AB Üst Düzey Ekonomi Diyaloğu, Mavi Vatan ya da burjuvazi ne ister?

Burjuvanın "satıcı ruhu" diline ve davranışlarına işlemiştir; tüm ilişkilerini iş terimleriyle ve ekonomik kategorilerle açıklamaktadır. İngiliz burjuvanın mantığı, insan yaşamını arz-talep formüllerine göre anlamlandırır.

Burjuvalar kulübü TÜSİAD, Brüksel’de yeniden başlatılan Türkiye-AB Üst Düzey Ekonomi Diyaloğu’nun ardından gerçekleştirilen Türkiye-AB Üst Düzey İş Dünyası Diyaloğu toplantısına katıldı. Etkinlik, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AB’nin Ekonomiden Sorumlu Komiseri Valdis Dombrovskis ve Genişlemeden Sorumlu Komiseri Marta Kos’un katılımlarıyla düzenlendi. AB Komisyonu ev sahipliğinde gerçekleşen bu buluşmada TÜSİAD, TÜSİAD-TİSK AB ve BusinessEurope Temsilcisi A. Dilek Aydın tarafından temsil edildi.

Yukarıda sözü geçen toplantının “altı yıl aradan sonra” vurgusu önemli. Dolaysıyla altı yıl önce AB ile Türkiye arasında neler yaşandığına bakmak gerekiyor.

Avrupa Birliği’nin resmi internet sitesindeki toplantıya ilişkin haber, yaşanalar açısından önemli bilgiler sunuyor.

Anlaşılan Doğu Akdeniz’de ‘Mavi Vatan’ krizinin ardından askıya alınan Türkiye-AB diyaloğu yeniden başladı.

AB’nin resmi internet sitesinde yer alan açıklamada: “Son AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalogu 2019’da yapılmıştı ve ardından (diğer üst düzey diyaloglarla birlikte) Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetkisiz sondaj faaliyetleri nedeniyle askıya alınmıştı. Uzun bir ekonomik politika kaynaklı istikrarsızlık döneminin ardından Türkiye, rotasını değiştirdi ve 2023 ortasından bu yana ekonomik politikasını sıkılaştırdı. Bu nedenle, Aralık 2024’te Üye Devletler Türkiye ile Yüksek Düzeyli Diyalog’u yeniden kurmayı kabul ettiler.” deniyor.

2019 yılında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği sondaj faaliyetlerinin yoğunlaşması, Avrupa Birliği Konseyi’nin (AB Konseyi) bir dizi toplantı gerçekleştirmesine ve çeşitli kararlar almasına neden oldu. Konsey, söz konusu sondaj faaliyetlerini kınayan ve Kıbrıs ile Yunanistan’la dayanışma içinde olduğunu vurgulayan açıklamalar yayınladı. Bu süreçte, Mart ve Haziran aylarında AB Konseyi, Türkiye’yi Kıbrıs’ın doğal kaynaklarından yararlanma hakkına saygı göstermeye davet etti. Ancak, Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine devam etmesi üzerine, 11 Kasım’da AB Konseyi, Türkiye’nin bölgedeki sondaj faaliyetlerine karşılık olarak yaptırımlara ilişkin bir çerçeve kabul etti.

Çerçeve, Doğu Akdeniz’de izinsiz hidrokarbon sondaj faaliyetlerinden sorumlu olan ya da bu faaliyetlere karışan kişi ya da kuruluşlara yaptırım uygulanmasını mümkün kılıyordu. Yaptırımlar, kişiler için AB’ye seyahat yasağı ve mal varlıklarının dondurulması, tüzel kişiler için ise mal varlıklarının dondurulmasından oluşacak buna ek olarak, AB kişi ve kuruluşlarının listede yer alanlara fon sağlaması yasaklanacaktı.

Avrupa Birliği’nin resmi internet sitesinde geçen “Uzun bir ekonomik politika kaynaklı istikrarsızlık döneminin ardından Türkiye, rotasını değiştirdi ve 2023 ortasından bu yana ekonomik politikasını sıkılaştırdı” ifadelerini, sanırız Prof. Dr. Özgür Orhangazi’nin “Şimşek ‘Programı’ ve Bizi Bekleyenler” başlıklı yazısından daha net bir şekilde anlaşılabilir. Orhangazi’ye göre, Mehmet Şimşek liderliğinde benimsenen ekonomi yönetiminin ardında iki temel hedef bulunmaktadır: “Bunlardan birincisi, yüksek faizler ve uluslararası finansal sermayeye tanınan güvenceler ile ülkeye mümkün olduğunca fazla dış sermaye çekmek olarak öne çıkıyor. Bunun Türkiye ekonomisinin son dönemde ağırlaşan kronik döviz açığı sorununu, en azından bir süreliğine, çözeceği düşünülüyor. İkinci hedefin ise son birkaç yılda geniş emekçi kitleler aleyhine gerçekleşen bölüşüm şokunun sonuçlarını kalıcılaştırmak olduğu açıkça ortaya çıkmış durumda. Bu, ücretler, emekli aylıkları ve kıdem tazminatı gibi alanlarda yaşanan reel gerilemenin telafi edilmemesi için elden geleni yapmayı içerecek. Başka bir deyişle, son dönemde bir bütün olarak sermayenin emeğe karşı elde ettiği kazanımları koruyup daha da ileri götürmek Şimşek programının ikinci ana hedefi. Bu yapılırken “kamuda tasarruf” adı altında hem eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin daha da aşındırılması hem de kamuya ait elde kalan varlıkların sermayeye aktarılması da ekonomi yönetiminin gündeminde üst sıralarda yer alıyor.”

