğur Mumcu’yu şükran, minnet ve saygıyla anıyorum” dedi.

Panelin başlığının “Laiklik, Devlet ve Anayasa” olduğuna dikkat çeken Yücesan-Özdemir, bu çerçevede emeğin anayasal haklar bağlamında ele alınmasının gerekliliğini belirtti.

Gamze Yücesan Özdemir konuşmasında özellikle “emeğin anayasallaşması” konusuna yoğunlaşarak dört ana başlık üzerinden değerlendirme yaptı. İlk üç ana başlık ,emek piyasasında, işyerinde, toplumsal hayatta emekçilerin durumunu gözler önüne seren Yücesaın-Özdemir, son başlıkta emeğin yeniden anayasallaşması için mücadele başlıklarını değerlendirdi. Türkiye emek piyasasında emeğin durumu üzerine konuşan Yücesan-Özdemir, Türkiye’de çalışanların yüzde 50’sinin asgari ücret ve yakın yakın ücretlerle geçindiğini ifade etti. Ancak, bu durumun beraberinde getirdiği “işsizlik” ve “güvencesiz çalışma” gibi sorunların da ciddi birer toplumsal sorun haline geldiğini vurguladı. TÜİK verilerine göre işsizlik oranının yüzde 8 civarında olduğunu ancak geniş tanımlı işsizlik göz önüne alındığında gerçek oranının çok daha yüksek olduğunu belirtti. Yücesan-Özdemir, işyerlerindeki iş cinayetlerini ve uzun çalışma saatlerini vurguladı. Toplumsal hayatta yalnızlaşan, kültürel ve sosyal etkinliklerden uzak kalan emekçilerinin durumuna değinen Yücesan-Özdemir, örgütlenme deneyimlerinin çok zayıfladığını ifade etti.

Son olarak, emeğin anayasallaşması sürecinin önemine vurgulayan Yücesan-Özdemir, “Emeğin hakları ancak toplumsal mücadelenin ve yasaların yardımıyla güvence altına alınabilir” diyerek, çözümün “kök hücresinin” laiklik olduğunu ve sosyal bir cumhuriyet için emeğin anayasal haklarının güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. “Emeğin kendi anayasasını yazması” gerektiğini vurgulayan Yücesan-Özdemir, sözlerini “Bundan sonra asla geri durmayacağız” diyerek sonlandırdı.