AB ruhu çağrılınca gelir mi

Avrupa Birliği’ndeki karmaşaya karşın CHP’nin yeni parti programı, Kopenhag Kriterleri’ni hızla hayata geçirerek tam üyelik müzakerelerini canlandırmayı öngörüyor.

Bir önceki yazıda ABD merkezli The Heritage Foundation’dan destek alan Avrupalı aşırı sağcı grupların Avrupa Birliği’ni parçalamayı hedeflediğine değinmiştim. Gerçekte Batılı merkezlerin içinde bulunduğu karmaşık durum, bu tür gruplara elverişli bir ortam hazırlıyor. 2025 yılı itibarıyla ekonomik sıkıntılar, jeopolitik gerilimler ve siyasette kutuplaşmanın derinleşmesi gibi ortak sorunlarla boğuşan AB ülkeleri siyasi istikrarsızlığın pençesinde. Birliğin lokomotif ülkeleri sayılan Almanya ve Fransa’nın güç kaybetmesinin yanı sıra Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağın yükselişi de belirleyici önemde. Bu bağlamda Batı’nın çekim merkezi olarak görüldüğü dönemlerin geride kaldığını söylemek yanlış olmasa gerek. Kapitalist düzenin döngüsel krizi nedeniyle demokratik siyaseti etkisiz kılan bir süreç yaşanıyor. Liberal demokrasinin beşiği diye örnek gösterilen Batılı merkez ülkelerin itibarı epeyce aşındı. Bunun en önemli sonuçlarından biri de çevre ülkelerin demokrasi idealinden uzaklaşması. Şu anki koşulların otoriter yönetimlere fırsat sunduğu apaçık ortada.

Fransız tarihçi ve antropolog Emmanuel Todd, AB’nin geleceği  konusunda çok daha kötümser bir tablo çiziyor. Özellikle Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın zaferiyle sonuçlanacağını öngören Todd, böylece Batı’nın küresel egemenlik savı da son bulacak diyor[1].

Öte yandan Trump’ın dış politikaya ilişkin öngörülemeyen tavırları Batılı müttefiklerini yeni arayışlara yöneltiyor. Avrupa Ordusu kurma önerisinin bu yüzden gündeme geldiğini anımsamakta yarar var. Ancak böyle bir girişimin gerçekleşmesi kolay olmadığı için NATO bünyesinde daha güçlü bir Avrupa bloğu oluşturma planı öne çıktı. Birliğe üye ülkeler ulusal ordularını güçlendirmeyi hedefliyor. Zaten savaşa teşne Atlantikçi aşırı sağcıların da isteği bu yönde.

ABD ile benzer bir güç kavgası da dijital alanda sürüyor. AB, kendine ait büyük pazara güvenerek Google, Meta gibi teknoloji devlerine kurallar dayatabileceğini düşünüyordu. Ne var ki bunun böyle olamayacağı bir süre sonra anlaşıldı. Özellikle 2024 yılında Donald Trump’ın seçilmesiyle Meta ve benzeri şirketlerin içerik düzenleme politikalarında yaptığı değişiklikler, AB’nin denetiminin yetersiz kaldığını gösterdi. Bu nedenle dijital bağımsızlığı hedefleyen EuroStack girişimi devreye alınıyor[2]. Önümüzdeki dönem Atlantikçi ve Avrupacı eğilimler arasındaki gerilimi daha da belirgin hale getirecek gibi görünüyor.

AB’nin Türkiye’ye yönelik çelişkili yaklaşımı da kendi içinde yaşadığı demokrasi krizinden bağımsız değil. Özellikle göçmen akınını engelleyen Erdoğan yönetimiyle ilişkileri bozmamak için demokrasi ve insan hakları konusunun gündeme gelmemesi de bundan kaynaklanıyor. Yani kelin merhemi olsa başına sürecek! AKP iktidarı da bu durumu sonuna kadar kullanıyor.

CHP, Türkiye’de yaşanan adaletsizliklere ve antidemokratik uygulamalara suskun kalan AB ülkelerinin hükümetlerine sitem ediyor. Yine de yeni parti programı, Kopenhag Kriterleri’ni hızla hayata geçirerek tam üyelik müzakerelerini canlandırmayı öngörüyor. Batı’dan umudunu kesmeyen CHP, zamanın ruhuna karşın sosyal liberalizme iyimser yaklaşıyor. Özgür Özel yönetimi belki de özlenen AB ruhunun çağrılınca geleceğini ümit ediyor.

NOTLAR

[1] https://www.aydinlik.com.tr/haber/fransiz-tarihci-emmanuel-todd-batinin-hakimiyeti-sona-erdi-556957

[2] https://theconversation.com/digital-sovereignty-why-the-eu-may-be-shifting-from-internet-regulation-to-building-homegrown-tech-269753

 

Yazarın Diğer Yazıları
Parçalama projeleri 20 Kasım 2025
Mücevher 6 Kasım 2025
Barış müsameresi 22 Ekim 2025