Kübra Farcad
Bugün bu yazıyı en iyi bildiğim ve bilmek zorunda bırakıldığım yerden ele alıyorum, laiklikten…
Laiklik insanın, insanca yaşayabilmesi için en temel ihtiyaçtır. 1923 Cumhuriyeti, 3 Mart 1924’te getirdiği devrim yasalarıyla bu yaşamsal ihtiyacın temelini attı. Laikliği inşa ederek yurttaş olma hakkımızla beraber onurlu bir yaşam için de bu kazanımlarla laikliğin köklerini sağlamlaştırdı. Gelgelelim ki bugün 1923 Cumhuriyeti’nin kazanımlarının tek tek eridiğini ve yok olmaya yüz tuttuğunu görüyoruz ve yaşıyoruz.
Türkiye’de yirmi küsur yıldır yeni bir dönem açmaya çalışan ve bunu maalesef başaran bir istibdat rejimi gerçeği var. Bu yeni dönem dillerinden düşmeyen “Türkiye Yüzyılı” ile başka bir sürece evrildi. İktidarın kurmak istediği bu inşa yıllardır içinde bulunduğumuz cumhuriyetin kazanımlarının tasfiyesi planının ve özellikle 1950’lerden bu yana yükselen karşı devrim sürecinin bir başka senaryosu oldu. Cumhuriyet’i sildiklerini açıktan söylemler ve eylemlerle belli eder hale geldiler.
Laikliğin ekmek, su kadar ihtiyaç, yaşamak için en önemli gereklilik olduğunu başka bir yerden de anlatmak istiyorum. Ben Afgan bir babanın kızıyım. Bugün Afganistan denilince gözlerinizin önüne gelenleri çok iyi tahmin ediyorum. Taliban rejiminde parçalanmış bir toplum var. Emekçileri, kadınları, gençleri, çocukları hepsi bu rejimin getirdiği şeriatın enkazı altında. Kuzenlerimle her konuştuğumda, “Taliban daha ne yapabilir?” sorusuna cevap duymaktan yorulmuş bir haldeyim. Her konuştuğumda yaşanamayan bir gençliğin can çekişmesini görüyorum. Ülkemizde laikliğin tamamen yok olması sonucunda neler olacağını Afganistan’daki akrabalarımın yaşadıklarında görüyorum. Açıkça görmeliyiz, Türkiye’de başlayan ve hızla devam eden laiklikten kopuşun sonu bugün Afganistan’dır ve Suriye’dir. Çevremdeki bazı arkadaşlarım Afganistan’da yaşanılanları benden dinleyince “Biz de mi böyle olacağız?” sorusunu yöneltiyor. Kendi fikrimce bu sorunun değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sorunun ülkede yaşanılanları görmemizi engellediğini hissediyorum. Doğru soru şudur: “Mücadele etmek için Afganistan olmayı mı bekliyoruz?”
Gerici iktidar, bugün Türkiye’de çocukları, gençleri tarikat ve cemaatlerin kucağına atmış durumda. MEB’in sözde “STK” olarak adlandırdığı bu yobaz yapılanmalar okulları, üniversiteleri tahakkümü altına almış durumdalar. Yine “sözde” vakıf olan çeteci, mafyacı, faşist ülkü ocaklarıyla protokoller imzalandı. Üniversiteyi şehir dışında okuyan sıra arkadaşlarımız yurtlarda kalamadıkları için cemaatlerin, tarikatların yurtlarında kalmak zorunda bırakıldı. Baskı gören, çaresizlik içinde bırakılan arkadaşlarımız intihar etti. Bilimden yani gerçekten uzaklaşmış, kul-tebaa anlayışına bağlı, sorgulamamızın istenmediği bir sisteme mahkum edildik. Karanlık zihniyetin zehir saçtığı alanlara ses çıkarmak isteyen gençler, aydınlar iktidarın sopasından geçiyorlar. Kadınların yaşam hakları, kadın-erkek eşitliği fıtrata terstir söylemleriyle ellerinden alınıyor, kadın cinayetleri meşrulaştırılıyor. İktidar, patronlar lüks hayatlarının sefalarını sürerken gençlere, halka, emekçilere şükretmeyi, elimizdekiyle yetinmeyi reva görüyorlar. Din, sermaye sınıfının ve iktidarın sömürüsü için araçsallaştı, laiklikse bu sömürülere, eşitsizliklere karşı barikat haline geldi.
Laikliğin adım adım silindiği her alana gericilerin, çetecilerin çöktüğünü biliyoruz. Tüm bu yaşananlar bize özgürlük ve eşitlik mücadelesi için laikliğin can damarı kadar önemli olduğunu gösterdi. Biliyorum, gözler önünde serili olan tablo maalesef iç açıcı değil ama bizler umutsuz değiliz, olmamalıyız. Laikliğin silinmesi, toplumun silinmesine eştir bunu bilinciyle hareket etmeli ve mücadeleyi örgütlemeliyiz. Hepimizin Enes Kara’ya, Mehmet Tuğrul Sami’ye, gerici baskılar yüzünden yaşamına son veren tüm insanlara mücadele borcumuz var. Bu mücadeleyi büyütmeyi ve yarınları karanlıktan kurtarmanın anahtarı bizleriz. Yeni bir cumhuriyet inşa etmek için elimizi taşın altına koyma vakti geldi. Safları sıkılaştırmalı ve laiklik mücadelesine sıkı sıkı sarılmalıyız.
Kurtuluş bizim ellerimizde, gelecek sosyalizmde!
İstanbul Barosu, 11 yönetim kurulu üyesinin görevine son verilmesinin ardından bugün Olağanüstü Genel Kurul toplantısı…
İstanbul Barosu, İbrahim Kaboğlu ile 10 Yönetim Kurulu üyesinin görevlerine son verilmesi nedeniyle bugün Haliç…
İlerici Kadınlar Derneği (İKD) 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çerçevesinde İstanbul ve İzmir'de etkinlikler…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Barosu hakkında "Terör örgütü propagandası yapmak" ve "Basın Yoluyla Halkı Yanıltıcı…
Münih Güvenlik Konferansı’nın bu sene gerçekleşen toplantılarının sonucunda ortaya çıkan tablo batı ülkelerinin güvenlik başlıklarında…
Bir döner restoran zinciri üzerinden FETÖ’ye finansman sağladığı iddiasıylsaaralarında kamu personelinin de bulunduğu 353 şüphelinin…