Bilindiği üzere, burjuvalar kulübü TÜSİAD’ın iktidar eleştirilerine ilişkin açıklamalarının ardından Recep Tayyip Erdoğan: “Eski Türkiye’yi özlüyor olabilirsiniz, ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneği iseniz, iş adamı derneği gibi davranmayı öğreneceksiniz. Milleti kışkırtmayacak, devletin kurumlarını provoke etmeyeceksiniz. Yargıyı baskı altına almaya çalışmayacaksınız. TÜSİAD haddini bilmeyi öğreneceksin.” dedikten sonra savcılar harekete geçmiş dernek başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras hakkında soruşturma başlatılmış ve sonuçta yurt dışı çıkış yasağı getirilerek adli kontrol şartıyla serbest bırakılmışlardı.

Türkiye-AB Üst Düzey İş Dünyası Diyaloğu toplantısına, yurt dışı çıkış yasağı bulunan TÜSİAD yöneticileri Orhan Turan ve Ömer Aras da davet edildi. Ancak savcılık, yurtdışı yasağının kaldırılması taleplerini reddetti.

Buna rağmen, Burjuvalar kulübü TÜSİAD, iktidarın yürüttüğü soruşturmadan, had bildirmeden, provokatör olarak itham edilmekten hiç rahatsızlık duymamış ve sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi görünüyor.

Burjuvazinin bu tavrı bize Friedrich Engels’in, “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” adlı eserindeki ‘Burjuvazinin Proletarya Karşısındaki Tutumu’ başlıklı bölümü hatırlatıyor.

Engels, İngiliz burjuvazisini sert bir şekilde eleştirerek onun ahlaki çöküşünü ve bencilliğinin yol açtığı derin yozlaşmayı gözler önüne seriyor. Engels, özellikle liberal burjuvaziyi, yani Tahıl Yasası’nı kaldırmayı hedefleyen kesimi kastederek, bu sınıfın ilerleme yetisini yitirdiğini ifade eder. Ona göre, burjuvazi için dünyadaki her şey, kendisi de dâhil, yalnızca para uğruna vardır; başka hiçbir değer onun için anlam ifade etmez.

Bu sınırsız kazanma hırsı ve tutkusu karşısında insancıl hiçbir duygu saf kalamaz. Engels’e göre, burjuvazinin temel belirleyici motivasyonu çıkar ve özellikle parasal kazançtır. İngiliz burjuva, çevresindekilerin, özellikle yanında çalışan işçilerin açlık çekip çekmediğini önemsemez; onun için önemli olan tek şey para kazanmaktır. Yaşamın tüm yönleri para üzerinden değerlendirilir; maddi kazanç sağlamayan her şey saçma, pratikten uzak ve gereksiz bir idealizm olarak görülür. Sanayici ile işçi arasındaki ilişki tamamen ekonomik bir düzleme indirgenmiştir; insani değerlerden yoksundur. “Eninde-sonunda, onları belirleyen şey öz-çıkarı ve özellikle parasal kazançtır.” Engels, sanayiciyi sermaye, işçiyi ise emek olarak tanımlar.

Burjuvanın “satıcı ruhu” diline ve davranışlarına işlemiştir; tüm ilişkilerini iş terimleriyle ve ekonomik kategorilerle açıklamaktadır. İngiliz burjuvanın mantığı, insan yaşamını arz-talep formüllerine göre anlamlandırır. Ancak burjuvazi, hükümetten tümüyle vazgeçemez; proletaryasız yapamayacağı için onu kontrol altında tutmak adına hükümet gücüne ihtiyaç duyar. Bu nedenle hükümeti proletaryaya yöneltir ve onu kendi çıkarlarının dışında tutmaya çalışır.

Engels’in bu değerlendirmesi, dönemin İngiliz toplumunda sınıflar arası ilişkilerin ekonomik çıkarlarla nasıl şekillendiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Sizce de öyle değil mi?