Abdülhamid: Türk sağında istibdattın kökleri

Abdülhamid: Türk sağında istibdattın kökleri

10-03-2025 16:28

Abdülhamit, artık tarihten silinmeye mahkum olan imparatorluklardan sadece birinin başındaki isim olarak baskı ve sansürün temsilcisidir. Her ne kadar iktidarında tam boy gerici politikaları uygulamışsa da aydınlanmayı boğamamıştır.

Aren Karaelmas 

AKP bugün geldiği noktada iktidarını muhaliflere yönelik savcılar eliyle başlattığı soruşturmalarla, yaptığı tutuklamalarla sürdürmektedir. AKP’nin bu uygulamaları benzer bir biçimde tarihte Abdülhamit istibdadı ile vücut bulmuştur. Abdülhamit de bugün AKP gibi, kendisine yönelik muhalifleri tutuklamalar ve sürgünlerle, sindirmeye çalışmıştır.

Amcası Sultan Abdülaziz’in Jön Türkler ve onların destekleyen subaylar tarafından tahttan indirilmesi ve ardından Feriye Sarayı’ndaki şüpheli ölümü, II. Abdülhamit’te ömrü boyunca unutamayacağı travmalara neden olmuştur. Bu travmalar giderek Abdülhamit’i paranoyak hale getirecek, öyle ki iktidarını korumak adına İngiliz zırhlılarını İstanbul’a çağıracak kadar ileri gidecektir.

Abdülhamit’in istibdat rejimi incelendiğinde iki alanda yoğunlaştığı görülmektedir. Bunların ilki sıkı bir basın sansürü, ikincisi ise sarayın paralı hafiyeler eliyle yürütülen jurnallerdir.

ABDÜLHAMİD’İN BASIN SANSÜRÜ: YASAKLI KELİMELER VE KURUMSALLAŞMA

3 Aralık 1878 tarihinde II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıyla sonuçlanan I. Meşrutiyet ilan edildi. Böylece “Anayasal Monarşi’ye” geçilmiş oldu. Ancak 1876’da ilan edilen Kanun-ı Esasi’de yer alan padişahın Meclis-i Mebusan’ı feshetme yetkisine dokunulmadığı için Abdülhamit bulduğu ilk fırsatta Meclisi dağıttı. Böylece kesintisiz 30 yıl sürecek istibdat rejimi başlamış oldu.

Abdülhamit’ten önce Osmanlı’da başlayan modernleşmeyle pek çok gazete kurulmaya başlamıştı. Bu gazeteler üzerinden imparatorluk içinde siyasi faaliyetler hız kazandı. Ancak padişah gelişen basına ve fikir akımlarından memnun olmadığı için iktidarda kalmak adına bu fikir akımlarını boğmak istemekteydi.

İlk olarak Kanun-ı Esasi tarafından güvence altına alınan ‘basın hürdür’ ilkesinin altını oyan padişah sonra Matbuat Genel Müdürlüğü altında dalkavuklarından oluşan bir sansür kurulu kurmuş, gazetelerin basılmadan önce bu kurul tarafından denetlenmesi zorunlu hale getirilerek sansür kurumsal hale getirilmiştir.
Sansür sadece gazeteler üzerinde uygulanmamış, basılacak kitaplar da 22 Ocak 1888’de Matbaalar Nizamnamesi’yle sansüre tabi tutulmuştur.

Bu sansür sadece kurullardan ibaret değildir. Gazetelerde basılacak kelimelere dahi yasaklar bulunmaktadır. Abdülhamit’in bizzat kendi korkusundan dolayı yasakladığı yüzlerce kelime vardır. Sultan kendi burnunun büyüklüğünden dahi çekiniyor olmalıydı ki ‘Sarayburnu’ kelimesinin dahi gazetelerde yer edinmesini yasaklamıştı. Bu kelimenin yanında hürriyet (özgürlük), müsavat (eşitlik), uhuvvet (kardeşlik) gibi kavramlarda bizzat Abdülhamit tarafından yasaklanmıştır.

Saray’ın sansürü öyle bir noktaya gelmiştir ki gazeteler Rusya ve İran’da parlamentonun açıldığını “meclis” kelimesinin yasak olmasından dolayı yayımlayamamıştır.
Bunların yanında her bir gazete sahibine saray tarafından yapılan ödemelerle, basın şekillendirilmeye çalışılmış, Saray hakkında övücü yazılar kaleme alanlar rütbe ve nişanlarla ödüllendirilirmiştir. Ramazanlarda saraya giden gazetecilere önemlerine göre “diş kirası” dağıtılmış, Abdülhamit kontrol etmek istediği yabancı basına da hediyeler vererek etkisini arttırmaya çalışmıştı.

GÖLGESİNDEN KORKAN PADİŞAHIN PARALI DALKAVUKLARI

Tabiri caizse kendi gölgesinden bile korkan Abdülhamid, bugün belki de paralı trollere benzetebileceğimiz hafiyeler üzerinden toplumu baskı altına almaya çabalamıştır. Yandaşları tarafından oluşturulan Jurnallere yürütülen soruşturmalar ve sürgünlerle gelişen fikir akımları baskı altına alınmaya çalışılmış, en ufak bir eleştiri dahi tutuklama sebebi yapılmıştır.

İmparatorluk içinden telgraf ağıyla bizzat Yıldız Sarayı’na jurnaller gönderildiği belgelerler kanıtlanmıştır. Abdülhamit’e bizzat iletilen kısa notlar halindeki bu jurnaller öyle çoktur ki II. Meşrutiyet döneminde tasnif edilmeye çalışılsa da sonradan vazgeçilmiştir.

SONUÇ

Abdülhamit, artık tarihten silinmeye mahkum olan imparatorluklardan sadece birinin başındaki isim olarak baskı ve sansürün temsilcisidir. Rus Çarı, Macaristan Kralı gibi iktidarında pek çok aydını tutuklatmış ya da baskılarla yurtdışına çıkmaya zorlamıştır ancak yaptığı hiçbir şey hüküm sürdüğü topraklarda özgürlüğün, aydınlanmanın palazlanmasına engel olamamıştır.

İngilizlere güvenerek oluşturduğu devlet politikası Kıbrıs dahil pek çok toprağın işgal edilmesine yol açarken kendisinin de sonunu hazırlamıştır.
30 yıl gibi uzun bir zaman diliminde sansür ve jurnallerle baskıladığı toplum ekonominin de kötüye gitmesiyle beraber bu baskılara daha fazla dayanamayarak önce II. Meşrutiyet ilan edilmiş, sonra da Abdülhamit tahttan indirilerek iktidarına son verilmiştir.