6–7 Eylül 1955 olayları: Demokrat Parti iktidarının rolü ve liberal tarih anlatısının çöküşü
6–7 Eylül olayları, devletin gücünü ve kararlılığını gösterme aracı olarak kullanılmış, Allen Dulles’ın varlığı ve yorumları ise hükümetin uluslararası aktörlerle iş birliği içinde bu krizi yönetmeye çalıştığını düşündürür. Medya yönlendirmesi ve olayların organizasyonu, Menderes’in siyasi devamlılığını sağlamıştır.
6–7 Eylül 1955 olayları, Türkiye tarihinin en çarpıcı toplumsal ve siyasi kırılmalarından biridir. İstanbul’da başlayan bu şiddet dalgası, resmi belgelerde ve dönemin siyasi açıklamalarında farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, olayları “komünist tertip ve tahrik” olarak nitelendirerek sorumluluğu aydınlara yüklerken, Başbakan Adnan Menderes TBMM’de olayı “milli felaket” olarak tanımlayıp Kıbrıs meselesinin solcu ve komünist çevreler tarafından istismar edildiğini iddia etmiştir. Bu açıklamalar, olayın toplumsal bir patlamadan ziyade siyasi bir manipülasyon aracı olarak kullanıldığını gösterir. Özellikle, CIA Başkanı Allen Dulles’ın olaylar sırasında İstanbul’da bulunması ve dönemin emniyet yetkililerine tahribatın “komünist tekniklerine uygun” olduğunu söylemesi, bu manipülasyonun uluslararası boyutunu öne çıkarır.
Yassıada Yüksek Adalet Divanı tutanakları, hükümetin politik motivasyonunu açıkça ortaya koyar. İktidar, emniyet güçleri ve örfi idareyi devreye sokarak kamuoyunu yönlendirmiş, sorumluluğu solcu ve komünist gruplara yüklemeye çalışmıştır. Ancak mahkeme tahkikatları, örgütlü bir komünist planına dair somut delil bulunmadığını göstermiştir. Fuat Köprülü’nün duruşmalardaki ifadesi bu bağlamda kritiktir: “O hadisenin ertesi sabahı hey’eti vekile toplandığı zaman burada umumiyetle bu kadar geniş bir harekette komünistlerin rolü olduğu tahmin ediliyordu. Ben de buna iştirak ettim ve nitekim o zaman görüştüğüm Emniyet Müfettişleri başta bu hadisenin bu yönden ele alınmasını söylediler. Nitekim yine o zaman Emniyet teşkilatının başında bulunan General Behçet Türkmen, bana o sırada, İstanbul’da bulunan Amerikan istihbarat şefi, [CIA başkanı Allen Dulles’in]; gördüğü vaziyet, tahribat şekillerinin tamamıyla komünist tekniği ve usullerine uygun olduğunu ifade etmiştir.” Dulles’ın bu yorumu, hükümetin komünist suçlamalarını desteklemek için kullandığı bir argüman olarak öne çıkmış, ancak mahkeme bulguları bu iddiayı çürütmüştür. Bu durum, Menderes hükümetinin açıklamalarının asıl amacının iktidarı sürdürmek olduğunu gösterir.
Olayların tarihsel bağlamı, Menderes hükümetinin yaklaşımının kriz yönetimiyle sınırlı olmadığını ortaya koyar. 1950’lerin ortasında Türkiye, Kıbrıs meselesi gibi uluslararası ve iç politik baskılarla karşı karşıyaydı. Hükümet, popülist politikalarla toplumsal destek arayışında olup krizleri lehine çevirme stratejisi gütmüştür. 6–7 Eylül olayları, devletin gücünü ve kararlılığını gösterme aracı olarak kullanılmış, Allen Dulles’ın varlığı ve yorumları ise hükümetin uluslararası aktörlerle iş birliği içinde bu krizi yönetmeye çalıştığını düşündürür. Medya yönlendirmesi ve olayların organizasyonu, Menderes’in siyasi devamlılığını sağlamıştır.
