Amerikan tüfeğiyle ve dolarıyla sosyalizm kurulmaz!

"Amerikan emperyalizminin ve Filistin’de soykırıma imza atan Siyonist İsrail’in Suriye’yi yıkma ve parçalama siyasetinden “faydalanma”nın sonuçlarını yaşıyoruz. Elini veren kolunu kaptırırmış. Kürt siyasi hareketi de uzun süredir emperyalist güçlerle girdiği ilişki nedeniyle bugün artık soldan uzaklaşmış, hatta doğrudan sosyalizmin tarihsel birikimini reddiyeye dönüşen bir liberal çizgiye oturmaya başlamıştır."

Kürt siyasi hareketine yakın ANF haber portalında ‘Fırat Dicle’ imzasıyla yayınlanan bir yazı doğrudan sosyalizme saldırı cüretini gösterdi. Yazının “öylesine” kaleme alındığını düşünmek saflık olacaktır.

Ancak işin tuhaf tarafı şu: Sosyalizme saldırırken “sosyalizm kılıfına” bürünmesi. Rojava’da kurulan rejimi sosyalist sayıyor, kendilerini demokratik sosyalizmin temsilcisi olarak görüyor ve Abdullah Öcalan’ı da büyük sosyalist teorisyen konumuna çıkartıyorlar.

“SSCB faşistti, Çin de kapitalist oldu zaten…” deniliyor. Bütün sosyalizm deneyimleri onlara göre berbat! Ama Rojava ise cennet! Yazının ana fikri bundan ibaret olmakla birlikte Rojava’yı “demokratik sosyalizmin” ilk adımı olarak kutsayan bir idealizm çıkıyor karşımıza. Reel sosyalizm bitmiş, “Kürtçü sosyalizm(!)” başlangıç oluveriyor!

Lenin’e henüz laf edememişler. Ama Stalin ile birlikte SSCB’yi ve doğal olarak Stalin’i faşizmle eşdeğer tutan bir akıl yürütme karşımızda bulunuyor. Geçmişte Stalin’e yönelik yapılan Troçkist ya da Avro-komünist eleştirileri biliyoruz. Reel sosyalizmi sosyal-emperyalist olarak gören Maocu tezleri de. Fakat Stalin’i ve SSCB’yi faşizmle suçlamak büyük cüret.

Ya da cehalet!

Nazizm’i ve faşizmi yenen büyük devlet adamı Stalin’e dil uzatmaktan çekinmeyecek kadar büyük bir kibir içindeler. Bu kibir ve cehalet, aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin nereden beslendiğinin ve nasıl bir ideolojik politik hatta yerleştiğinin de örneği oluyor.

Nazizm’in yeniden hortladığı ve genel olarak Avrupa’da faşist sağın yükselişte olduğu bir dönemde Stalin’e saldırmanın dayanılmaz cazibesine Kürt siyasi hareketinin de kapılması, bu hareketin, liberal siyasetin bir almaşığı haline geldiğinin apaçık bir göstergesi olarak görülmeli.

Lenin’i de inkâr etmeleri beklenir. “Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm” diyen Lenin’e karşı, emperyalizmin desteğiyle şekillenen Rojava “devrimi” nedeniyle anti-Leninist bir çizgiyi beklemek doğal sayılmalı.

Stalin’e faşist de, Stalingrad savunmasını örnek al!

Lenin’in emperyalizm teorisine rahmet okurcasına “devrim” yaptık de, sonra Rojava’da sosyalizm yaşanıyor iddiasına sarıl!

Amerikan silahıyla ve parasıyla sosyalizm rüzgârı esebilir mi?

Belki, Lenin ve Stalin’le hesaplaşarak Marx’ı referans aldıkları düşünülebilir. Ancak “Sadece bir sınıfa ait olmayan sosyalizm anlayışını geniş bir yelpazede ele alıp topluma mal etmek gerekiyor.” sözü son noktayı da koyuyor.

“Sadece bir sınıfa ait olmayan sosyalizm…” sözü sınıfsız bir toplumu değil toplumun sınıflardan oluşması gerektiğine dair bir düşüncenin tezahüründen başka bir şey değildir. Bunun da Marksizm’le ilgisi bulunmuyor. Nasıl bir sosyalizm anlayışını ifade ettiği ise çok tartışmalı.

Rojava’da inanç özgürlüğü, cinsler arası eşitlik, toplumda gelir eşitliği gibi bir dizi “kazanımı” öne süren yazı, yeni bir sosyalizm anlayışını Öcalan’ın temsil ettiğini iddia ederken, nedense emperyalizm dememektedir. Diyememektedir.

Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizmi yok sayarak ya kapitalizmi yıkmaktan vazgeçtiler ya da “sosyalizmden vazgeçmeyi” açıkça ilan edemeyerek sosyalizme “demokrasi” kılıfı dikiyorlar.

Daha önce laikliğe, özgürlükçü laiklik kılıfı dikenleri de biliyoruz. Konu edindiğimiz yazı, Kürt siyasi hareketinin bugün soldan ve sosyalist hattan doğrudan liberal hatta geçişinin ideolojik yansımasından başka bir şey değildir. Bugün gelinen nokta itibariyle Kürt siyasi hareketiyle stratejik ittifak bir yana taktik ya da politik ittifak bile ne kadar mümkün sorusunun yanıtı bu yazıyla apaçık ortaya çıkıyor.

Kaldı ki, Kürt siyasi hareketinin faşist MHP ile yaptığı iş birliği, ABD’yi emperyalist görmeyen siyasi pragmatizmin varacağı son nokta olmuştur.

Amerikan emperyalizminin ve Filistin’de soykırıma imza atan Siyonist İsrail’in Suriye’yi yıkma ve parçalama siyasetinden “faydalanma”nın sonuçlarını yaşıyoruz. Elini veren kolunu kaptırırmış. Kürt siyasi hareketi de uzun süredir emperyalist güçlerle girdiği ilişki nedeniyle bugün artık soldan uzaklaşmış, hatta doğrudan sosyalizmin tarihsel birikimini reddiyeye dönüşen bir liberal çizgiye oturmaya başlamıştır.

Bugün “çözüm süreci” de, bölgesel olarak “Amerikan barışının” bir dolayımı, Türkiye’de ise AKP eliyle kurulan gerici istibdat rejimine entegrasyon anlamına gelmektedir.

2015 yılında sosyalist hareketin Kürt siyasetini desteklemesi gerektiğini söyleyip HDP ile ittifak kurmasını savunanlar, bugün büyük bir yüzleşme ile karşı karşıyadır. Dün HDP Meclis’e girmezse diktatörlük geleceğini savunanların, bugün istibdat rejimine Kürt siyasi hareketinin entegrasyonu karşısında nasıl bir muhasebe yapacakları merak konusudur.

Ancak milletvekili olmak için her yol mübah sayılmıştı. Stalin’le birlikte SSCB’ye faşizm yakıştırması yapanlarla yan yana gelmekten rahatsız olmamak “siyaset yapmak” olsa gerek!

Böylesi bir “siyaset” bize uzak!

Biz geleneksel solun temsilcisi olarak “doğruda durmaya” ve yolumuza devam ediyoruz.