Olaylar, İstanbul’daki Rum toplumu ve diğer azınlıkları hedef almış, ciddi mal ve mülkiyet kayıplarına yol açmıştır. İktidar, bu olumsuz sonuçları minimize etmek yerine siyasi söylemle yorumlayarak olayları iktidar sürdürülebilirliği için bir araca dönüştürmüştür. Kimilerine göre olaylar Özel Harp Dairesi tarafından tertiplenmişse de, Yassıada tutanakları sorumluluğun Demokrat Parti (DP) hükümetinde olduğunu gösterir. Sorumlular arasında Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Fuat Köprülü, Namık Gedik, Fahrettin Kerim Gökay, Mehmet Ali Balin, Mehmet Ali Tenikalp, Oktay Engin ve Hasan Uçar yer alır.
Bir DP’li tanığın ifadesi, olayların organize olduğunu doğrular: “Demokrat Parti Ocak Başkanlarından biri benim arkadaşlarımdan bir kaç kişi arasında vak’ayı müteakip şu konuşmayı yapmıştır: Raporda mevcuttur. Bize parti (DP) teşkilatından genel merkeze atfen talimat verildi. Bu talimatta Kıbrıs için bir miting hazırlanacağ1 bildiriliyordu. Bu maksatla Taksim’de toplanacaktık. Genç Üniversiteliler orada Kıbrıs’la alâkalı nutuklar söyleyeceklerdi. Daha sonra İstiklal caddesinden aşağı doğru “Kahrolsun Yunanistan, Kıbrıs Türktür” diye bağırarak yürüyecektik ve yolda rastlayacağımız gayri müslim ve daha ziyade Rum mağazalarını taşlayacak, kıracaktık. Aldığımız talimat bu idi.”
Olayların sorumluluğunu tüm Türk halkına yüklemek tarihsel gerçeklik ve hukuki sorumlulukla bağdaşmaz. Olaylar, DP hükümeti ve görevli bürokratların planlaması ve denetiminde gerçekleşmiştir. Toplumsal genelleme yaparak suçlama, tarihsel neden-sonuç ilişkilerini çarpıtır ve hukuken kabul edilemez.
Liberal tarih anlatısı, olayları “halk öfkesi” veya “toplumsal nefretin patlaması” olarak değerlendirerek sorumluluğu topluma yükler. Liberal tarih yaklaşımı/anlatısı genellikle 6–7 Eylül olaylarını “milliyetçi halk öfkesi” ya da “toplumsal nefretin doğal bir patlaması” olarak değerlendirir. Bu bakış açısıyla, suç kolektif hale getirilir; tüm bir topluluk, hatta genel olarak “Türk milleti” sorumluluğun yükünü taşır.
Ancak arşiv belgeleri, resmi raporlar ve tanıklıklar, olayların DP hükümetinin Soğuk Savaş dönemi stratejilerinin bir parçası olarak kurgulandığını gösterir. Allen Dulles’ın İstanbul’daki varlığı ve yorumları, bu kurgunun uluslararası destekle şekillendirildiğine işaret eder. Liberal anlatı, olayları toplumsal kültürel kodlara ve kolektif psikolojiye indirgeyerek yapısal ve siyasal sorumlulukları geri plana iter. 1990’lardan itibaren kimlik siyasetlerinin yükselişiyle şekillenen bu söylem, geçmişle yüzleşmeyi önceleyen bir meşruiyet zemini sunarken, DP hükümetinin olayları kurgulama ve manipüle etme rolünü göz ardı eder.
Son tahlilde 6–7 Eylül 1955 olayları, yalnızca toplumsal bir şiddet örneği değil, Menderes hükümetinin politik ayakta kalma stratejisinin bir göstergesidir. Allen Dulles’ın olaylar sırasındaki varlığı ve komünist teknikleriyle ilgili yorumları, hükümetin kamuoyunu yönlendirmek için uluslararası aktörlerle iş birliği yaptığını düşündürür. Mahkeme kayıtları, bu manipülasyonun sistematik olduğunu ortaya koyuyor. Olaylar, Menderes iktidarının devamlılığını güvence altına almak için kullanılan siyasi bir araç olarak tarihe geçmiştir.